Tam da sosyal medyayla ilgili bir şeyler yazmayı planlarken öyle bir şey yaşadım ki sosyal medyayla ilgili görüşlerimi bu bağlamda anlatmaya karar verdim. Geçtiğimiz günlerde hem twitter hem de facebook hesaplarımda tamamen İRONİ amaçlı şöyle bir gönderi paylaştım; “1453`te İstanbul`un Fethi sırasında bir antlaşma imzalanmıştı ve bu antlaşma herkesten gizlendi. 600 sene sonra topluma açıklanması taahhüt edilen antlaşmanın ilk maddesine göre; 2053`te adına Türkiye denen ülke, dünyanın tek hâkimi olacak. Alın bu bilgiyi naparsanız yapın J”. Eee yani ne yapalım şimdi, paylaştınsa paylaştın diyebilirsiniz, anlatıyorum.

Lozan`ın gizli maddeleri var ve 100 sene sonra antlaşma sona eriyor saçmalığının üzerinden 100 sene geçmişti ve birilerinin bu söylemi boşa düşmüştü. Bunun üzerine ben de bir ironi yapmak istemiştim ama nedense halkımızın bu tür şeylere kolaylıkla inanabileceği gerçeğini unutmuşum. Bu paylaşım birileri tarafından kelimeler değiştirilerek çok takipçili profillerde ve facebook gruplarında paylaşıldı. Bunu farketmem üzerine paylaşımların altındaki yorumları okumak gibi bir hata yaptım ve bir kez daha ülkemin haline üzüldüm. Eğitimsizlik mi dersiniz, saflık mı, komplo teorisi aşkı mı bilmiyorum ama paylaşıma inanan, kendi profillerinde de kullanıp yorumlar yapan insan sayısı ve insan profili çok ama çok düşündürücü.

Sosyal medya denen gayya kuyusu o kadar derin ve karanlık ki. Özellikle belli bir yaşın üzerindekiler (sanıyorum bu teknolojiye sonradan dahil oldukları için) orada yazan her şeyi doğru kabul etmeye, dahası bu yalan bilgileri paylaşmaya hatta günlük muhabbetlerinde sürekli bundan bahsetmeye meyilli oluyorlar. Herhangi birisinin herhangi bir İnternet sitesi üzerinden indirilebilecek basit bir fotoğrafının yanına istediğiniz şeyi yazıp, altına bir de ismini eklediğinizde sanki o sözü, bahsi geçen insan söylemiş gibi oluyor ve bu, sonraları hukuki süreçlere kadar evriliyor. Dolayısıyla birilerini sırf zevk için bile kandırmak da son derece kolay oluyor. Saçma sapan bir bilgiyi orada paylaşıyorsunuz, bunu gören birileri gerçek kabul edip kendi profillerinde paylaşıyor, paylaşmasa bile birilerine söylüyor ve sizi kaynak gösteriyor ve bu süreç kontrolsüzce sürüp gidiyor, durdurulamıyor.

Ülkelerde devrimleri başlatması, yalan bilgilerin yayılması, sırf fazladan birkaç “tık” almak için insanların sinir uçlarına dokunulması, kendini öne çıkarmak isteyen ya da kendini gerçekten de bir haltmış gibi tanıtmak isteyen insanların peyda olması gibi birçok sorunu içinde barındıran sosyal medya kanalları, ülkenin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Zaten özellikle büyüklerimizin “baksana televizyon söylüyor, kesin doğrudur” şeklindeki yaklaşımlarıyla, o ekranda söylenen her şey doğru kabul ediliyordu bir de başımıza sosyal medya çıktı. Manipülasyonun kralı orada dönmeye ve (dediğimi her manaya çekebilirsiniz) insanlar kendilerini oradan “pazarlamaya” başladı. Gezi olayları sırasında binlerce yanlış ve miadı dolmuş bilgi okumuştuk, hemen her seçimde buna benzer şeyler yaşadık, orman yangınları ve toplumsal olaylarda tecrübe ettik. Yetmedi, deprem felaketi gibi saniyelerle yarışılan anlarda bile sosyal medya üzerinden yayılan sahte haberler, saçma paylaşımlar, millet canıyla uğraşırken birkaç görüntülenme daha almak için yapılan sahte ihbarlar gibi binlerce hadise yaşadık. Hadi en basitinden bir örnek vereyim. Bazen ünlü isimlerin öldüğü haberini okuyoruz sosyal medya platformlarında, o paylaşımların altına binlerce insan taziye dileklerini yazıyor (bazen de küfür ediyorlar) ve bu ölüm ülkenin bir anda ilk gündemi oluyor, hatta koca koca haber kanalları ya da gazeteler bile düşüyor tuzağa. Sonra bahsi geçen ünlü ismin kendisi ya da bir akrabası çıkıyor, haberin yalan olduğunu ispatlamak için kendini paralıyor. Aslında tam da bahsettiğim olayın en basit anlatımı bu.

Birileri kendi kafalarında oluşturdukları tarihi anlatabilmek, borsa manipülasyonları yapabilmek, ülkeleri dizayn edebilmek, liderleri ve kanaat önderlerini baskı altına alabilmek ve daha bir sürü şey için bu mecraları kullanıyorlar. Geçtiğimiz seçimlerde sık sık adını duyduğumuz “deep fake” Türkçe anlatımıyla; derin sahtelik teknolojisinin daha da gelişmesiyle kimbilir neler yaşayacağız? Demem o ki; lütfen yazan bilgilerin doğruluğunu araştırıp, akla yatkınlığını fikir süzgecinizden geçirmeden her şeye inanmayın. Zira sizin bu saflığınızı kullanmak için hazırda bekleyen binlerce insan var. Haydi, kalın sağlıcakla.