Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı bir televizyon programında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüştüğünü ve faizi düşürmek gerektiğini söylediğini açıklamasının ardından Türk Lirası dolar karşısında tüm zamanların en düşük seviyesini gördü, dolar kuru akşam saatlerinde, sığ piyasada 8 lira 81 kuruşa kadar çıktı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı bir televizyon programında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüştüğünü ve faizi düşürmek gerektiğini söylediğini açıklamasının ardından Türk Lirası dolar karşısında tüm zamanların en düşük seviyesini gördü, dolar kuru akşam saatlerinde, sığ piyasada 8 lira 81 kuruşa kadar çıktı…
Euro kurunda ise açıklamaların ardından 10,75 seviyesinin üstü test edildi. Dolar ve euro kurundaki fiyatlamaların ardından sepet kur tarafında ise 9,76 ile rekor seviye kaydedildi.
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’nin 500 milyar dolar civarında bir döviz borcu bulunmaktadır. Erdoğan’ın bu konuşması öncesinde kur 8,50 civarındaydı sonrasında ise önce zirve yaptı sonra ise 8,60 civarında dengelendi. Bu halde dahi oluşan 10 kuruşluk farkın Türk ekonomisine bedeli 50 milyar lira olmuştur. Bir cümleye 50 milyar ödemek, Türk ekonomisinin kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktür.
Bakınız ekonomi konusunda konuşan tüm yetkililer sorumluluklarının bilincinde olmalı, ağızlarından çıkan sözlerin gittiği noktayı ve varacağı sonuçları iyi hesap etmelidir.
Erdoğan sorulan bir soru üzerine tam olarak; “Bizim bir defa faizleri düşürmemiz şart, onun için de temmuz-ağustos, buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın. Çünkü faiz yükünü yatırımların, maliyetlerin üzerinden kaldırırsak, maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için, orada da bir rahatlama dönemine girmiş olacağız.” cümlesini kurmuş bulunuyor.
Erdoğan’ın bu tezini hepimiz biliyoruz, bu tezin bir bilimsel geçerliliği olmadığı da aşikardır. Erdoğan’ın nerede ise takıntıya varan bu görüşü ile Merkez Bankasını yönlendirmeye ve bu yönde kararlar almaya zorladığı da bilinen bir gerçek, sonuçları ve kurun geldiği seviyelerde meydanda.
Erdoğan’ın faiz, yatırım, kur ve enflasyon ilişkisini kafasında doğru kurgulayamadığı bu yüzden de yanlış noktadan hareket edip, yanlış sonuçlara ulaştığını biz biliyoruz, sadece biz değil ekonomiyi bilen ve ekonomi yönetiminde karar verici noktada bulunan yetkililer de biliyor, fakat dönüp dolaşıp hep aynı noktaya geliyoruz bu takıntıyı aşamıyoruz.
Erdoğan’ın faiz takıntısı ekonomik gerçeklerin ve rasyonel politikaların üstüne çıkıyor karar alma mekanizmalarını etkiliyor ve sonuç olarak maliyetine de hep beraber katlanıyoruz.
Naçizane kendisine tavsiyem Mahfi Eğilmez ve Bilsay Kuruç gibi para konusunu iyi bilen duayen hocaları çağırıp onlara da danışmasıdır.
Erdoğan sözlerinin devamında; “128 milyar nerede? diye soruyorlar. Merkez Bankası’nın parasının nereye gittiği sorulur mu? Bu süreç içerisinde geçirdiğimiz afetler; bu harcamaları nereden yaptınız diye soran oldu mu? Bunlar sorma hakkını kendinde bulabiliyorlar. Şunu unutmayın; altyapısı olmayan bir ülkenin üstyapısı her zaman tehdit altındadır. Bu yüzden altyapıya önem vermeye devam edeceğiz.” cümlesini de kurdu.
Gerçekten de hayret ediyorum demokrasi ile yönetilen bir ülkede seçimle işbaşına gelen yahut da atanan ve maaşlarını vatandaşların ödediği vergiden alan herkes hesap vermekle yükümlüdür. Demokrasinin temel ilkesi de zaten hesap sorma ve hesap verme üzerine bina edilmiştir. Bu açıdan ne demek “Merkez Bankası’nın parasının nereye gittiği sorulur mu?”
Gelelim işin diğer yönüne Merkez Bankası’nın rezervleri Hazinenin yan cebi değildir, bu rezervler hazinenin yan cebi olmadığı gibi banknot matbaası da hazinenin keyfine göre para basamaz, daha doğrusu basmamalıdır.
Basarsa ne mi olur? Bu sorunun yanıtı çok açık paranın satın alma gücü ve değeri düşer enflasyon olur. Bu para basma işinde kantarın topuzunu kaçırırsanız bir noktadan sonra paranın değeri o kadar düşer ki markete girerken yanınızda getirdiğiniz çuvalla para, kasaya gittiğinizde faturayı ödemeye yetişmez.
İnanmayan bu gün Venezüela’nın içinde olduğu mali duruma, bu ülkedeki enflasyona ve paranın satın alma gücüne bir baksın, görsün derim.
Başka örneklerde vermek mümkündür savaş sonrasında Almanya’da para o kadar hızlı değer kaybediyordu ki 2 milyar marklık banknotlar bile tedavüle çıkarılmıştı.
Sonuç olarak demedi demeyin, kabahati faize falan atmayın, banknot matbaasını ne kadar hızlı çalıştırırsanız paranızın değeri ve satın alma gücü de o kadar hızlı düşer, olan biten budur…