İnsan soyunun ve dünyanın genel değerlendirmesini yaparken, bilimsel verilerden hareket edilir, edilmelidir.
İnsan soyunun ve dünyanın genel değerlendirmesini yaparken, bilimsel verilerden hareket edilir, edilmelidir.
İnsan ne durumda, kendisini ve dünyayı ne denli geliştirdi? Havayı, suyu ve toprağı nasıl kullanıyor, işletiyor, kullanırken, işletirken neler üretiyor, neler paylaşıyor, neler tüketiyor, üretimde, paylaşımda ve tüketimde adaleti sağlayabiliyor mu, kendisi dahil, tüm canlıların yaşamak, barınmak, beslenmek ve üremek haklarını güvenceye alabiliyor mu?
Aslında bu yazıyı okuyanlara ve inceleyenlere soruyorum.
Bu soruların biri, ikisi, birkaçı veya tümü ile ilgili gönüllü çalışmalar yapıyor, bir katkı sağlıyor musunuz? Bir dernek, vakıf veya yasal bir oluşuma üye misiniz, üye olmanın yasal gereklerini yerine getiriyor musunuz, üyelik ödentilerini sizden istenmeden veriyor musunuz, mutlu musunuz, mutluluk için katkılarınız var mı?
Gönüllü katkılarınız var mı diye soruyorum. Evinizi, işinizi ve okulunuzu ihmal etmeden, dengeyi sağlayarak, gönüllü olarak, herhangi bir maddi karşılık almadan, başkaları ile iletişim ve işbirliği içinde çalışıyor musunuz?
Bu sorulara verdiğiniz yanıtlara göre kendinizi değerlendiriniz. Matematiksel olarak bir değer ölçüsü kullanmadan, az veya çok “evet” yanıtını verebiliyorsanız, bu dünyada iyi, güzel veya harika ne varsa, bunlardaki payınızla övünç duyabilirsiniz.
Yoksa…Önce yaşadığınız köyde, kasabada, kentte, ülkede ve Dünyada ne kadar olumsuzluk varsa, bunlardaki payınızla, sorumsuzluğunuzla kaygılanabilirsiniz. Olumsuzluklarda doğrudan sizin payınız olmasa bile üzülmelisiniz.
Düşünmenizi de öneriyorum. Siz de “ben ne yapabilirim” mi diyorsunuz, sizin gibi düşünenlerle birlikte, “biz ne yapabiliriz” diyeceğinize. Yoksa, içiniz rahat mı?
“Çalışıyorum, çalıştım, emekliyim, üniversitede okuyorum, engelliyim (bana göre faklısınız), yaşım çok ileri, vergimi veriyorum, bu vergilerden siyasetçilere, bakanlara, danışmanlara, uzmanlara, memurlara, polislere, bekçilere, askerlere, savcılara, yargıçlara,….maddi bedellerini ödüyorum, işleri onlar yürütüyorlar” mı diyorsunuz veya benzer ifadeler mi kullanıyorsunuz?
Yazının başlığına bakar mısınız? Dutlar dökülürken, yapraklar, sular, karıncalar ve çocuklar…
Hiçbir bilimsel veri kullanmadan, sadece sokaklara, kırsal alanlara, bahçelere bakarak, bu konularda, çevreniz size ne diyor? Çevreniz derken, insanları işaret etmiyorum.
Kentlerde oturuyorsanız, şu günlerde dut ağaçlarına bakınız, altına düşen yüzlerce duta. Ağaçların yapraklarına, yağan yağmurların sularına, yürüyen karıncalara ve oynayan çocuklara bakınız. Her şey doğal mı, mutlu musunuz, yoksa rahatsızlık duyuyor musunuz?
Her şey güzel, doğal ve mutlu iseniz payınız, katkınız var mı? Her şey güzel değil, doğallık yok ve mutsuz, üzgün iseniz, niçin bir şeyler yapmıyorsunuz, birlikte bir şeyler yapmak için çevrenizi niçin yönlendirmiyorsunuz?
Kahramanlar artık savaş meydanlarında değil, toplum içindeler…Sayıları çok az. Sayıca çok olanların, ancak sadece çok konuştuğu, sorumluluk, yetki ve maaş verdiklerine sesini birlikte ve etkili olarak duyuramayanlardan mısınız? Başkalarından çözüm bekleyenlerden misiniz? Belki de sorun üretenlerdensiniz.
Anne misiniz, kadın mısınız, baba mısınız, erkek misiniz? Genç misiniz, yaşınız ne olursa olsun “Ben de gencim” diyebilenlerden misiniz?
Asıl soru şu. Gönüllü kahramanlardan mısınız? Yoksa, sadece…?
Çevrenize özenle bakınız. Dutlar nereye düşüyor? Kiraz, vişne, elma, armut, kayısı ve diğer meyveler? Betona, taşa, asfalta… Ağaçlar nasıl? Çocuklar, insanlar çıkamasın diye alt dalları kesilmiş meyve ağaçları, ötekiler.
Yağmur suları… Bu köşede sıkça yazıyorum, sel felaketi değil, insan felaketi…Meyve ağaçlarına, çimlere, temiz sulara, toprağa kavuşamıyor, kirli kanal akıntılarında sanki boğuluyor. Betonu, asfaltı, doğal olmayan döşenmiş taşları delercesine güç kullanıyor, ancak lağım sularında idam ediliyor güzelim yağmur suları. Asıl vahşi olan insan yüzünden. Çok zaman da, insanın yapamadığını başarıyor, birleşiyor, sanki örgütleniyor, sel oluyor, deniz kıyılarını bile kahverengine boyuyor, yol yaptığı toprağı yanına alarak. Yine insanın vahşeti aslında.
Sokaklarda karıncalara mutlaka rastlıyorsunuz. O küçücük bedenler, kimi tek başlarına, kimi kafileler halinde, betonda, asfaltta ve döşenmiş taşlarda yürüyorlar. Sıcağa, susuzluğa, zorluğa, yokluğa direnerek. Ataları buralarda, nemli veya sulu topraklarda, çayırlarda, bozkırlarda yaşadılar. Ancak, vahşi insan geldi, atalarının kendilerine aynı toprakları miras bırakmalarına engel oldu. Görüyorsunuz, oluyor da.
Sokakta çocuklar da var değil mi, temiz, yaşama sevinci ve umutla dolu. Dünya üstündeki cennetin melekleri onlar.
Nerede oturuyorlar sokakta, nerede oynuyorlar, ne ile oynuyorlar? Betonda, asfaltta, döşenmiş taşlarda. Bizler az çok toprakta, çimde oynadık, misket, fındık, top, saklambaç, topaç, ….
Çocukların ayakları bugün toprağa, çime, düşen yapraklara basamıyor. Aralarda kalan çok az toprak ve çim ise hayvanlar tarafından değil, ne kadar ayıp, insanlar tarafından kirletiliyor. Defalarca yazdım, ne ilgili bakanlıklardan, ne de belediyelerden cılız bile olsa ses yok. Adınızda, belediye, çevre, şehircilik, tarım, orman, iletişim, aile veya başka şeyler yazsa, kaç yazar diyesim gelir. Köşenin adı “Dost Dili”, ancak önce Dünyanın, insanın, çevrenin, tüm hayvanların, çocukların, annelerin, babaların, yağmurların, ağaçların, meyvelerin, çimlerin, çimenlerin, çayırların, çiçeklerin, yaprakların dostu olabilmeliyiz. Olmaya çalışıyorum. Onlar olmadan bizlerin yaşaması olanaksız.
Geçtiğimiz günlerde iki genç kız, iki apartman arasındaki demir parmaklıkları ağ sayarak voleybol oynuyorlardı. Onları kutladım. Birkaç gün sonra ise aynı kızlardan birisinin babası ile voleybol oynadığına tanık oldum. Her tarafı betonlarla dolu ortamlarda insanlar spor yapmak için aklını ve aynı ortamı kullanıyor. Yer beton, ağ demir parmaklık…Düşünün iki binanın nerede ise her tarafı ve beton. Bu demir parmaklık, hayvanlar için değil, insanlar için engel diye kondu. Yabancılaşmaya ve doğal ortamları yaşanmaması gereken hale getirenlere bakar mısınız? Devletin spor politikasına da bakar mısınız? Taş ve demirden büyük stadlar, ölü yatırımlar. Buna karşılık açık veya kapalı spor tesislerinden yoksun bırakılan mahalleler, semtler ve okullar…
Meyvelerini, yapraklarını, sularını, çocuklarını toprakla buluşturamayan insanlar, aslında hem kendilerinin sağlıklarını bozuyorlar, hem de günümüzün ve geleceğin çocuklarının. Aslında tüm canlıların, Dünya’nın ve kanımca uzayın, evrenin.
Siz, bu yazıda değinilen konuların ve sorunların neresindesiniz, bir düşünün.
Bu ülkeyi de, bu Dünyayı da gönüllüler cennet yapacak, olumsuzluklardan arındıracak, insana, hayvana ve çevreye yönelik insan şiddetini sonlandıracak, güzellikleri koruyacak, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve barışı sağlayacak.
Bu köşenin yazarı ve toplum gönüllüsü olarak “ben de gönüllüyüm” demenin onurunu ve mutluluğunu yaşıyorum, acıyı, hüzünlenmeyi, korkuyu bal eyleyerek, umutla.
Ne mutlu “Ben gönüllüyüm” diyene.