Adama bak adama! Miting alanında İstanbul’u arıyor. Bindirilmiş kıtalarla birlikte İstanbul’da yeraltı treni açılışı yapıyorlar. Hedeflerinde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu var.
Devleti yönetenler halkın malının kendilerinin malı olduğunu sanıyor. RTE; AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum’a diyor ki; “Murat malınıza sahip çıkın! Çıkmazsanız, onlar sahip çıkar. Yanınızdakilere söyle onlar da sahip çıksın!” diyor.
Kurum ne diyor? “Başım üstüne Cumhurbaşkanım…” diyor.
RTE iktidarı ve ekibi devletin malını mülkünü kendi malları sanıyorlar. Bu mallar “RTE’nin, Murat Kurum’ların ve sözde bakanların” ise madenlere neden sahip çıkmadılar?
Madenler bu kişilerin malı değil miydi?
İşin aslı ne İstanbul yer altı treni ne de madenler ülkeyi yöneten RTE ve ekibinin değildir. Madenler kamusal maldır ve Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan tüm halkın malıdır. RTE’nin; “Malınıza sahip çıkın…” sözü tam bir kamuoyu yutturmacısından başka bir şey değildir. AKP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Turgut Altınok ne diyor; “Mal Allahın” diyor. Mal Allahın ise Altınok bu 850 daireyi onca malı nereden aldı. RTE bir araştırsa iyi olmaz mı?
Kamusal mal, üretim ve tüketiminde rekabetin olmadığı, üretildiğinde tüm tüketicilerin ortak yararlanabildiği, bazı birey ve grupların tüketiminden dışlanmadığı, toplumun gereksinimini karşılamak üzere kamu yararı gözetilerek sürekli, düzenli üretilen mal ve hizmetlerdir. RTE; madenleri kendi malı saysaydı, madenlere sahip çıkacaktı. Öyle mi? Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetinin madencilik hukukunda yaptığı devrim de temel değişiklik 1934 Anayasası ile getirilmiştir.
Bu devrim ile madenlerin işletilmesi bir kamu hizmeti olarak kabul edilmiş, bu hizmeti gerçekleştirmek, madencilik alanında faaliyet göstermek, yeraltı kaynaklarını değerlendirmek, işletmek üzere 1935 yılında 2985 sayılı kanunla Etibank, 2984 sayılı yasa Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur.
Adnan Menderes döneminde 1954 yılında çıkarılan 6309 sayılı Maden Kanunu ile maden işletmelerinin özel kişilere ve yabancı sermayeye verilebileceği de kabul edilmiştir.
Bu kabul ile devleti malsızlaştırma başlamıştır.
Arkasına 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Evren ve ekibi 1985 tarihli 3213 Maden Kanunu’nda anayasa hükmü doğrultusunda düzenleme yapılarak, madenlerin içinde bulundukları arazinin mülkiyetine bağlı olmadığı açıkça belirtilmiştir.
Yasaya göre madenlerin aranması ruhsata bağlıdır. Arama ruhsatı sahibi yasal koşulları yerine getirdiğinde 10 yıldan daha kısa olmamak üzere 60 yıla kadar uzatılabilen ön işletme ruhsatı ve işletme izni alıyordu.
Her alanda olduğu gibi madencilik konusunda da sömürge düzenine yol açan yasal düzenleme RTE’nin emri ile yerine getirildi. 577 sayılı yasa ile 2004 yılında AKP iktidarı, Atatürk’ün kurmuş olduğu Etibank’ı 15 müessesesi, 7 bağlı ortaklığı, 5 iştiraki ile Türkiye’nin madencilik sektörünün en büyük kuruluşu Etibank da özelleştirme kapsamına alınarak öldüm pahasına satıldı.
Etibank’ı kendi malları saymamışlar mıydı?
Ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yerli ve yabancı sermayenin sömürüsüne açılmasının hedefi, halk yığınlarının zenginleştirilesi anlamında bir ekonomik nedeni de yoktur.
Yabancı sermaye ve yerli işbirlikçileri çoğu kez o ülkeyi sömürmek için ülkeye giriş yapar. Bunun böyle olduğu Erzincan İliç altın madeninde görülmüştür.
Madenler devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğundan, işletilmesinin de bir devlet tekeli olan Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) tarafından yapılması sosyal refahı artırır.
Ama KİT’lerin canına ot tıkamışlardır.
Şehir hastaneleri, yapılan köprüler, “yap-işlet-devret” modeli ile yapılarak, fiyatının 1 olması gerekenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne fiyatı 10’a mal olmuştur.
Bu yetmezmiş gibi fakir halk yığınlarının ödeyeceği paralar 25-30 daha borç batağına sürüklenmiştir. Kendilerini mal sahipleri olarak gören AKP’nin Genel Başkanı RTE ve ekibi bu ülkeyi unutulmaz çözümsüzlüklerle daha ne kadar buluşturacaklar? Bende merak ediyorum.