Türk Devrimini küçümsemek amacıyla sarf edilen bu sözü ilk defa 70’li yıllarda bir kısım solcudan duymuştum,...

Türk Devrimini küçümsemek amacıyla sarf edilen bu sözü ilk defa 70’li yıllarda bir kısım solcudan duymuştum, daha sonra da İslamcıların bu tanımı sık sık kullandığını gördüm.

Oysa Türk Devrimi Amerikan, Fransız, Bolşevik devrimlerini izleyen dördüncü büyük devrim ve batı uygarlığına rakip bir doğu toplumunda halk egemenliğinin tesis edildiği “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin fiiliyata geçirildiği ilk devrimdir.

Bu devrim karakteri itibariyle de tam bir aydınlanma devrimidir, sadece siyasi olarak iktidar el değiştirmemiş, yeni bir devlet kurularak halk egemenliğine dayalı yeni bir egemenlik biçimi oluşmamış aynı zamanda bir toplumun tüm kültürel üstyapısını değiştirecek feodal bir toplumu çağdaş bir sanayi toplumuna dönüştürecek bir kültür devrimi de başarılmıştır.

Bakınız monarşi ile yönetilen feodal toplumlar sınıfsal ayrıcalıklar üzerine bina edilmiştir. Osmanlı hanedanı egemenliğinde kurulmuş bulunan Devlet-i Ali’de Mutlaki Monarşi ile yönetilen sınıflı bir toplumdu. Bu toplumda sınıflar farklı hak ve imtiyazlara sahipti ve bu sınıfsal aidiyetler tüm diğer monarşilerde de olduğu gibi simge ve semboller ile dolu giyim kuşam, pabuç ve başlıklar ile halka alenen gösterilmekteydi.

Eşit vatandaş ilkesi üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti elbette ki giyim kuşamdaki bu arkaik sembolleri kabul edemezdi ve bu yüzden de yapılan kültür devrimi hamleleri ile imtiyaz belirten bu tip kılık, kıyafet ve semboller ortadan kaldırılmıştır.

Daha sonra Mao Çin’de yaptığı devrimde Türk Devrimini örnek almış feodal çağdan kalma tüm kültürel simgeleri kaldırmış ve hatta aşırıya giderek giyim kuşamda o meşhur tek tip Mao ceketini mecbur tutmuştur.

Bütün bunları görmeden Türk Devrimlerini sadece iki yasa; 1925 tarihli ŞAPKA İKTİSASI HAKKINDA KANUN ve 1934 tarihli BAZI KİSVELERİN GİYİLEMEYECEĞİNE DAİR KANUN çerçevesinde değerlendirip en temelinde çağdaş ve demokratik bir toplum yaratma projesi olan Türk Devrimlerini küçümsemeye kalkmak, GARDROP DEVRİMLERİ ithamında bulunmak akla ziyan, insafa sığmaz, haince bir tavırdır.

Ayrıca her iki kanun metni dikkatle okunduğu zaman sivil halkı ve özellikle de kadınları ilgilendiren en ufak bir hükmün bile bulunmadığı görülecektir.

Kısaca Şapka Kanunu olarak bilinen kanun üç maddeden oluşur, son iki madde yürürlük maddesidir ve metin şöyledir:

Madde 1 – Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder.

Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun ise sekiz maddeden oluşur son üç madde yürürlük ve uygulama maddesidir, metin şöyledir:

BİRİNCİ MADDE — Her hangi din ve mezhebe mensub olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabed ve ayinler hiricinde ruhanî kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhebden münasib göreceği yalnız bir ruhaniye mabed ve ayin haricinde dahi ruhanî kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bir müsaade müddetinin hitamında onun ayni ruhanî hakkında yenilenmesi veya bir başka ruhaniye verilmesi caizdir.

İKİNCİ MADDE — Türkiyede kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüb gibi heyetler ve mektebler mahsus kıyafet, alâmet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiblere uygun kıyafet, alâmet ve levazım taşıyabilirler.

ÜÇÜNCÜ MADDE — Türkiyede bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alâmetlerini ve levazımını taşımaları yasaktır.

DÖRDÜNCÜ MADDE — Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alâmet ve levazımları ile Türkiyeyi ziyaret etmeleri, îcra Vekilleri Heyetince tayin olunacak mercilerin müsaadesine tâbidir.

BEŞİNCİ MADDE— Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel meri âdetlere tâbidir.

Müsaadei mahsusa ile gelen yabancı memleketler kara, deniz, hava kuvvetlerine mensub kimselerin resmî üniformalarını nerelerde ve ne zaman taşıyabilecekleri îcra Vekilleri Heyeti kararı ile tayin olunur.

Görüldüğü gibi her iki kanunda da sivil halkı ve özellikle de kadınları ilgilendiren tek bir cümle dahi yoktur! Yıllardır özellikle İslamcılar tarafından sömürülen bu konuyu açıklığa kavuşturmak, toplumsal barışımız ve geleceğimiz açısından son derecede gereklidir.