Ülkemizin yakın tarihiyle ve pek çok konu ile ilgili belki de binlerce kitap yazıldı, bazıları yaşadıkları olayların içinde yer alarak kendi perspektiflerinden kaleme aldılar. Bazıları olaylar üzerinden değerlendirme ile kaleme aldılar, bazıları da basına ve kamuoyuna yansıdığı ve canlı tanıkların ifadesine dayanarak kaleme aldılar. Herkesin bir amacı vardı, geçmişi günümüze ve yarına taşımak. Elbette çok emek verilen, iyi niyetle yapılan çalışmalardı. Yazılanlar üzerine yapılan yorumlar ve eleştirilerde gördük ki olayın ve zamanın tanıkları yazılanlara farklı eleştirilerde bulundular. Tek kaynağa bağlı kalmadan değişik kaynaklardan inceleyerek, araştırarak konu ya da konular hakkında bilgi sahibi olmak işin en doğrusu belki de…

     “Arkaya yaslandım, gözlerimi kapattım. Deniz’in Şarkışla’da yakalandığında, polisler arasında çekilmiş, parkalı resmi canlandı hayalimde. Tıraşı uzamış yakışıklı erkek yüzü… Duruşu hâlâ dik ve isyankâr, ama bakışlarında hüzün var. Kavgadan kopmanın hüznü… Korku yavaş yavaş yerini bu resme terk etti. Gözlerimi açtım. Başımı uzatıp inatla aşağıya baktım. İnce ve beyaz bir tül gibi serili bulutların arasından tepeleri karla kaplı mor- yeşil dağlar gözüküyordu. Manzara gerçekten güzeldi ve yükseklik o kadar korkunç değildi. Doya doya seyrettim bir fotoğrafçı gözüyle…

    “Sayın yolcularımız şu anda uçağımız Boğaziçi…”

Gerisini dinlemedim anonsun. Yaşar’ın hareketlenen dal dibi ince bedenini gördüm. Oturduğu kenar koltuktan kararlı bir şekilde kalktı. Uzun pardösüsünün eteklerini savurarak bir yarım daire çizip, koltuk sıraları arasındaki koridora çıktı. Hareketimizden hemen önce yaptırdığı bordo renkli, modaya uygun bir şekilde dikilmiş bol paçalı yelekli takım elbisesi, mor gömleği, yine modaya uygun bir şekilde bağlanmış kravatı, etekleri topuklarına kadar inen velur pardösüsü sarkık bıyıkları ve kararında uzun saçlarıyla hava korsanından çok bir pop yıldızını andırıyordu. Sanki müthiş bir şovun ortasındaymış gibi uzun eteklerini savurarak belinden tabancasını çekti. Namluyu havaya dikip kurşun sürdü ve uçağın kontrolümüze geçtiğini ilan etti.

Bu arada biz de yerlerimizden kalkıp silahlarımızı çekip koridora çıkmıştık. Yaşar ve Mehmet’te tabanca, ben ve Sefer’de ise el bombaları vardı. Yaşar pilot kabinine geçti. Her şey bir anda olmuştu. Ne olup bittiğini hâlâ anlamayan yolcular nefeslerini tutmuş, dehşetle açılmış kocaman gözlerle bize bakıyorlardı...”

Yazar, Aynullah Akça ile “Köln Edebiyat Atölyesi’nde” zoom üzerinden toplantılara katıldığımız zamanlarda tanıştım. Mütevazı kişiliği ile dost sıcaklığı birkaç toplantı sonrası kendini hissettirdi. Kitaplarıyla ve kendisiyle, Türkiye’ye geldiğinde benim düzenlemiş olduğum “2. İMGELERİN ÇIĞLIĞI” etkinliğime davetime olumlu yanıt verip katıldığında yüz yüze tanıştım.

     Kitap elbette Denizlerin idamını engellemek için yapılan uçak kaçırma eylemini anlatmak/aydınlatmak için yazılmış. Aydınlatmak için diyorum çünkü gerek kitabın önsözü gerekse, Akça ile yüz yüze görüştüğümüzde Bora Gezmiş ve bazı kişilerin yapılan eylemi amacının dışında algılamaları ve anlatmaları Akça’yı bu kitabı yazmaya yönlendirmiş. Kitapta uçak kaçırma eyleminin dışında Akça’nın kendi yaşamından çokça kesitleri de okuyacaksınız.

     Okuyacaklar için ipucu niteliğinde bir şey paylaşmak isterim. “SONSÖZ” kısmı kitabın içindeki detayların özeti gibi.

     Gerek Bora Gezmiş’in gerekse konu hakkında diğerlerinin olumsuz eleştirilerini doğru tahlil etmek için Akça’nın BİR HAVA KORSANININ ANILARI kitabını okumanızı öneririm.

BİYOGRAFİ;

Aynullah Akça, 1952 yılında Ağabey köyünde doğdu. İlkokulu o zamanlar Kars’a bağlı olan Tuzluca kazasında bitirdi. Ortaöğretimine Ankara’da devam etti. Daha lise yıllarında gençlik hareketlerine aktif olarak katıldı.

Mayıs 1972’de, haklarında verilen idam kararları kesinleşen Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın serbest bırakılmaları için THY’ye bağlı bir BOING 707 uçağını üç arkadaşıyla birlikte Bulgaristan’a kaçırdılar. Uçağı Sofya Havaalanı’nda içindeki yolcularla birlikte 36 saat rehin tuttular. Ancak istekleri kabul edilmeyince, yolcuları serbest bırakıp uçağı terk etmek zorunda kaldılar.

Akça, bu eylemden dolayı Bulgaristan’da 3 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Hapisten çıktıktan sonra, o zamanki adıyla “Karl Marx Yüksek Ekonomi Enstitüsü’nde” ulusal ekonomi okudu. Daha sonra aynı enstitüde lisansüstü öğrenim gördü. Öğretim üyesi ve araştırma görevlisi olarak çalıştı.

Aynullah Akça, Ağustos 1989’da İsveç’e iltica etti. Burada geçici işlerde çalıştı. Demiryolu işçiliği, aşçı yardımcılığı, kasaplık ve şarküteri işçiliği çalıştığı işlerden yalnızca birkaçıdır. Son 12 yıl özel güvenlik elemanı olarak çalıştı ve 2017’de emekli oldu.

“Matos Kişinin Hayatından Seçilmiş Üç Mayıs Günü” Aynullah Akça’nın 3 ayrı kitap olarak tasarladığı fantezi türünde bir roman çalışmasıdır. Daha önce yazarın, anılarından oluşan “Bir Hava Korsanının Anıları” adlı yapıtı yayınlanmıştır.

Aynullah Akça, evli ve üç çocuk babasıdır. Yaşamını yurtdışında sürdürmektedir.