13 Haziran’da bu köşede yazdığım “Çözümleme Romanı” başlıklı yazımda; “Dostoyevski denilince ilk akla gelen romanı ‘Suç...

13 Haziran’da bu köşede yazdığım “Çözümleme Romanı” başlıklı yazımda; “Dostoyevski denilince ilk akla gelen romanı ‘Suç ve Ceza’ bu roman türüne örnek gösterilebilir. Ancak Dostoyevski’nin ‘Öteki’ romanı bana göre bu türün en iyi romanlarından biridir.” diye yazımı noktalamıştım.

Bu yazımdan sonra arkadaşlarım adı geçen romanı edinip okuduklarını ve beğendiklerini söylediler. Daha önce adını duymadıkları bir kitap olduğunu da samimiyetle itiraf ettiler.

Nedir “Öteki” romanı. Bugün onu konu alan bir yazı yazmaya karar verdim. Çünkü yine arkadaşlarımdan çoğu yazmamı istedi bu konuyu.

Dostoyevski, romanın kahramanı Golyadkin için, “İlk önce benim keşfettiğim ve ortaya koyduğum en büyük, en önemli tip” der. Golyadkin St. Petersburg’da 9. Derece devlet memuru olarak görev yapan bir kişidir. Bir sabah işe gittiğinde birebir kendisinin aynısı olan başka bir Golyadkin ile karşılaşır. Jakov Petroviç Golyadkin toplumda kendine yer edinememiş, kendisiyle çatışma içinde olan, bu yüzden de sosyal hayatın dışına itilen bir anti kahramandır. Kişisel tutarsızlığının insanlarla iletişimini zorlaştırması, kendisinin giderek “öteki”leşmesi romanın konusunu oluşturur. Bu romanında Dostoyevski kahramanının iç dünyasının ikiliğini ve tutarsızlığını anlatan en önemli kitaplarından birini, merkezine çözümlemeyi alarak okura sunmaktadır.

Ünlü romancı Vladimir Nabokov “Öteki” için “Dostoyevski’nin yazdığı en güzel şeydir.” diyerek romana övgüler dizer. Ancak roman yazıldığı dönemde fazla tutulmamış ve sert eleştirilere neden olmuştur. Halbuki Dostoyevski’nin eşine az rastlanır çözümlemelerle, gerilimi sonuna kadar süren, sürükleyici bir yolculuk ve gerilim öyküsüdür “Öteki”. Kendinden sonra gelen başta Kafka ve Satre olmak üzere Freud ve C. Güstav Jung’ı da etkilemiştir.

Kitap Dostoyevski 25 yaşındayken yazılmış, biraz önce de belirttiğim gibi yazar, yazdığım en iyi roman demiştir. Çok kişilikli olan Golyadkin, yapmış olduğu hareketlerden sürekli pişmanlık duyuyor. Zaman zaman utanıyor ve kendisini çevresindekilere aklamaya çalışıyor. Kitabı okurken bu paranoyalardan kurtulmaya çalışan bir kişiliğin karmaşık zihinsel yolculuğuna tanık oluyorsunuz. Romanda kişilik bölünmesi o kadar gerçekçidir ki, kendisiyle ve ikinci Golyadkin ile verdiği mücadele sizi bunaltabilir. Psikoloji ile ilgiliyseniz size nefis bir okuma sağlar bu kitap.

Dostoyevski, bir söyleşisinde, “İlerde Öteki kitabımdan benim başyapıtım olarak bahsedecekler” diye bir öngörüde bulunur. Bu konuda da haklı çıkar. “İnsancıklar” romanını bitirdikten sonra , ağabeyine yazdığı 4 Mayıs 1845 tarihli mektubunda şöyle yazıyor : “Eğer ilk roman (İnsancıklar) oturursa, kafamda edebiyat dünyasındaki yerimi sağlamlaştıracak birçok yeni düşünce var.” Bu düşüncelerden biri olan “Öteki” yazarın ikinci romanı olarak yayımlanır.

Roman yayımlandığı dönemde çok kötü eleştirilerle karşı karşıya kalır. Bunun üzerine ağabeyine yazdığı 1 Nisan 1846 tarihli mektubunda şöyle yazar: “Bana en çok sıkıntı veren şey de, bizimkilerin, Belinski ve diğerlerinin, Golyadkin yüzünden benden hoşnut olmayışları. İlk tepkileri, hesapsız bir hayranlık olmuştu, coşkuyla konuşup, tartıştılar. İkinci tepkileri ise eleştiri oldu; sanki anlaşmışlar gibi, hem bizimkiler hem de okurlar, Golyadkin’in okunamayacak kadar sıkıcı, uyuşuk ve uzun olduğunu düşünüyorlar. Ama hepsinden komik olan, herkesin, bir yandan bu uzunluk için bana kızarken, bir yandan da öyküyü harıl harıl ve defalarca okuyor olmaları….Bana gelince, bir an için umutsuzluğa bile kapıldım. … Beklentileri boşa çıkardığım ve büyük bir iş olabilecek bir eseri mahvettiğim düşüncesi beni öldürüyordu. Golyadkin’den soğudum. Birçok yeri aceleye geldi öykünün, yorgunluk halinde yazıldı. İlk yarısı, ikinci yarıdan daha iyi oldu. Öyküde, son derece parlak sayfaların yanı sıra işe yaramaz, berbat yerler var, insanın içi bulanıyor, okumak istemiyor. İşte bu yüzden de bir süre cehennemde gibi yaşadım, çektiğim acıdan dolayı hastalandım.”

Günlüklerinin bir yerinde de;”Golyadkin hakkında gizliden ve birçok kişiden öyle söylentiler duyuyorum ki, kâbus doğrusu. Bazıları, bu eserin tam bir mucize olduğunu ve anlaşılmadığını söylüyor. Öykünün gelecekte çok önemli bir rol oynayacağını söyleyenler var. Eğer hayatım boyunca yalnızca Golyadkin’i yazmış olsaymışım bile yetermiş bana, hatta birçokları için Dumas’dan bile ilgi çekiciymiş bu kitap.”

Yazıldığı dönemde büyük fırtınalar koparan bu kitabı okumanızı dilerim. Ben senede bir kere mutlaka okuyor ve büyük bir tat alıyorum.