Deniz, kendine ait olmayanı mutlaka kıyıya bırakır.

Hiçbir şeyi sahiplenmez; ne kirli sırları, ne yalanları, ne de başkalarının hesabına yazılmış acıları saklamaz dibinde. Uzun uzun dinler, usul usul koynuna alır gibi yapar; sonra bir gün, zamanı geldiğinde, gerçeği olanı olduğu gibi kıyıya vurur. O vurgu usulca değildir; sarsıcı bir sessizlikle gelir, taş gibi, çakıl gibi, gözlerden saklanamayan bir iz bırakarak.

Meclis kürsüsünde bazı seslerin yükselmesi, “Öcalan’a özgürlük” diye atılan sloganlar, tartışmalar medyaya yansıdı; Meclis’te yaşanan bu anların kaydı var ve toplumun vicdanında derin izler bırakıyor. Siyasetin koridorlarında yapılan hesaplar, tarih sayfalarına not düşülen cümlelerdir; ama unutmamalı ki bu topraklarda sözün en ağır karşılığı, geride bıraktıklarının çığlığında yazılıdır.

Ve o çığlıklar…
Her bir çığlık bir ad taşıyor: Aybüke, Ayşe, Mehmet, Semih…
Her bir ad bir anne demek, bir baba, bir eş, bir kardeş… Bu topraklarda, kırk yıldır süren bu ateş, yaklaşık 40 bin canı, canımızı bizden aldı.
Ama o 40 bin yalnızca bir sayı değildir; her biri bir ses, bir nefes, bir çocukluk, bir umut demektir. Her biri, bir annenin göğsünde yarım kalan kalp atışı, bir babanın suskun bakışında donup kalan yürek yangınıdır, bir eşin yarım kalan hikayesidir, bir evladın kolu kanadı akamayan gözyaşıdır.

O kayıpların her biri, bu milletin damarlarına kazınmış bir yemin gibidir:
Unutmayacağız, unutturmayacağız.

Şehit annelerimizin gözlerindeki kuru gülüş, yastıkları ıslatan sessiz ağıtlar, evin en güzel odasındaki fotoğrafın önünde hala yükselen bir dua; hepsi bize hatırlatıyor ki bu milletin kalbi kanla yoğrulmuştur.

Bir anne, oğlunun üniformasını yıllar sonra bile ütülüyor; çünkü onun kokusu, o evin hala yaşadığını hatırlatıyor. Dalgaların tuzu, anaların gözyaşına karışır bu ülkede.

Gazilerimizin omuzlarındaki dünyayı taşıyan ağırlık, gecesi gündüzü olmayan bekleyişler, köy koruyucularımızın, öğretmenlerimizin görev yaptığı topraklarda verilen fedakarlıklar hepsi birer yük, hepsi birer kutsal sorumluluktur.

Siyasi söylemler ne kadar parlak olursa olsun; kürsülerde atılan sözler ne kadar sert ya da sivri çıkarsa çıksın, o sözler kıyıya vurduğunda geriye kalan, bizim insanlarımızın canıdır. Ve biz, bu canların hesabını veren bir milletiz. Şehitlerimizin adıyla, analarımızın dualarıyla, gazilerimizin onuruyla büyümüş bir halkız. Bu yüzden, kıyıya vuran her şeyde önce onlar vardır; önce onların acısı, onların onuru vardır.

Bir anneden daha masum, bir öğretmenden daha fedakar, bir köy koruyucusundan daha vatansever kimse olamaz. Onlar, kendi hayatlarını bir sabah bir haberle bizlere bırakırken, geride kalan her aile, her sokak, her köy, her şehir; o kaybın hüznünü taşıdı. Bu toprakların çocukları, bugün kürsülerde yapılan tartışmalar ne olursa olsun, o hüznü hafife aldırmayacaktır.

Deniz unutmaz; öyle yapar gibi yapar ama affetmez. Kıyıya vuran her iz, bir dönemin hesabıdır; geçmişi temizlemek için değil, geçmişin hatırlanması için vardır. Bizim kabul etmeyeceğimiz şey, şehitlerin ve yakınlarının acısının siyasete malzeme edilmesidir. Bizim kabul etmeyeceğimiz şey, bu vatan için can verenlerin hatırasının hoyratça kullanılmasına göz yummaktır.

Bu milletin gözyaşları, boşuna akmadı. Her damla bir yemindir bize: unutmayacağız, unutturmayacağız. Her ananın çığlığı, bize yol göstermiştir: adaletin terazisi şaşmaz, vicdanın ışığı sönmez. Ne kürsülerin cüretkarlığı, ne ideolojik hesapların kıvraklığı, ne de zamanın bulanıklığı, bu gerçeği örtemez.

Kararlıyız.
Sözler ne kadar yüksek sesle söylenirse söylensin; biz analarımızla meydanlarda, gazilerimizin yanlarında, şehit yakınlarımızın anılarında buluşacağız. Onların hatırasını kirletecek hiçbir mesafe, hiçbir bahane, hiçbir hesap bizim kabulümüzü alamaz. Bu, sadece bir politik duruş değil; bu, insanlığın, vicdanın, tarihimizin bir yasasıdır.

Deniz, kendine ait olmayanı kıyıya bırakır. Ve millet de o kıyıya vuranları görür, adını bilir, hesabını sorar. Şehitlerimizin adıyla, analarımızın duasıyla, gazilerimizin onuruyla bir kez daha söylüyoruz: Bu ülkenin kutsallarını, şehitlerin hatırasını siyasete alet eden hiçbir söylemi asla kabul etmeyeceğiz. Kıyıya vuran her şeyin hesabı, tarihin adaletinde ve milletin vicdanındadır.

Gözlerimizdeki yaş, yüreğimizdeki sızıyla bir kez daha haykırıyoruz: unutmayacağız, unutturmayacağız; asla kabul etmeyeceğiz. Her dalga, bir şehidin son nefesi, bir annenin gözyaşı, bir gazinin onurudur. Bu halk, canını verenlerin hatırasını siyasete malzeme ettirmez. Zaman geçse, sözler değişse de; adalet ve vicdan sonunda gerçeği kıyıya vurur.

SONSÖZ

Deniz kirli olanı kabul etmez; bu millet de ihaneti asla affetmez.
Çünkü deniz susar ama unutmaz; tıpkı bu milletin kalbi gibi.

Unutmayacağız, unutturmayacağız, asla kabul etmeyeceğiz.