Şu an Türk toplumu beşinci vitese takmış yüz elli kilometre hızla bilinçli olarak borçlandırılıyor, güvencesizleştiriliyor, istikrarsızlaştırılıyor,...

Şu an Türk toplumu beşinci vitese takmış yüz elli kilometre hızla bilinçli olarak borçlandırılıyor, güvencesizleştiriliyor, istikrarsızlaştırılıyor, düzensizleştiriliyor, geleceksizleştiriliyor, sınıfsızlaştırılıyor, tehlikeleştiriliyor ve prekaryalaştırılıyor.

Türk toplumu sınıfsızlaşarak bir buz gibi eriyor ve prekarya sınıfına dahil oluyor. Şu an Türk toplumu prekarizasyon ile karşı karşıya. Prekarizasyon “Güvencesizleştirme”, demektir. Bir toplumun çalışan nüfusunun yüzde elli’si asgari ücretle çalışıyorsa, o toplum prekaryalaşıyor demektir.

Prekarya Kimdir?

Prekarya, 1980 sonrası oluşmuş 21.yüzyıl post-kapitalist sistemin ve neo-liberal dönüşümün postmodern formudur ve postmodern çıktısıdır. Prekaryalar, postmodern post-kapitalist dünyanın çocuklarıdır.

Prekarya, şu an 21.yüzyıl postmodern dünyasını çok iyi açıklayan kavramlardan biridir. Çünkü; prekarya, küresel kapitalizmin bilinçli olarak unutturduğu sınıf teorisini ve kimlik sorununu bir araya getiriyor ve aynı kavram içinde açıklıyor.

“Prekarya” kelimesi ingilizcede “güvencesiz” anlamına gelen “precarious” ve Karl Marx’ın üretim araçlarına sahip olamaması üzerinden tanımladığı “proletarya” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır.

Prekarya, post-kapitalist dünyanın yükünü taşıyan okumuş ya da okumamış hiç bir sosyal güvencesi olmayan yoksul ve işsiz toplum kesimlerini ifade eden bir kavramdır. İş güvencesi ve sürekliliği bulunmayan güvencesiz ve düzensiz işlerde hem emek yoğun hem de bilgi yoğun ağırlıklı çalışan sınıfı tasvir ediyor.

Prekarya, homojen bir sınıf değildir, çok parçalı heterojen bir sınıftır ve için de okuyanları da okumayanları da, iş sahibi olanları da olmayanları da her yaştan herkes vardır. Prekarya, yaşadığı şu andan ve geleceğinden endişe duyarak yaşar. Çünkü; işsizdir, güvencesizdir, kayıt dışıdır, öfkelidir, streslidir, kaygılıdır ve geleceksizdir.

Prekarya, insanlık tarihinin en eğitimli ama işsiz, güvencesiz ve geleceksiz boşluk dolduran sınıfıdır. Bu sebeple; prekaryalar, eğitimli işsizlerdir. İş güvencesi olmayanlardır. Yarı zamanlı çalışanlardır. Yoksullardır. Göçmenlerdir. Öfkelilerdir. Geleceksizlerdir. Güvencesizlerdir.

Prekarya; iş bulamayan ya da iş bulmakta zorlanan, kendi hayatı üzerinde kontrol duygusuna sahip olmayan, aylık geliri harcamalarına yetmeyen, hep ve sürekli kredilerle borçlanarak ayakta durmaya çalışan, tatil yapmayan, toplum içinde unutulanlar sınıfına giren, kendisini yönetenlere güvenmeyen ve aldığı eğitimle yaptığı iş arasında bir bağ kuramayan stres ve öfkeyle yaşayan bir sınıftır.

Prekarya Kimdir?

Hayatlarını anlamlandıracak meslekleri olmayanlardır. Bir meslekleri olsa bile emeğinin karşılığını almadığını düşünenlerdir. “Bende varım…” diyemeyenlerdir.

· İnsanlık tarihinin en eğitimli ama işsiz, güvencesiz, geleceksiz diplomalı işsizleridir.

· Düzenli olarak düzensiz işlerde çalışanlardır.

· Haklarını kaybedenlerdir.

· İkinci sınıf vatandaş konumuna düşenlerdir.

· Çalışan yoksullardır.

· Güvencesiz işçilerdir.

· Düşük maaşla, sekiz saatten fazla, part-time veya tam zamanlı ve çoğunlukla sözleşmesiz işlerde çalışanlardır.

· Borç içinde borçla yaşayanlardır.

· Öfkeli işsizlerdir.

· Sosyal güvencesizlerdir.

· Uçurumun kenarında olanlardır.

· Emekten kopartılmış insanlardır.

· Mülksüzleşenlerdir.

· Umutsuzlardır.

· Yaşamlarının yok edildiğinin farkında olanlardır.

· Diploma enflasyonu yaşayanlardır.

· Sosyal ölüme terk edilmiş kimsesizlerdir.

· İş hayatında statüsü olmayanlardır.

  • Kendilerinden önce modern dönemde yaşayan Anne-Babalarının mücadele ederek kazandıkları bir çok sivil, sosyal, kültürel ve siyasi hakları kaybedenlerdir.
  • Yarı zamanlı çalışanlardır.
  • Göçmenlerdir.
  • İş ve gelir güvencesi olmayanlardır.

Birileri, Türk toplumunun sahip olduğu her şeyi elinden alıyor; mal varlığını, topraklarını, ormanlarını, suyunu, havasını, şehirdeki yeşil alanlarını, sofrasındaki ekmeğini, işini, geleceğini, hayallerini elinden alıyor ve prekarya bu durum karşısında giderek öfke katsayısının arttığını hissediyor.

Türk toplumu prekaryalaşıyor.

Prekaryalaşma ya öfke doğurur ya da uysallık. Çünkü; prekaryalar; stres, öfke ve dışlanmışlık hali içindedirler. Kaygıyla ve korkuyla yaşıyorlar. Bu sebeple; prekaryanın alternatifsizliği kişi de korku ve öfke yaratıyor. Prekaryanın çaresizliği ise onu boyun eğmeye ve uysallığa mecbur ediyor.

Sonuçta ne oluyor?

Siyasal prekarya oluşuyor ve prekarya siyaseti doğuyor.

Siyasal Prekarya Nedir?

Siyasal prekarya kendisine dayatılan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel politikaları rededen insan, demektir. Sosyal eşitsizlik arttıkça siyasal prekarya da artar.

Gezi Parkı olayları ve direnişi, işte bu yeni doğan prekarya sınıfının prekaryalaşmaya karşı ilk tepkisiydi. Türkiye’de ilk ve önemli siyasal prekarya hareketi Gezi direnişidir. Gezi direnişin de toplumun her kesiminden herkes vardı; öğrencisi, okuyanı, okumayanı, çalışanı, çalışmayanı, genci, yaşlısı, herkes. Ve…Gezi olaylarının bir lideri yoktu.

Başka ülkelerde de siyasal prekarya hareketleri oldu; Amerika’da 2011 yılındaki “Occupy Wall Street” hareketi. İspanya’da 2012 yılındaki “Les İndignatos“ hareketi. İtalya’da 2010 yılındaki “5 Yıldız” hareketi. Fransa’da 2018 yılındaki “Sarı Yelekliler” hareketi.

Bütün bu hareketlerin hepsi, kendisine dayatılan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel politikaları red eden ve “Bende varım…” diyemeyen postmodern post kapitalist dünyanın emekten kopartılmış borçla yaşayan, uçurumun kenarında umutsuz yaşamaya mahkum olan ve yaşamları yok edilen çocuklarının hareketiydi.

Türk siyasetinin muhalefet denen kesimindeki siyasi partilerin de prekaryalaştırılmasını izlemek bir siyaset bilimci olarak beni hem üzüyor, hem de oldukça endişelendiriyor.

Daha üzücü olan ise bu partilerin dünyayı, değişimleri, post-kapitalizmi, neo-liberalizmi, yeni sağ politikasını, prekarya sınıfını, asimetrik postmodern ve post-truth siyasetini anlamakta zorlandıklarıdır.

20.yüzyıl modern siyasetinin öznesi “proletarya”, 21.yüzyıl post-modern siyaset dünyasında yerini “prekarya” ya bıraktı. Bu sebeple; Türk siyasetinin muhalefet denen kesimindeki siyasi partilerin bir önceki modern dünyanın siyaset yapma tarzı ile bugünün post-modern siyaset dünyasında başarılı olamayacaklarını artık anlamaları gerekiyor. Unutulmamalı ki bugünün post-kapitalist post-modern siyaset dünyasında yaşadığımız sorunların çoğu, bir önceki modern dönemin modern siyasetinin sonucudur. Ve bilinmeli ki hiçbir sorun, o sorunu yaratan ideolojiyle ve kafa yapılmasıyla çözülmez. Yanlış ideolojiyle (Ya da ideolojisizlikle) doğru yere gidilmez ve sorunun sorumlusu değişmedikçe çözüm üretilmez.

Türk siyasetinin siyaset üretmede atalet içindeki tembelliği bu sebepten olsa gerek…

Ne dersiniz?

(Bu yazının konusuyla ilgili detaylı ve oldukça aydınlatıcı bilgi edinmek için Dorlion Yayınları’ndan çıkan “Postmodern Siyaset” ve “Demokrasiden Vazgeçmeye Hazır mısınız? kitaplarımı okuyabilirsiniz.)