AKP iktidarı döneminde dini esaslara dayalı faaliyet gösteren vakıf sayısı hızla arttı. Bu vakıflar gerçekten hayır-hasenat yapmak için mi kuruluyordu?

Yoksa para kaynakları nasıl türe diliyordu?

RTE’nin oğlu Bilal Erdoğan’ında yöneticileri arasında bulunduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) 1996 yılında 5 bin lira vakfiye ile kuruluyor.

TÜRGEV, 2012 yılında 156 milyon lira mal beyanında bulunuyor.

Yani eski para ile 5 milyar lira ile kuruluyor, 156 trilyon liralık mal varlığına yükseliyor. Vakıf türedi zenginler gibi türüyordu…

Buna “Royal Protocol” adlı şirketin bir batında yatırdığı 100 milyon dolar dahil değildi!

TÜRGEV, AKP iktidarı döneminde yerden fışkırıp türedi zenginler arasına girmişti! AKP iktidarının; “Kürt açılımı”, “Alevi açılımı”, “Roman açılımı”, “Yeni Osmanlı açılımı” gibi açılımlarına birde “TÜRGEV açılımı” eklenmişti.

RTE, yaptığı konuşmanın bir yerinde hemen “ecdadımız” lafını ağzında düşürmüyordu.

Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan yaptığı bir konuşmada, RTE’nin “ecdat” lafını toplumun nabzına şerbet vermek için kullandığına işaret ederek diyor ki: “TÜRGEV uçarken, Fatih Sultan Mehmet’in mirası olan Okmeydanı Vakfı göçtü. İktidar her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek model olarak gösteriyor, ‘Yeni Osmanlı’ açılımı yapıyor. Yine her fırsatta ‘ecdadımız’ sloganına sarılıyor. Bunların çoğu yalan. Aslında yaptıkları saygısızlıktır.

Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması, zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır. 

Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanlarında önemli roller oynamıştır. Ve hatta o günkü silahlı kuvvetlerin lojistiği de vakıflarca sağlanmıştır. 

Vakıf, bir kimsenin malının bir kısmını veya tamamını hayır işine, dini veya sosyal bir hizmete ebediyen tahsis etmesidir. Vakfiye de, kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmedir.”

TÜRGEV, mal ve para açısında türedi zenginler gibiydi.

Ama “Fatih Sultan Mehmet Vakfı” yolun sonuna gelmişti.

Sadettin Tantan bu konuda:

“Fatih Sultan Mehmet’in üç vakfı vardır. Ayasofya ve Yeni Cami Vakfı, Eyüp Vakfı ile Okmeydanı Vakfı. Okmeydanı toplam 2000 dönüm alan üzerine kurulu. Yerleşik nüfus 100 bine yakın. İktidar 2008 Şubat’ında bir ‘ Takas Yasası’ çıkardı. Buna göre 2000 dönüm arazinin karşılığı olarak Okmeydanı Vakfı’na Kemerburgaz’da 200 dönüm yer verdiler. Sanki çok güzel bir şey yapmışlar gibi her yerde de ‘Fatih’in hakkını verdik’ diye konuştular! Dağın başındaki 200 dönüm yeri, şehrin göbeğinde bulunan 2000 dönümlük çok değerli araziyle kıyasladığınızda devede kulak kaldığını görüyorsunuz! Hangi hakkı vermişler?

Okmeydanı, İstanbul’un fethinde Osmanlı okçularının mevzilendiği meydandır. Bu tarihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından okçuların talim alanı olarak vakfedilmiştir. Fatih, fethi Okmeydanı’ndan yönetmiştir. Okmeydanı alanı, 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın tapulu arazisiydi. Bu tarihten sonra vakfa, Kemerburgaz’daki 200 dönümlük araziyi tahsis ettiler. Okmeydanı’ndaki alanı, yapılan protokoller doğrultusunda önce Hazine’nin, daha sonra da belediyenin mülkiyetine geçirdiler. Yani yeni bir rant yağmasının altyapısını oluşturdular!” diyordu.

RTE iktidarında yolsuzluklar ve usulsüzlükler türedi vakıflar aracılığı ile de yapıldığı ortaya çıktı. TÜRGEV’i kim mercek altına alacaktı? (Sürecek) &&&