Uğur Küçük ile uzun yıllar önce sosyal medyadan takiple başlayan arkadaşlığımız ailece görüştüğümüz bir dostluğa evrildi.
Uğur Küçük, kendi deyimiyle; bir süreliğine yaşamaya geldiği dünya denilen yerden, şiirleriyle hayatın izini sürüyor, daha çok da kendi hayatının…
Küçük, gençlik yıllarından bu yana; kendinin, toplumun, sosyal yaşamın, kişisel ve toplumsal mücadelenin, yapılan haksızlıkların, adaletsizliklerin, vefanın, vefasızlığın, özellikle de aşkın şiirlerini yazıyor, dünya denilen bu duraktan evrendeki tüm yolculara korkunç güzellikte aforizmalar üflüyor, düşüncelerinizi altüst ediyor, daha da ötesi perişan ediyor.
Tanışmamızın daha on yılına bile ulaşmadığı zaman diliminde; arkadaşlığımızın, kalemdaşlığımızın, dostluğumuzun ne kadar sağlam bağlar oluşturduğunu ve devam edeceğini, şiirlerindeki duygularının örgüsünde ve Küçük’ün şahsında: Ustalığın erdemini, dostluğun demini ve vefanın yöntemini gördüm.
Bu düşüncelerimi kalemimle dillendirmemin bir nedeni var. Diğer yazın türlerinde duygular kendini tam olarak gösteremeyebiliyor ama şiirde öyle değil. Şiiri yazarken bilgi, birikim ve bilinçle toprağa diktiğiniz fidanları, duygularınızla da suluyorsunuz boy verip hayat bulması için. Şiirlerinizde sizi ele veren şey en çok da duygularınızdır. Uğur Küçük’ün şiirlerinde bu duygu selini fazlasıyla görüyorsunuz.
Küçük, şiirlerinde adeta başka bir dünyada yaşıyor ve o dünyanın resmini çiziyor şiirleriyle. Bana birileri Uğur Küçük’ü şiirleriyle tanımla dese: Aşkın, acının ve vefanın şairi derdim. Nedeni: şiirlerinde ulaşılmaza ulaşma çabası, yüreğine bırakılan bir sevgi kırıntısının bile peşinden yalınayak, çırılçıplak yıllarca ömür harcaması yeri geldiğinde restini de en sağlamından çekmesi.
Uğur Küçük, edebiyat dünyasına iki kitabıyla birden adım attı. KALEMİN TORTUSU ve YARAMIN YÜZÜ. Sırada bekleyen dosyaları ve yüzlerce şiiriyle ilerleyen zamanda gerek şiir gerekse edebiyat dünyasında farklı tarzıyla harikalar yaratacağına inanıyorum.
Ayrılık her dilde aynıdır ama Uğur Küçük farklı bir dilde anlatıyor ayrılığı hem de kırmadan, kanatmadan, üzmeden ağlatmadan.
“Bir mum gibi narin
Ve heybetliydi ışığın
Aldın gittin kendini
Bana kaldı karanlığın”
Estetik şiirin olmazsa olmazı. Bir de şair şiirini aşka bulayıp örgütlemezse biraz eksik sayılır kanımca.
“Legal bir örgüt kurup
İllegal düşler kuracağım
Benim de sevdaya başkaldırışım
Bu olsun”
Küçük, bir taraftan kalemini gül dalında şakıyan bülbül gibi şakıtırken bir taraftan da: Ne bu yazdıklarım şiir ne de ben şairim diyerek mütevazılığı elden bırakmıyor. Diğer taraftan da Seyadi'ye ait Babahan Destanı'nın konusunu olan Tahir ile Zühre üzerinden aşkın yüceliğini anlatmaya çalışıyor, aşağıdaki şiirinde olduğu gibi.
“Bu ‘yazdıklarım’ ne bir şiir
Ne de ben şairim
Ne sen Zühre’sin
Ne de ben Tahir’im
Sen bir düşsün
Ben ise
Düşler peşinde Zahirim…”
Uğur Küçük: Hem Türkiyeli hem Almanyalı. Ama pek çok gurbetçinin dile getirdiği gibi ne Türkiyeli ne Almanyalı olabiliyor. Bir tarafta ekmek kavgası, bir tarafta ülke sevdası.
Yaşadığı acılarla, özlemlerle, hasretlerle bilincinde kabul etmese de böyle bir yaşamı kabullenmek zorunda kalan bir insan. Ama hep aklı ülkesinde…
Yaşamındaki sayılı insanlar arasında: iki oğlu ve kaybettiği babası en vazgeçilmezleri. Bir de bazen gerçek bazen platonik aşkları…
Şu yazdığı kısacık şiiri belki de Uğur Küçük’ün hayatının kısa özeti gibi.
“Ben hiç ben olmadık ki
Hep bir şeyler eksikti
Sözlerim yarım yamalak
Umudum kırık
Düşlerim kavgada
Gülüşlerim inzivada
Bir yarım hep yorgun
Biraz durgun
Ama hep kırgındım hayata
Çünkü sen eksiktin
Ben hep var olmak istedikçe
Ne sen beni tamamlayabildin
Ne de ben seni anlayabildim
Biz artık sadece acılarda
Ve
Özlemlerde bir bütünüz”
Uğur Küçük, 1971 yılında Çorum, Alaca, Koyunoğlu Köyünde dünyaya geldi. İlkokul üçüncü sınıfa kadar köyünde okudu.
Aile durumundan dolayı, 1979 yılında Almanya’nın Berlin kentine taşındı. Eğitimin Berlin’de tamamlayan Küçük, iş hayatına başladı.
Halen yaşamını Almanya’da sürdürmektedir.