Kençliyü yahut da daha çok bilinen adı ile Han yağması Türk Töresinin gereği olarak Türkler tarafından uygulanan, tarihin bilinen en eski ve en pratik sosyo-ekonomik denge sistemi ve bir çeşit dağıtma törenidir. Kençliyü sistemi ekonomik açıdan sosyal sınıflar arasında uçurumun oluşmasına engel olmak, dengeli bir zenginlik, mal ve mülkiyet dağılımının oluşabilmesi ve malı daha az olanın çok olandan payını alması işlevini görür.
Kençliyü özellikle toplumsal iktidarı elinde tutan yönetici sınıfın yani Hanların, Hakanların iktidarı kişisel zenginleşmelerini sağlamaya yönelik bir araç olarak kullanmalarını, kişisel mal mülk, para hırsı ile toplumun yüksek menfaatlerini zedeleyecek iş ve eylemlerde bulunmalarını önleyecek bir temel Türk Töresi kuralı olarak düzenlenmiştir Kençliyü sadece yönetici sınıfı değil obanın savaş ganimetinde, mahsulde, avda veya ticarette işi en rast giden varlıklı kimselerinin de mallarını halka ve özellikle de yoksullara açmalarıdır.
Önceleri kençliyü törenlerinde kişi tüm varlığını dağıtıma açarken, sonraki dönemlerde Göktengri inancının kutsal sayıları olan dokuz ve katları adedince, attan deveye, sığırdan koyuna malının ve mülkünün belli bir kısmını dağıtıma açar olmuşlardır. 11 yüzyıl Karahanlı Türklerinden Yusuf Has Hacib'in Doğu Karahanlı hükümdarı ve Kaşgar Prensi Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han'a atfen yazdığı Kutadgu Bilig’de de “Komutan at gibi, giyim kuşam, silah ve teçhizat gibi en lüzumlu şeyler dışında bütün mal ve servetini askere dağıtmalıdır. Komutan mal mülk, bağ bahçe edineceğim diye gümüş yığmamalıdır.” demektedir.
Dede Korkut pek çok hikâyesinde "dağ gibi et, tepe gibi ekmek yığdırılır, göl gibi kımız döktürülür, insanlar da bu 90 at, 900 sığır ve 9000 koyunun eti ile 90 havuz kımızı yağma eder, eğlenir yeriçerler..." diye kençliyü törenlerini anlatmaktadır. Bu törenlerde ikram edilen kap kacağa kadar bütün mal yoksullar tarafından paylaşılırdı. İkram yapılan altın ve gümüş kapların misafirlere dağıtılmasına da "diş kirası” denirdi ki bu halen Anadolu’da kullanılan bir deyim ve görülen bir uygulamadır, bu gün dahi Anadolu’da nişan, düğün sünnet gibi törenlerde yapılan ikramın kabı kacağı misafirlere hatıra olarak hediye edilir.
Kençliyü sistemi yerleşik hayata geçilmesi ve mülkiyet kavramının ekonomik hayatta ağırlık kazanması ile beraber Selçuklu ve Osmanlı zamanında zayıflamış zamanla da unutulmuştur. Bununla beraber Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunda hala kençliyü hala uygulaması devam etmekte olduğu bilinmektedir, Aşık Paşazade tarihinde Orhan Bey'in şu sözleri aktarılır: " bugün yoksulun, varlıklının eli bey malına değmelidir; değdi mi yıl boyu eline varlık geçer...
Bey dediğin esirgemez..."
Osmanlı’da uygulanan ulufe sistemi de kençliyü sisteminin zayıflamış ve yozlaşmış hali olarak düşünülebilir. Cumhuriyet’in kurulması ile beraber Türk kültür ve Töresinin ön planı çıkması Türkçülüğün devlet ideolojisi haline gelmesi ile kençliyü sistemi hatırlanmış, diriltilmiş ve sisteminin tarihteki en büyük ve muhteşem uygulaması ortaya çıkmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk kişisel mülkiyetinde bulunan tüm mal varlığını Türk Milletine bağışlayarak Türk Töresinin kençliyü uygulamasını tam manası ve en büyük ölçeği ile uygulamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, mal varlığını devletine bağışlayan ve bunun için kanun çıkartan tek liderdir. Mal devrinden sonra istediği tek şey ise işletmelerdeki faaliyetin devam etmesidir.
Atatürk 11 Haziran 1937’de çıkarılan kanun ile Atatürk Orman Çiftliği, Silifke Tekir Çiftliği, Dörtyol Çiftliği, Piloğlu çiftliği, Yalova-Baltacı ve Millet çiftliklerini Hazineye, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetiyle de para, İş Bankası hisselerinin de içinde bulunduğu hisse senetleri, Çankaya’daki menkul ve gayrimenkullerini belli şartlar altında Cumhuriyet Halk Partisine bağışlamıştır.