Bu satırları kaleme aldığım saatlerde ne ENAG ve ne de TÜİK daha enflasyon rakamlarını henüz açıklanmamışlardı.
Bu satırları kaleme aldığım saatlerde ne ENAG ve ne de TÜİK daha enflasyon rakamlarını henüz açıklanmamışlardı.
Tamam, mart ayına ait son enflasyon rakamları açıklanmadı ama bugünden enflasyonun nereye gittiği, ne yönde evrindiği üç aşağı beş yukarı belli olmuş bulunmaktadır.
Açıkça söylemek gerekirse Türkiye koşar adım üç haneli enflasyon seviyelerine doğru ilerlemektedir.
Şu anda küresel ölçekte de enflasyonun yükseldiği doğru ama Türkiye’deki enflasyon TÜİK rakamlarına göre bile dünya ortalamasının yaklaşık on katı kadardır, buna hiperenflasyon demezsek neye hiperenflasyona dememiz gerekir diye sormak gerekmez mi?
Enflasyon ve hiperenflasyonun ekonomiye ve sosyal dokuya verdiği zararlar iyi bilinmektedir. Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde iş ve yatırım yapmak son derecede zor ve risklidir. Bu yüzden enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde yatırımcılar yatırım yapmaktan, iş insanları iş yapmaktan kaçınırlar.
Yüksek ve hiperenflasyon dönemlerinde ekonomilerde finansal dengeler de büyük ölçüde bozulur, kredi talebi olağanüstü bir şekilde artar. Bu talep artışının da en önemli nedeni paranın büyük bir ölçüde değer kaybı yaşayacağı varsayımıyla kredi taksitlerini ödemenin zorluğunun dönemler içerisinde enflasyon oranına bağlı olarak gitgide azalacak olmasıdır. Özellikle kredi faizlerinin sabit ve enflasyon oranının altında olduğu durumlarda kişiler kredi alıp bu kredi ile üretime yönelik yatırım yapmak yerine emtia, gayrimenkul veyahut da döviz ve altın gibi yatırım araçlarına park ederek bankanın parası ile para kazanma eğilimine girerler.
Bunun yanı sıra hiperenflasyon durumlarında elde para tutmanın fırsat maliyeti de çok pahalıdır. Bu durumda ülkedeki vatandaşlar yerli parayı ya yüksek faizde değerlendirme ya da bir an evvel ellerinden çıkarma eğilimi gösterirler. İkinci durumun yoğun olduğu ülkelerde yüksek enflasyon düzeyine rağmen ekonomide suni bir canlılık görünebilir. Eline para geçen parayı harcamaya ya da bir emtiaya bağlamaya çalışır buradan sonuçta doğan talep döner fiyat artışlarını tetikler.
Yüksek ve Hiperenflasyon döneminde kişiler kendilerini enflasyonun etkisinden korumak için doğal bir refleks olarak enflasyondan etkilenmeyen yabancı para ve altın tutmaya başlarlar. Hiperenflasyon süreci ne kadar uzarsa, para ödeme aracı olma niteliğini de o kadar yitirir ve yabancı para cinsinden alışverişin ölçeği de o denli artar. Örneğin ev sahipleri kira ücretini yabancı para cinsinden istemeye başlarlar ya da kişiler maaşlarını alır almaz yabancı paraya çevirirler. Yerli paraya olan güvenin bu derece sarsıldığı ortamda kişiler ülkedeki döviz talebini inanılmaz şekilde arttırır. Bunun sonucunda piyasada gittikçe kıtlaşan dövizin değeri artar, döviz kuru hızla yükselir.
Enflasyon ile mücadelenin yöntemi ise bellidir; enflasyon taammüden enflasyonist ekonomi politikaları uygulayan iktidarlar yüzünden ortaya çıkar, bazı durumlarda kantarın topuzu elden kaçar ve enflasyon hiperenflasyona olarak nitelenen seviyelere fırlar. Enflasyon ile mücadele etmek isteyen bir iktidar öncelikle enflasyonist politikalar uygulamayı bırakmalıdır.
Bir çok defa dediğim gibi enflasyon çok büyük bir ölçüde parasal bir olaydır, dolaşımdaki para miktarı artar, parayı basan otoritenin itibarı azalırsa paranın satın alma gücü düşer, fiyatlar genel seviyesi artar ve enflasyon dediğimiz olgu ortaya çıkar. Bunu gidermenin tek yolu dolaşımdaki para miktarını azaltmak ve parayı basan otoritenin itibarını artırmaktan geçmektedir.
Sanıldığının aksine piyasada alış verişe konu olan mal ve hizmetlerin değerindeki değişimler ise enflasyon artışını çok fazla etkilemez. Günümüz itibariyle üretim gücü ile ortaya çıkan arz ve kapasite fazlası çoğu durumda talebin oldukça üstündedir. Her gün yeni bulunan ya da geliştirilen yol ve yöntemler sayesinde üretim maliyetleri düşmekte mal ve hizmet arzı artmaktadır. Bu yüzden arz eksikliğinden ya da talep fazlalığından kaynaklanan bir etki ile enflasyonun arttığını iddia etmek çok da doğru olmayacaktır.
Enflasyonun tamamen parasal bir olgu olduğunu kabul edip, tedbirleri ona göre almak gerektiğini tekrar hatırlatmış olayım.