Duruşmada dinlenen sanıklardan Fikret S. (55), "Görüntülerde rahmetli içeri giriyordu. Başkomiserim İsmail K., bana 'Sen buradan git. Olaya cinayet bakacak. Onlar bakmazsa kamera görüntülerini ben aldırırım' dedi. Tecrübelerime dayanarak olayı şüpheli bulduğumu söyledim. Başkomiserim 'Yok bu olay yüksekten düşme' dedi" diye konuştu. Büyükışık'ın olay yeri fotoğraflarıyla birlikte ifade veren babası Ethem Büyükışık ise "Emekli generalim ve hayatım boyunca yüzlerce bilirkişilik yaptım. Olayın cinayet olduğunu görür görmez anladım. Oğlumu ya polis ya da inşaat sahipleri öldürdü. İşçilerden biri olsa ilk gün teslim ederlerdi" diye konuştu.

"Gazze'de sivil halk adeta cehennemi yaşıyor"
"Gazze'de sivil halk adeta cehennemi yaşıyor"
İçeriği Görüntüle

Dorukhan Büyükışık, 2018 yılında Narlıdere'de bulunan inşaat şantiyesinde cansız bir şekilde bulundu. Daha önce yapılan soruşturmalarda ise olay kayıtlara yüksekten düşme olarak geçti. Dorukhan'ın babası emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık'ın gayretleri neticesinde olayda görevli 8 polis memuru için dava açıldı.

Polislerin savcının talimatına rağmen ilgili kamera görüntülerini sağlıklı biçimde incelemediği ve bir örneğini muhafaza altına almadıkları öğrenildi ve polis memurlarının aktif kameraları tam olarak incelemedikleri, delilleri gerekli biçimde toplamadıkları belirlendi.

Bunun üzerine komiser Atakan K. (43), komiser Deniz A. (35), polis memuru Duygu Ö. (34), polis memuru Fikret S., polis memuru Halil A. (54), komiser yardımcısı Hüseyin V. (48), Emniyet Müdürü İsmail K. (58) ile polis memuru Musa E. (54) hakkında görevi kötüye kullanma suçundan 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Öte yandan geçen günlerde Dorukhan'ın ölümüne ilişkin polislerin dışında 5 şüpheli hakkında 'kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Sanık polis memurları bugün İzmir 2'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim önüne çıktı. Duruşmaya Dorukhan'ın babası Ethem Büyükışık ve annesi Nihal Büyükışık'ın yanı sıra tutuksuz sanıklar Atakan K., Deniz A., Duygu Ö., Fikret S., Halil A., Musa E. ve avukatları katıldı. İsmail K. ve Hüseyin V. duruşmaya katılamazken, talimat yöntemiyle ifade verdikleri söylendi. Kimlik tespitinin ardından sanıklara tek tek söz verildi.

'BEL FITIĞIM OLDUĞU İÇİN YUKARI ÇIKMADIM'

Olay tarihinde Olay Yeri İnceleme (OYİ) Büro Amiri olarak görev yapan Atakan K., "Olay günü grup amirim Deniz A. beni arayıp olayı söyledi. Kendi aracımla tek başıma gittim. Duygu, Musa ve Deniz olay yerindeydi. Savcı ve adli tıp doktoru oradaydı. Cesedin bulunduğu yerde şerit vardı. Personelde galoş ve eldiven vardı. Şeritleri olay yerine giden ilk ekip çeker ve güvenliği alır, o bizim işimiz değil. Kamera çekimini Musa ve Duygu yaptı. Maktulun aracının kapıları kapalıydı. Savcının bilgisi olmadan anahtarı alıp kapıyı açamayız. Anahtara ihtiyaç olduğu için tozlama yapıldığını biliyorum. Bulgular ekip aracına götürülür. Bu olayda da bu şekilde yapıldı. Maktulun yakınlarında peçete vardı. Onu incelemek için aldık. Çakmak ve sigara paketi maktulün 4- 5 metre uzağındaydı. Onları almadık. Bende bel fıtığı olduğu için yukarı çıkmadım. Grup amirim yukarıda bir telefon olduğunu söyledi. Hiç telefon görmedim. Duygu ve Deniz ile birlikte aracı açtık. Aracın görüntüleri alındı. Araç olay yerinden uzaktaydı. İlk bilgi olarak ölen şahsın olay yerine araçla gelip indikten sonra şantiyeye yürüdüğünü söylediler. Kamera kaydı olduğunu söylediler ama öyle bir yetkimiz olmadığı için görüntüleri izlemedik. Telefonu aldıktan sonra direkt teslim ettik" diye konuştu.

Hakimin Dorukhan'ın cep telefonundaki parmak izi izlerinin silindiği iddiasını sorması üzerine Atakan K., "Fotoğraf çekimi ışıkla ilgilidir. İlk resimde parmak izi görünüyor, ikincide görünmüyor, sonraki fotoğrafta yine görünüyor. Böyle bir şey mümkün değil. Savcı talimatı haricinde işlem yapma yetkimiz yok. Bu olayda da böyle oldu. İnşaat firması sahiplerini tanımıyorum" açıklamasında bulundu.

'CEP TELEFONUNDAN SWAP ALDIK'

Üzerine atılı suçlamaları reddeden tutuksuz sanık Deniz A., "O tarihte OYİ grup amiri olarak görev yapıyordum. Olay yerine Musa ve Duygu ile gittik. İhbardan 20 dakika sonra vardık. Çok sayıda polis vardı. Cesede yakın yerde güvenlik şeridi hatırlıyorum. Ekibim ekipmanlarını giyip işlerine başladı. Ben de olay günü ekipmanlarımı giyip çalıştım. Amirim olan Atakan K.'yı her evrede bilgilendirdim. Kendisi de sonra olay yerine geldi. Duygu ve Musa değişmeli olarak fotoğraf ve video çekiyordu. Tüm deliller arkalı önlü fotoğraf çekildikten sonra numaralandırıldı ve yeniden çekildi. Her katın video çekimlerini yaptık. Telefonunun bulunduğu katta 2- 3 polis memuru bekliyordu. Deliller usulüne uygun olarak toplandı. Araç üzerinde parmak izi çalışması yapılmadı. Çünkü olay yerine ilk gelen ekipten bize bu yönde bir bilgi gelmedi. Onlar söyleseydi onu da yapardık. Anahtardan ve cep telefonundan biyolojik swap alındı. Bunları raporladık. Biyolojik swap alınırken fotoğraf çekilmez" açıklamasında bulundu.

'ARABA ANAHTARI CESEDİN YANINDAYDI'

Olay Yeri İnceleme Bürosu'nda görev yapan Duygu Ö., "Telsizden gelen ihbar üzerine ekip olarak olay yerine gittik. Musa ilk gelen ekiplerden ön mülakatı almaya gitti. Ben de video çekimi yapmaya başladım. Aracın dışarıdan çekimini ben yaptım. Kapılar kilitliydi, dokunmadım. Musa aldığı bilgiler ışığında Dorukhan'ın toprak yoldan yukarı çıktığını söyledi. Biz de önce arabayı çekip sonra inşaata doğru çekim yaparak yürüdük. Savcı bizden sonra geldi. Araba anahtarı cesedin yanındaydı. Suçsuzum" dedi.

'OLAYI ŞÜPHELİ BULDUĞUMU SÖYLEDİM'

Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği'nde görevli polis memuru Fikret S. de ifadesinde kamera kayıtlarını izlediğini belirtti. Fikret S., "Telsizden gelen anons üzerine Halil ile birlikte olay yerine gittik. Gittiğimizde karakol ve asayiş ekibi vardı. Bizi bekçi karşıladı ve cesedin yanına götürdü. Güvenlik tedbirlerini aldık. Araç anahtarı da cesedin az ilerisinde duruyordu. Savcı gelmeden önce ön bilgi almak için bölgedeki çalışanlarla konuştuk. Güvenlik görevlisi yanıma gelip 'Rahmetlinin içeri girerken görüntüleri var' dedi. Ben de karakol amirimiz İsmail K.'ya ilettim. O da OYİ ve cinayet bürodan birer kişiyle kulübeye girip, görüntüleri izledi. Ben dışarıdan baktım. 4- 5 kamera karanlıktı. Diğer kameralar kayıttaydı. Görüntülerde rahmetli içeri giriyordu. Başkomiserim İsmail K., bana 'Sen buradan git. Olaya cinayet bakacak. Onlar bakmazsa kamera görüntülerini ben aldırırım' dedi. Ben tecrübelerime dayanarak olayı şüpheli bulduğumu söyledim. Başkomiserim, 'Yok bu olay yüksekten düşme' dedi. Tahkikatı yapan birim benden görüntülerle ilgi bilgi istemedi. Dönemin İlçe Emniyet Müdürü de olay yerine gelmişti" diye konuştu.

'TELEFONDA TOZLAMA İŞLEMİ YAPTIK'

Şantiyede yaptıkları işlemleri anlatan, olay tarihinde OYİ ekibinde yer alan Musa E. ise şunları söyledi:

"Olay yerine gittiğimizde oradaki polis memurlarından ve sivillerden ön bilgi aldık. Dışarıda ölü bulunan kişiye ait bir araç olduğunu öğrendik. Üst katta cep telefonu olduğunu öğrendik. Aramızda, iş bölümü yaptık. Kamera çekimlerine araçtan başladık ve şantiyeye girdik. Arabada hiçbir olumsuzluk yoktu. Cesedi çektik. Kat kat çekimlerimize devam ettik. Duvar kenarındaki cep telefonunu çektim. Bizim işimiz o cep telefonunu çekmektir. Çevrede çok fazla sigara izmariti vardı. İnceleyip olayla ilgisi olmadığına karar verip, almadık. Telefonda tozlama yaptıktan sonra iz elverişli değilse fotoğraf çekimi yapılmaz. Biz de yapmadık."

Olay tarihinde Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği'nde polis memuru olarak görev yapan sanıklardan Halil A., "Sabah 08.30 sıralarında haber merkezinden ve WhatsApp grubundan gelen anonsun ardından olay yerine gittik. Güvenlik görevlisi bizi maktulun yanına götürdü. İsmail Y.'ye bilgi verdim. Ardından gerekli birimlere de bilgi verdim. Şeritleri resmi ekipten arkadaşla birlikte biz çektik. Cesedin yanında anahtar ve peçete vardı. Telefonu yukarıdaymış. Ben görmedim. Anahtarında yazan plakadan kimlik tespitini yaptık. Güvenlik görevlisi kamera kaydı olduğunu söyledi. Ben de Fikret'e gidip bakmasını söyledim. Ben oraya gitmedim ve kamerayı da görmedim. Suçsuzum" ifadesinde bulundu.

BABA BÜYÜKIŞIK: GÖRÜR GÖRMEZ CİNAYET OLDUĞUNU ANLADIM

Sanıkların ardından baba Ethem Büyükışık dinlendi. Olay yeri fotoğraflarıyla birlikte konuşan Büyükışık, olayı öğrenip, olay yerine gittiğinde oğlu Dorukhan'ın demirlerin arasında yattığını belirtip, "Başı korkuluk demirlerinin altındaydı. Göz kenarlarında tuz birikmişti yani ağlamış. Yüksekten düşen kimse bu şekilde düşmez. Emekli generalim ve hayatım boyunca yüzlerce bilirkişilik yaptım. Olayın cinayet olduğunu görür görmez anladım. Binaya olan mesafeyi adımladım. Her şeyi kafama yerleştirdim. Olay yeri fotoğraflarını yıllarca bizden kaçırdılar. Bu fotoğraflara ulaşmamızı rahmetli İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre sağlamıştır" diye konuştu.

'OĞLUMU YA POLİS YA DA İNŞAAT SAHİPLERİ ÖLDÜRDÜ'

Oğlunun cinayete kurban gittiğini belirten baba Büyükışık, "Olay gecesi oğlumun 01.30'da öldürüldüğü kesinleşti. Baz bilgilerinden kimin oraya geldiğini tespit ettik. Bunu mahkemenize sunacağız. O gün orada 30'un üzerinde polis memuru varmış. İnşaat sahipleri ve oğlu da gece saatlerinde orada. 02.30'da polisler adrese geliyorlar. Oğlumu brandayla taşıyorlar. Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü'nce hiçbir kamera kaydı alınmamıştır. Sahte video tanzim edilmiştir. Kameraların bulunduğu yere sanıklardan hiçbiri çıkmadı. Oğlumu ya polis ya da inşaat sahipleri öldürdü. İşçilerden biri olsa ilk gün teslim ederlerdi. Çevredeki MOBESE kameralarını da yok ettiler. Gece olaya şahit olan en az 20 kişi var. Bunların bir kısmını erken gönderiyorlar. Bir kısmını da olay yeri inceleme devam ederken kaçırıyorlar. Cinayet dosyasında yargılanacak olan şüphelileri evlerine gönderiyorlar" dedi.

'DOKTOR İNTİHAR OLMADIĞINI SÖYLEDİ'

Sanıklar tarafından sahte rapor düzenlendiğini söyleyen Büyükışık, "Sağlık Bakanlığı'na ait 112 raporuna göre 09.46'ta ölüm muayenesi başlıyor. Kalp krizinden ölüm raporu tutuyorlar ama bu inşaat sahiplerinin işine yaramıyor. Çünkü raporun yüksekten düşme olarak tutulması gerek. İTÜ raporuna göre 'yüksekten düşme bulgusu yok' deniyor. İkinci kez bakılıyor yine yok. Sonra doktor yanıma geldi ve oğlumun intihar etmediğini söyledi. Ertesi gün otopsi yapıldı. 30 Mayıs'ta otopsiyi yapan doktoru aradım. Bana 'Kimyasal zehirlenme ve yüksekten düşme yok. Çocuk öldürülmüş. Çok iyi bir avukat tutun polisler üzerini kapatmaya çalışıyor' dedi. Olay hiçbir yere ihbar edilmemesine rağmen OYİ raporuna göre ihbar yapıldığı yazıyor. Bu yalan. Sanıkların yazdığı rapor sahte. Biyolojik delilleri aldık diyorlar ama almamışlar. Delil karartma amacı vardır. 1.5 saatte tüm raporu yazmışlar. Kamera kayıt cihazlarını göstermemişler. 'Kimyasal tozlama yaptık' diye yalan söylüyorlar. Sonra ek hazırlamışlar. Olay yeri krokisinde hiçbir şey yok" açıklamasında bulundu.

'BUGÜN BUZDAĞININ TEPESİNİ GÖRÜYORUZ'

Oğlunun cinayete kurban gittiğini söyleyen Büyükışık, "Cinayetin araştırırken karıma yalan söyledim. 'Oğlum kalp krizinden öldü' dedim. Beni affetsin. Tek bir olay yeri fotoğrafı ve videosu yok. Cinayet büro amirliği de suçlu. Sokaktan geçen birine sorsanız 27 metreden düşen birinin kafasının, vücudunun patlayacağını söyler. Sayın Hakim elinizdeki İzmir İl Emniyet Müdürlüğü'nün görevlendirme listelerinin hepsi sahtedir. Buradaki sanıklar görevi kötüye kullanma suçunu gönüllü üstlendiler. Çünkü az bir ceza alacaklar ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) verilecek. Bugün burada buzdağının tepesini görüyoruz. Şüpheli ölüm bitti. 14 Mayıs'ta savcılık açıklamasında Dorukhan'ın başka yerde öldürülüp taşındığı, sırtına sert bir cisimle vurulduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Madem cinayet olduğu ortaya çıktı. Failin kim olduğu, arkasında hangi suç örgütünün olduğu ortaya çıkarılsın" ifadesini kullandı.

Savunmaların ardından ara karar açıklandı. Tutuksuz sanıkların adli kontrol hükümlerinin kaldırılmasına hükmeden hakim, dosyadaki eksikliklerin giderilmesine karar verip duruşmayı 10 Ekim 2025 tarihine kadar erteledi.

'SABIRLA BEKLİYORUM'

Duruşmanın ardından yapılan basın açıklamasında konuşan anne Nihal Büyükışık ise "Dorukhan'ımın sesi oldunuz. Dorukhan'ımın davasının sahibi oldunuz. Siz yüce gönüllü kamu görevini icra eden saygıdeğer basın mensupları. Hepinize minnettarım. Hepinizi çok seviyorum. Ben nefes alamıyorum. Dorukhan'ım nefes alamıyor ben de alamıyorum. Ama sabırla bekliyorum. Son nefesime kadar bu davanın aydınlanacağından adım gibi eminim" diye konuştu.

'PEŞLERİNİ BIRAKMAYACAĞIM'

Baba Ethem Büyükışık da adliye çıkışındaki açıklamasında, "Dorukhan Büyükışık bir melekti uçtu gitti. Ancak sizlerin evlatları, torunları ve bundan sonra sizler için bu mücadeleyi yürüterek devletin içindeki bu yozlaşmış, bu çürümüş, ülkesine ve milletine değil başka odaklara sadakati olan yasa dışı suç örgütünün unsurlarını birer birer ayıklayacağız. Bugün bu büyük örgütün sadece sekiz mensubu burada adalet karşısında hesap verdi. Tümü de verdiği tüm ifadelerde birbirleriyle çelişki taşıyacak onlarca yalan söylediler. Bütün bunlara verilecek cevaplar hazırlanıyor ve zaten bugün duruşma esnasında da bu beyanların tamamına etkili ve ayrıntılı bir şekilde yanıt verdik. Önümüzdeki günlerde açılacak olan kasten öldürme davasında da bu sanıkların suç delillerini karartma, suçluyu kayırma ve kasten öldürme suçlarına iştirak nedeniyle yargılanacakları günü bekliyoruz. Çünkü şu anda yargılandıkları ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu, kendilerinin maske olarak kullandıkları ve gönüllü olarak üstlendikleri suçlardır. Ama hepsinin peşindeyim. Sadece bu polisler değil, oğlumu katlettikten sonra sahte adli tıp raporu hazırlayan 48 adli tıp uzmanı profesör, doçent doktorun da yine bunlarla birlikte hareket eden ve şu anda Ankara'da 18'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde bu polisleri korumak için sahte ses çözümü raporu hazırlayan jandarma subaylarının, bunlarla birlikte bu soruşturmada görevlerini kötüye kullanan suçluları kayıran savcıların ve bir başsavcı vekilinin de peşindeyim. Hiçbirinin peşini bırakmayacağım" dedi.

Kaynak: DHA