Eski deyimle hürriyet, öz Türkçe deyimi ile özgürlük; herhangi bir yurttaşın engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur.
Başka bir pencereden bakarsak, felsefede, determinizmin karşıtı özgür irade fikrini “özgürlük” içerir.
Politikada özgürlük ise iktidar baskısından bağımsızlıktır. Böyle olunca ekonomik ve mali özgürlüğü olmayan vatandaşların yaşam biçimi yoksullukla sınırlıdır. Uygulamada emekçi sınıf ile zenginler sınıfı arasında her alanda ölçüsüz bir yaşayış biçimi vardır.
Bu cepheden bakınca AKP ve AKP iktidarın ortağı MHP’nin yani “Cumhur İttifakı” modelinin halka dayattığı sistem “ekonomik ve mali oyalama” sistemidir.
Buna da halk deyimi ile 23 yıllık kepazelik de diyebilirsiniz.
Böyle bir yutturmaca sistemde seçmenlerin oy verme davranışını inceleyen çeşitli modeller vardır. Bu modellere bilimsel anlamda sosyolojik model, parti kimliği modeli, ekonomik oy verme modeli, stratejik oy verme modeli adlarını da koyabilirsiniz.
Özellikle ekonomi ve mali politik faktörlerin ülkemizde yapılan birçok seçim sonucunda belirleyici rol oynadığını biliyoruz. Örneğin AKP 2002 yılında böyle iktidar olmadı mı? 1990’lar Türkiye şimdi olduğu gibi tam bir ekonomik ve siyasi krizler yaşamıştı.
İşte böyle durumlarda ekonomi ve politik faktörlerin, seçmen davranışı ve bu bağlamda seçim sonucu üzerinde etkilerini tanımlayan kavrama, “ekonomik oylama modeli” deniyor!
RTE ve ekibi iktidara geldiğin günden bu yana bu modeli çok iyi kullanıyor. Ekonomik oy verme teorisi; seçmenin kararlarını ekonomik refahlarına dayandırdığını öne sürüyor. Yani, insanlar kişisel ekonomik durumlarının iyileştiğini hissederlerse, mevcut iktidar partisi için oy vermeleri daha olası oluyor.
Tersi ise, ekonomik durumlarının kötüleştiğine inanırsa, bunu yaşarsa kişisel çıkar güdüsüyle hareket edip iktidarı “cezalandırma” “uyarma” yönünde oy kullanıyor...
İşte 31 Mart 2024 yerel seçimlerini seçmen davranışlarını genel olarak, satın alma gücündeki büyük düşüşün etkilediğini düşünüyorum...
Ama “oyalama modelinin mimarı” RTE; 31 Mart yerel seçimleri sonrasında
“ekonomik oy” etkisinin farkına vardı ki, “biz bozduk, biz çözeriz” demeye başladı! Yani RTE; seçmeni geleceğe dönük umutlandırmaya çabalıyor...
RTE’nin bu sözleri neyi gösteriyor? Yoğun bir seçmen kitlesinin geleceğe dönük yaşardığını gösteriyor.
Seçmen oyunu, kendisine en fazla fayda sağlayacak adaya veriyor.
Türkiye’de bu “aday” kimdir. AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı RTE’dir.
Bunu kanıtlamak için 31 Mart yerel seçimlerde kendisi belediye başkanı olacakmış gibi şehir şehir dolaşmadı mı?
Dolaştı dolaşmasına ama seçmenleri RTE ve ekibi inandıramadı.
Toplumu “oyalama modeli” olan bu sistem işin sonuna gelmiş gibi görünüyor. RTE’de bunu anladığı için CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile ilk kez 8 yıl sonra görüşmeyi kabul etti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de, Erdoğan’ın izinde yürüdü. 7 Mayıs 2024 günü Mecliste Özel ile görüştü.
Bu görüşmelerin topluma faydası olacak mı? Bunu zaman gösterecektir.
Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim: Seçmen geçmişten yaşamaz, geçmişin faydalarını hemen unutma hafızasına sahiptir. Örneğin, seçimlerden bir ay önce kurulanSerbest Cumhuriyet Fırkası’nın 1930 yerel seçimindeki başarısını anımsatmak isterim. Bu başarı 1929 büyük krizinin sonucuydu!
Seçmen oyuyla, ödüllendirme gibi cezalandırma da yapar; öreğin 1950’de Ulusal Kahraman İsmet İnönü’yü iktidardan düşürüp Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Adnan Menderes’i iktidara getirmedi mi?
Bu seçmenler açısında partilerin performansı ile oy verme davranışı arasındaki ilişkiyi inceleyen en önemli varsayımlardan biri yani “sorumluluk” hipotezidir.
Bu sebeple AKP ve Erdoğan son yıllardaki en zor dönemi yaşıyor. Genel seçimlerin de yerel seçimler gibi kaybedilmesi ufukta görünüyor. Muhalefet ise en kolay seçimine giriyor! Ne dersiniz?