ALTINPARK’TA TUTSAK BİR AT…

            İnsan türü, hayvanlara yönelik şiddetini acımasızca, orantısız güç kullanarak, aklını ve yüreğinden uzaklaşarak, merhamet göstermeyerek, vahşice sürdürüyor.

            Ne zamandan itibaren?

            Aklımı kullanarak ve yaşadıklarıma bakarak söylüyorum, insanların ve hayvanların Dünya denen gezegende ortaya çıkışlarından itibaren. İnsanın, hem otobur, hem de etobur oluşundan itibaren. İnsanın, hayvanları, ulaşımda, taşımada, tarımda ve savaşlarda kullanmaya başlamasından itibaren.

            Anlatılanlara, tarih kitaplarına veya diğer yayınlara, belgesellere,  araştırmalarda ortaya çıkanlara, oyma veya kabartma şeklindeki yapıtlara baktığımızda bu acı gerçekler ortaya çıkıyor.

            At, sığır, koyun, keçi, merkep, köpek, kedi, tavuk, horoz, tavşan, kuş türleri. Sürüngenler, uçan memeliler, kelebekler, karıncalar, insanlardan sözde uzak yerlerde yaşayan ayı, kurt, tilki, aslan, kaplan, zebra, yılan, maymun, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan irili ufaklı canlılar. Havada, karada ve suda yaşayanlara daha birçok türün adını ekleyebilirsiniz.

            Hep söylerim ve yazarım. İnsanlık tarihi dün yaşanmıyordu, bugün de yaşanmıyor.             Çünkü, insana, hayvana ve doğaya-çevreye yönelik insan şiddeti, bireysel veya toplu kıyımlarla  “Vahşiliğin Doruğuna” ulaştı. İşte, gerçek “İnsanlık Tarihi”, doruktaki şiddetin, her yerde sona erdiği, sevgi, şefkat, merhamet ve dostluğun doruğa çıktığı an başlayacaktır. Geçmişte sadece insanın tarihi yaşandı veya canlıların tarihi, bugün de yaşanan sadece bu.

            Hayvanat bahçelerine, hatta barınaklara, küçüklü büyüklü akvaryumlara, veteriner hekimlerin yönettiği “hayvan satış” yerlerine baktığınızda insanın vahşi yüreğini, duygudan yoksun gözlerini ve ellerini görebilmelisiniz. Oradaki tutsak hayvanlarla göz göze geldiğinizde, sessizce ve gözleriyle konuşmalarını, size söylediklerini  duymalısınız.

            İnsan soyu, hayvanlara çok yönlü şiddet uyguluyor. Şiddet çeşitlerini ve sonuçlarını kitaplara sığdırmak, eksiksiz ve tam doğru yazmak bana göre çok zor, belki de olanaksız. İnsan soyu, insan-hayvan ve doğa ilişkisinde mutlaka uygar yöntemleri bulacaktır. Bulmalıdır.

            İnsan türü ,tarım ve orman alanlarını kentleşme, sanayileşme adı altında hızla azaltırken, taş ve betonla işgal ederken, yakarken, yıkarken, hayvanları ana yurtlarından göçe zorluyor, yok ediyor, sayılarını veya soylarını tehlikeye atıyor. Hayvanların  barınma ve beslenme yerlerini işgal eden insanların yatay veya dikey binalarda attıkları kahkahaları işitirken, oralarda can veren veya meçhule giden diğer canlıların iniltilerini duyar, acılarını ve korkularını bedenimde yaşar gibi oluyorum.

            9 Haziran 2024, Pazar, öğle vakti. Aydınlıkevler Lisesi mezunlarının bir buluşmasına gidiyorum. Atatürk ve Yıldırım Beyazıt Liseli biri olarak, Aydınlıkevler Lisesi ve semti ile benim de köklü bir bağım var. Bu nedenle, etkinlik mezunların olsa da davetliyim ve aralarında ben de varım. Benden  genç olmalarına karşın, çok da arkadaşım bulunuyor bu toplulukta. Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği, bizim kuşağın  “Golf” alanı olarak bildiği  şimdilerdeki Altınpark’a giriyorum.

            Beyaz bir at. Sanırım çok genç.  Bana göre dar bir alan. Üstelik zemin beton. Etrafı çevrilmiş. Şok şok şok. Hayvanat bahçesine, hayvanların doğal ortamlarından alınmalarına karşı  bir insan olarak, kendisine yaklaşan, ancak dokunmaktan korkan  bir kız çocuğuna bakarken, acaba neler söylüyordu gözleriyle ve kafasını engelin dışına çıkararak. Arkasındaki kulübede başka hayvan var mı?

            O alana taşınırken, beton zeminde yaşamak zorunda bırakılırken, ailesinden koparılırken acaba hangi korkuları yaşadı? İster beş saniye, ister beş dakika, ister  birkaç saat, korkularını düşünebiliyor musunuz?

            Küçük kız çocuğunu veya beni gördüğünde umutlandı mı, ailesine, topluluğuna, kırlara geri götüreceğimiz konusunda. Korku, özlem ve umut, sanırım  her canlının yaşadığı duygular. Ancak, kesinlikle insanların hayvanlara yaşattıkları, bir kez daha yineliyorum kesinlikle, korku ve aldatma.

            Ankara Büyükşehir Belediyesi, Altınpark yönetimi, bir kamu kuruluşu veya bu şiddet ortamını üretenlerden biri açıklamalı. Orası bir Veteriner Hekimliği  Fakültesi değil, Hara hiç değil,  bakımevi olamaz. Tek kelime ile tutsak, iki kelime ile hayvana şiddet. 2024 Türkiye’si, üstelik Ankara’ya huzur getirmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş dönemi.

            Bir atın Altınpark’ta ne işi var? Nedeni ve hedefi ne olursa olsun, saatlik veya  günlük, bir atın tutsak edilmesidir bu durum. Bir şiddet. Başlangıcı ve bitişi arasındaki korkuların, özlemlerin ve umutların ölçülemeyeceği, yapanların bağışlanamayacağı bir şiddet.

            Bakalım,  bir açıklama gelecek mi? O beyaz ve tutsak at orada mı? Başkaları var mı?