“Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkmasın. Cumhur İttifakı olarak teklifi yasalaştırarak sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz".

“Türk Milleti hayvanları sever, hayvanları dost kabul eder. Köpeklere karşı uygulanacak her türlü yanlışın karşısında durur. MHP de üzerine düşeni yapacaktır.”

Hepimizin özlemi olan ve gerçekleşmesini dilediğimiz bu iki sözü  kimlerin, ne zaman, nerede  ve neden söylediklerini belirtmeden önce Türkiye’nin sokaklarını görebildiğim kadar anlatmalıyım. Kaldı ki, siyaseti ve hayvanlarla ilgili insanlık dışı uygulamaları izleyenler, bu iki sözün kimler tarafından söylendiğini bilirler.  Yazmama bile gerek yok.

Türkiye’nin sokakları, küllük ve çöplük. Sadece sokakları mı? Kırları, tarım, orman ve spor alanları, dağları, parkları, deniz, göl, ırmak ve nehir kenarları, ana ve yan karayolları, kumsalları, kamu ve özel iş yerlerinin önleri, üniversite ve hastane bahçeleri, dolmuş ve otobüs durakları, evlerin, büyük binaların bahçeleri, çoğu köy meydanları…

Güvenli de değil açık ve kapalı alanlar. Hiç umulmayan bir anda, yürürken veya  beklerken bir özel araç, bir motosiklet, bir kamyon veya bir hafriyat aracı insanları  ezebilir, bir aileyi yok edebilir, bazı insanları annesiz, babasız, evlatsız, arkadaşsız bırakabilir. İçkili, ehliyetsiz insanlar (!) zindandan beter edebilir.

Kaldırımda yürürken başınıza bir taş, tuğla, kiremit, cam, beton demir parçası veya 5 tonluk boş bir su deposu düşebilir. Birisi, bir başka insanı bıçaklayabilir, kurşunlayabilir, yumruklayabilir, tekmeleyebilir, kanlar içinde bırakabilir, can alabilir. Gece veya gündüz, nişan, düğün, asker uğurlama ve diğer özel günlerde magandalık yaşanabilir, yaşanırken bazı hayatlara son verilebilir, çevreye şiddet yapılabilir. 

En küçük şiddet örneğinin hukukta, yargıda mutlaka bir cezası, karşılığı olması,  suçlular kişilikleri ile ilgili tedavi edilmesi gerekirken, sokakları güvensiz hale getiren inşan (!) saldırganların bazıları serbest bırakılabilir.

           Türkiye, bunca şiddet olayına karşın, başta sağlık kuruluşları olmak üzere, özel ve kamu iş yerlerinde güvenliği neden sağlayamaz, bireysel silahsızlanma için neden adımlar atamaz, üst ve çevre araması konusunda toplumu rahatsız etmeden neden güler yüzlü yöntemleri deneyemez, hayret.

Sokaklar, hayvanlardan dolayı değil, vahşi, “iyi”leştirilmesi gereken insanlar yüzünden güvenli değil. Bu görüşü, evlerdeki, iş yerlerindeki, kahvehanelerdeki, sokaklardaki yurttaşlar da dillendiriyor. Yurttaşların görüşlerini duyabilmek için araçlardan inmek, masalardan kalkmak ilk yapılacak hareket. Sonra halkın içinde olabilmek.

“Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkmasın. …sokaklarımızı güvenli hale getireceğiz” sözünün sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.  

“MHP de  üzerine düşeni yapacaktır” diyen de Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

            Bu sözler, sokakta yaşayan köpeklerin, barınaklarda hapsedilmesine veya öldürülmesine neden olacak, can savunucularının “Kanlı Yasa” adını verdikleri  yasal değişikliklerin TBMM Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu’nda görüşülmesi  sırasında söylendi.  Muhalefet partilerinin, hayvan hakları savunucularının ve demokratik kitle örgütlerinin  (STK) şiddetsiz yöntemlerle karşı çıkışlarına karşın teklif, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin oyları ile önce Komisyonda, sonra da, 30 Temmuz 2024 tarihinde TBMM Genel Kurulunda  kabul edildi.

Elbette, Cumhurbaşkanı Erdoğan, sokakların güvenilir olmadığına işaret eden sözlerini, köpeklerin yarattığı söylenen güvensizliğe, tehlikelere dayandırdı. Köpekler ve insanlar ilişkisi konusunda aile ve okullarda uygulanması zorunlu olan eğitim ve bilgilendirme programlarını konuşmadan, insancıl yöntemler belirlenmeden acele ile gündeme getirilen Yasa önerisinin çözüm değil, çözümsüzlük, kargaşa olduğu anlaşılacak çok yakında.

Hayvanları küçüklü büyüklü kafeslere, akvaryumlara, hayvanat bahçelerine, barınaklara almak, tasma takmak, aslında hapsetmek, avlayarak ailelerinden koparmak, gemilerde, kamyonlarda günlerce, insan yüreğinin kabullenemeyeceği şekilde taşımak, ticaretini veya kaçakçılığını yapmak, başka ülkelere satmak, yapay yollarla üretmek… Ağır ve ayıp şiddet derim bunlara ve vahşi derim yapanlara..

Her yerde ve her konuda sonucu; akıl, vicdan, duygu, algı, mutlu olmak, mutlu etmek, kıymak, kıymamak, sevgi ve dostluk gibi kelimelerle anlatmaya çalışabileceğimiz farklılıklar belirliyor. Uygulama süreçlerinde de bu farklılıklar mutlaka yaşanacak.

İyileştirilemeyen veya saldırganlığı önlenemeyen hayvanın öldürülmesine kim karar verecek? Veteriner hekim. Kim olur diyecek? Sahibi değil mi?  

Sahibi yoksa? 

Bir hayvanın sahibi olmaz olur mu? Bir hayvanın, türü ne olursa olsun, beyni var, düşünür, aklı var, değerlendirir, karar verir, duyguları var, çoğunlukla korkar, güvenmez, üzülür, ağlar, kaçar. Dili de var, tüm insanlar bilmez, insanlar gözlerdeki dili de göremez. Bilen ve gören insanlar var. Ben de bunlardan biriyim, elbette uzmanlık eğitimi almadan. Sahibi kendisidir her hayvanın, hiçbir insan “sahip” olamaz. Sahip olma yetkisini insana kim verdi Tanrı aşkına? Onlar mal, eşya değil, can. Nerede kaldı “Tanrının verdiği canı Tanrı alır” inancı.

El koymak, alıkoymak, esaret altına almak; tutsak etmek demektir, sahiplenmek değil. Esas olan, doğal ortamlarında hayvanlarla dost olmak, sevgi ve ilgi göstermek, güvenliklerine, beslenmelerine ve barınmalarına destek vermektir. Gerçek insan, öldürmez, hasta veya saldırgan olsa da son nefesini verene kadar iyileştirmeye ve saldırganlığın nedenlerini ortadan kaldırmaya çalışır.

İnsanlarda olduğu gibi, soylarının tükenmesine engel olacak şekilde üremelerine insancıl yöntemler getirmektir, gerçekten insan olmanın gereği.

Yaşamından umut kesilen veya tehlikeli kabul edilen bir hayvan için “öldürme” kararı verilmesi, insan (!) aklı ve vicdanına sığmamalı. Öldürene ne dendiğini hepimiz biliriz. İsteyen Türkçe veya başka bir dilin sözlüğüne de bakabilir.

Hükümetler, siyasetçiler, öldürmeden, hapsetmeden, korkutmadan, yok etmeden, insan-hayvan ilişkisine mutlaka çözüm bulabilir.  Birlikte hareket eder, konuşursak, ilgili bakanlıklar, siyasa partiler, demokratik kitle örgütleri (STK) ve diğer gönüllüler buluşturulursa, sabırlı davranılırsa, aklı ve vicdanı olan insanlarla aklı ve duyguları olan hayvanların birlikte veya yakın yaşayabilecekleri, sürdürülebilir yöntemler belirlenebilir.

Şiddet dolu, giderek kirlenen bir Dünya’da, milyarlarca yıldır süren kan ve gözyaşı dökülmesine aniden son verilmeyebilir. Kolay değil, insan, hayvan ve doğanın birlikteliğinde, Dünya’nın cehennem olmasına son verip yerin üstündeki gerçek cenneti sağlamak. Kıyarak  değil, sevgi ve dostluk içinde yaşayarak sağlayabiliriz canlıların öldürülmediği Dünya cennetini. Merhamet veya sevgi, ailede, okulda, küçük yaşlarda kazanılabilir ancak. Uzman Psikolog Şenay Ölmez’in sürekli dillendirdiği gibi “Her Şey Ailede Başlar.”

Öldürülmeden ve öldürmeden, aileden başlayarak haydi, yerin üstündeki insan melekler…Akıl, duygu, vicdan, sevgi ve dostluk dolu yerin üstündeki gerçek cennet için haydi…