Biz Türkiye’de kendi iç ekonomik ve siyasi sorunlarımıza o kadar gömüldük ki küresel gelişmeleri takip etmeye pek fazla zaman ayıramıyoruz. Oysa Türkiye’de bu dünyanın bir parçası ve küresel gelişmelerden etkileniyor.

Biz Türkiye’de kendi iç ekonomik ve siyasi sorunlarımıza o kadar gömüldük ki küresel gelişmeleri takip etmeye pek fazla zaman ayıramıyoruz. Oysa Türkiye’de bu dünyanın bir parçası ve küresel gelişmelerden etkileniyor.

Bahse konu sorunlara gelince, IMF 2021’de dünya GSYİH’nın % 5,9 büyüdüğü tahmininde bulundu. Ancak yatırımcı ve yazar Ruchir Sharma, Financial Times’daki sütununda; bu büyüme rakamlarının çok kötü bir durumdan kurtulmayı temsil ettiğine dikkat çekiyor. Sharma, makalesinde bazı büyük ters rüzgârların küresel ekonominin ilerlemesini engelleyen “yavaş büyüme ve daha yüksek enflasyon” özelliklerini dayanıklı hale getirebileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Bu ters rüzgârlar, Sharma’nın onları sunduğu gibi, dört ‘D’ :

– Depopulation (Nüfus azalması),

– Declining productivity (Azalan üretkenlik),

– Deglobalisation (Küreselleşmeden uzaklaşma) ve

– Debt (Borç).

Aynı zamanda Rockefeller İnternational Yönetim Kurulu Başkanı olan Sharma, her sorunun pandemiden önce de var olduğunu, ancak hepsinin daha da kötüleştiğini yazıyor. Sharma, “Covid-19 göç ve düşük doğum oranlarına neden oldu, üretkenlik artışı önceki ekonomik toparlanmalarda görülen seviyelerin gerisine düştü, dünya güçleri içe dönüyor ve ulusal pandemi yardım fonları faiz oranları arttıkça daha tehlikeli görünen ağır borçlanmayı gerektirdi” demektedir.

Küresel borçlar konusunun çok uzun zamandır çok ciddi bir endişe kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Pandemi koşullarında dünyanın birçok yerinde devletlerin, firmaların ve kişilerin borçlarının olağan üstü bir şekilde artmış olduğu da bir sır değil.

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), “Küresel Borç Monitörü” raporuna göre küresel borç tutarı 2021 yılının üçüncü çeyreğinde 296 trilyon dolar olarak hesaplandı. Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu bu yılın üçüncü çeyreğinde 204 trilyon doların altına gerilerken, gelişmekte olan ekonomilerin toplam borçları 92,5 trilyon dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Toplam borcun küresel GSYH’ye oranı gelişmiş ekonomilerde yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 410 olarak kaydedilirken, gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 247 oldu.

Borç sorununun özelliklede gelişmekte olan ülkelerde son derecede ciddi bir boyuta ulaşmış olduğu aşikârdır.

Birçok kişi küreselleşmeyi eleştirir oysa küreselleşme küresel kaynakların daha verimli kullanılması ve refahın yerkürenin her coğrafyasına yayılabilmesi açısından son derecede önemlidir. Küreselleşmenin tersine dönmesi birçok coğrafyada refahın daha da azalmasına yol açacaktır ve küresel ekonomiyi bekleyen çok önemli bir tehlikedir.

İnsan nüfusu çokmuş gibi görünse de aslında düşündüğünüz kadar çok değildir özellikle Thomas Robert Malthus’un takipçisi Malthusyen iktisat görüşü sahipleri kaynakların kıt olduğunu iddia eder ve bir nokta gelip kaynakların insan nüfusuna yetmeyeceğini düşünür ve bu yüzden insan nüfusunun hızla artmasını bir tehdit olarak görür. Oysa sonsuz olan evrende kaynaklar da sonsuzdur, insan nüfusu her ne kadar çok görünse dahi sonlu bir sayıdadır. Bu noktadan hareket edersek her bir insan başına sonsuz miktarda kaynak düşer, yani bir kaynak sıkıntısı yoktur, kaynak eksikliği sorunu bu sonsuz kaynağa erişebilecek bilgi ve insan gücü eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Asıl tehdit kaynağı insan nüfusunun azlığı ve azalması olarak görülmelidir. Bu yüzden nüfus ve nüfusun üretkenliği son derecede önemlidir.

İnsan sadece tüketici değildir aynı zamanda üretimin de temelidir, bu gün dünya yüzünde geçmişe oranla çok daha fazla insan yaşamaktadır ama buna rağmen bugün yaşayan insanlar geçmişte yaşayan insanlara göre çok daha yüksek bir refah seviyesine sahiptir.

Küresel ölçekte yükselen bu sorunları Türkiye’nin de ciddi olarak takip etmesi ve gecikmeden gerekli önlemleri alması çok önemlidir.