Türkiye Cumhuriyeti’nin sorunlarını, ayrıntıya girmeden yüzlerce tek kelime ile nitelemek olası, yüzlerce cümleye, yüzlerce kitaba, binlerce makaleye sığdırmak da.
Bugün, 101. yılını yaşıyoruz Cumhuriyetimizin. Kutluyoruz da diyebiliriz, Cumhuriyet yönetiminin, halkın kararlarına ve katkılarına dayanması gerektiğini bilenler, gerçek ve eksiksiz demokrasiye inananlar için kutlama. Bu yürek için ise hem kutlama, hem de kurucu önder, ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ilk Başbakan İsmet İnönü başta olmak üzere kurucu kahramanları onurla anma.
Bu köşede, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve ilk yıllarına emek ve ömür katanların isimlerine de yer vermek istiyorum. Çünkü, devlet, demokrasi, Cumhuriyet, dernek, federasyon, konfederasyon ve benzeri tüzel kişilikli yapılar tek kişi ile kurulamaz. Ancak, tek kişi önderlik yapabilir ve ilk adımı atabilir.
Kendimden örnek veriyorum. Ankara Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (1974) Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu (1980), Türkiye Gençlik Birliği Derneği (1997), Türkiye Gençlik Federasyonu (2004) ve Şiddetsiz Toplum Derneği’nin (2015) kuruluşlarına önderlik yaptım. Bu demokratik örgütlerin ilk başkanlıklara getirildim.
Demokrasi…
Türkiye Cumhuriyeti 101. yılında, tüm konuları ve sorunları DEMOKRASİ gibi büyük bir üst başlığın, bilimsel tanımı ile demokrasi anahtar kelimesinin altına yazmak da yeterli, ilk adım olarak. Demokrasi ile ilgili çok tanım var elbette. Şiddet içermeyen her görüşün ve inancın temsil edildiği veya şiddetsiz her görüş ve inancın güvence altında olduğu yönetim ve yürütme şekli, tam ve eksiksiz demokrasi.
Sadece Türkiye’nin değil, tüm devletlerin, toplulukların, siyasal partilerin, kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sendika, baro, oda, dernek, federasyon, konfederasyon ve bildiğiniz, bilemediğiniz tüzel kişiliklerin sorunudur her görüşün ve inancın güvence altında olduğu ve temsil edildiği demokrasi.
Silahlandırılma ve kirletilme tehlikesi altında olduklarına inandığım ve insanların çok çok uzak yıllarda ulaşabileceği bazı gezegenlerde, demokrasiye gerek duyulacağı kanısındayım.
Demokrasinin eksiksiz sağlandığı bir yerde, bir ülkede, şiddet yaşanmaz, adalet, sevgi ve dostluk vardır oralarda.
Demokrasi varsa, kimse aç, yoksul ve yoksun değildir, insanlar özgürdür, örgütlüdür, yüz yüze iletişim, kadın ve erkek cinsiyet eşitliği, ırk ve dinsel inancın ölçü alınmadığı eşit yurttaşlık, çağdaş, bilimsel ve laik eğitim, can güvenliği, sosyal güvenlik konularında sorun yaşanmaz. Doğaya ve hayvanlara kıyılmaz. Sorun yaşanırsa melek niteliğinde evrimleşmiş insanlar, şiddet kullanmadan, uzlaşarak çözer bu sorunları, kimse rahatsız olmaz.
Melek niteliğindeki insanlar diyorum. Aslında savunduğum yaşam biçiminde herkes melek gibi insan olarak gelişir, yetişir. Melek gibi yetişmeyenler varsa da melek insanlar, silah ve şiddet kullanmadan, onları “iyi”leştirebilir.
Demokrasiye inanan melek kişilikli insanlar, sorunları çözmek ve geleceğe taşımamak için mutlaka bir araya gelecekler, yerin üstünü cehennem değil, gerçek cennet haline getireceklerdir.
Türkiye’nin sorunlarını, özet olarak da olsa tek yazıda paylaşamayacağım sizlerle. Gelecek yazıma bırakıyorum, yine özetleyerek sunacağım konuları ve sorunları.
Türkiye, köyden kente; aile içi, iş yeri, okul, üniversite ve diğer tüzel kişilikli yapılarda demokrasiyi sağlamak gibi bir ödevin, sürecin içinde olmalıdır
Türkiye, uluslararası barış örgütlerini de etkileyerek, hatta onlardan da destek alarak silahlı veya silahsız şiddeti önlemeyi başarmalıdır, diğer ülkelere örnek olmalıdır.
Evim Türkiye, şu veya bu nedenle, şu veya bu biçimde akan; gençlerin kanlarını, annelerin gözyaşlarını durdurmalıdır. Biliyoruz ki milyarlarca yıldır akıyor bu kanlar ve gözyaşları. Birden durdurulabilir mi? İnsana yakışmayan, hatta utandıran kan ve gözyaşı mutlaka durdurulmalıdır.
Türkiye, Anayasaların ve yasaların hazırlanması, yürürlüğe konulması ve uygulanması bakımından başarılı bir geçmişi ve süreçleri yaşayamamıştır. Yönetimler, halkımızın demokrasiyi ve adaleti eksiksiz yaşaması, farklılıkların doğal zenginlik olarak benimsenmesi konusunda yetersiz kalmışlardır.
Hatta, doğal zenginlik sayılması gereken ve milyonlarca yıllık kökleri bulunan görüşleri, inançları, ırkları, kültürleri yok etmeye, tekte toplamaya çalışan hükümetleri, iktidarları ve silahlı güçleri görmüştür evimiz dediğimiz Türkiye. Bugün…
Cumhuriyetin 101. yılında keşke, insana, hayvana, doğaya ve çevreye yönelik insan şiddetinden, akan, akıtılan kanlardan ve gözyaşlarından değil, sevgi, dostluk ve barış dolu bir ülkeden ve yerin üstünden söz edebilseydim, yazıma iki kelime ile şu başlığı atabilseydim.
Çok mutluyum.
Ancak, vahşi insanın elindeki silahın ve şiddetin kirlettiği bir ülkede, bir Dünya’da yine de, şu yorumda bulunabiliyorum.
Umutluyum, çünkü yerin üstündeki insan melekler, kadın-erkek dayanışmasında, mutlaka, yerin üstündeki gerçek cenneti, sevgi ve dostluğu sağlayacaklardır. Mutlaka ve mutlaka, 29 Ekim’leri sevgi ve dostluk dolu bir cennette yaşayacaklar ve kutlayacaklardır.
Haydi, yerin üstündeki insan melekler, haydi…