Bazen düşünüyorum, biz kadınlar birbirimize neden bu kadar kolay kırılıyoruz. Bir kadın azıcık ön plana çıksa hemen fısıltılar başlıyor, “torpili var”, “fazla gösteriyor kendini.” Başarılı olsan kıskanıyorlar, sessiz olsan ezik diyorlar. Ne yapsak yaranamıyoruz birbirimize. Halbuki birimizin parlaması, diğerinin ışığını söndürmez. Tam tersi, yol açar. Ama biz bunu göremiyoruz.
Belki çocukluktan geliyor bu. Hep kıyaslandık çünkü. “Bak komşunun kızı ne güzel ders çalışıyor”, “Elif gibi ol biraz.” O karşılaştırmalar içimize yerleşti, büyüyünce de bitmedi. Şimdi sosyal medyada sürüyor o yarış. Kadın gülse “yapay” deniyor, ağlasa “ilgi çekiyor.” Evlense, boşansa, çocuk yapsa ya da yapmasa fark etmiyor; bir şekilde yargılanıyor. En acısı da bu yargıların çoğunun yine kadınlardan gelmesi.
Bazen bir kadını överken bile “ama” koyuyoruz araya. “Güzel kadın ama yapmacık.” “Akıllı kız ama fazla konuşuyor.” O “ama”lar bizim içimizde birikmiş ezikliklerin, kırgınlıkların sesi gibi. Halbuki hepimiz aynı yükleri taşıyoruz. Aynı geçim derdi, aynı baskı, aynı korkular. Birbirimize destek olmak varken, neden birbirimizi aşağı çekiyoruz, anlamıyorum.
Dayanışma öyle büyük sözlerle olmaz aslında. Bazen sadece bir kadına “yorgun görünüyorsun, iyi misin?” demek yeter. Bazen dinlemek, yargılamamak. Birbirimizi alkışlamayı öğrenmemiz gerekiyor artık. Kadın kadının rakibi değil, dostu olmalı. Çünkü biz birbirimizi anlamazsak, kim anlayacak?
O yüzden o meşhur lafı değiştirelim bence. Kadın kadının kurdu değil, kalkanı olmalı. Çünkü hayat zaten yeterince zor. En azından biz birbirimize yük değil, omuz olalım.