Yazar, Sıddık Sert’in Déjá Vu romanında; cezaevinde, cinayet suçlamasıyla cezaevine giren ve iki ayrı hücrede kalan hücre arkadaşları, Alper ve Ciğerci Hüseyin’in, birbirini dinlemekle ve gecenin karanlığında hücreden hücreye sesli iletişimleriyle başlıyor.

Okurken, ilk sayfalardan başlayarak müthiş bir gözlem ve betimleme yeteneğinin romanın ilerleyen sayfalarında da kendini göstereceğini hissediyorsunuz. Bu sadece ortam betimlemesi değil aynı zamanda toplumun kılcal damarlarına kadar girip yaşam tarzı, kullandığı dil ve duruşunu da romana yansıtıyor.

Horoz dövüşündeki betimlemeleri okurken; ortamın rutubet kokusunu, horozlardan mavi halıya damlayan kan damlalarını, silkinen horozların kanını üzerinize sıçrayacakmış gibi hissediyor, irkiliyorsunuz.

  Anadolu insanına hatta Türkiye toplumuna has, olmadık yerde kıskançlık, çekememezlik, baş edilemeyen ego, kapris, dedikodu elbette güzellikler de var içinde. Romanı okumuyorsunuz adeta roman size kendini okutuyor, satır, satır sayfa, sayfa…

Olumlu ve olumsuz şeyleri genelde insanlar arayıp bulma, tesadüfler ya da plan dahilinde karşılaşmalar sizi karşı karşıya getirir. Yazar Sıddık Sert ile de Kırıkkale Şairler ve Yazarlar Derneği’nin düzenlemiş olduğu imza etkinliğinde bir araya geldik. Her etkinlik sonrası olduğu gibi yazarlar birbirine kitaplarını imzalayıp verdiler. Sıddık Sert ile biz de karşılıklı kitaplarımızı imzaladık. Sıddık Sert, öykü kitabını imzalayacaktı, ben özellikle “Déjà vu” kitabını rica ettim çünkü stantta Sıddık Sert’in Déjà vu isimli kitabı, kapağı ve ismiyle dikkatimi çeken kitaplarından biriydi.

Kitabı okuduğumda; içeriğini bilmeden kapağın çekiciliğiyle ne kadar doğru karar verdiğimin farkına vardım. Elbette diğer kitapları da aynı içerikte ve değerlidir ancak bu kitabı okumasaydım yaşamımda okumadığım bir kitabın eksikliğini “hissedecekmişim” duygusuna kapıldım.

Sıddık Sert; Berber Mehmed, Ciğerci Hüseyin, Pala Haydar, Remzi Ağa gibi daha pek çok yarattığı karakterlerle, karakterlerin yaşamlarını betimlemelerle okuyucuyu alıp diyardan diyara götürüyor. Berber Mehmet’in dükkanına gelip giden kişiler ve Kırıkkale’ye has yerel ağız, o insanların davranış biçimleri, İtalyan macerası, gondol gezilerindeki gondolcu ve çevrede olup bitenler gerek Suzan’la gerekse Nathalie ile ilgili hastane betimlemeleri olağanüstülük taşıyor.

Berber Memed, babasının pamuk ırgatlığı, herhangi bir nedenle yuvada yaşamak zorunda olan çocuklar, Alper’in bakımevinden almak istediği ikizler ve vicdan azabı…

Yazar Sıddık Sert romanında, bir taraftan toplumdaki kanser hastalıklarına ve diğer sorunlara dikkat çekerken bir taraftan da yıkılan yuvalardan geriye kalan çocukların bakımevlerindeki trajik yaşamlarına dikkat çekmiş.

  “Onlar da büyük küçük demeden o çocuklar da her şeyin geçici olduğunun farkındaydı. Ziyaretlerin, bayramların, hediyelerin hatta sevgilerin bile… Her şeyin yapmacık olduğunun farkındaydı. Ancak sadece şu anda yaşadıkları hayatın, akşamları anne, babadan yoksun karanlıkta tek başına soğuk bir yatağa girmenin, yalnızlığın, hayatta kalma mücadelesinin asıl gerçek olduğunu onlar da çok iyi biliyordu. Ever, biliyorlardı ve her şeyin farkındaydılar.”

 Yazar Sert’in kitabını okurken; Yaşar Kemal’in, doğa betimlemelerindeki tadı, romanda geçen mekanlarda ve olaylarda fazlasıyla alıyorsunuz.

Bu kadar ipucu yeter bence. Romanın her detayını vermek isterim ama buna hem köşe yazımın alanı izin vermez hem de okuyacak dostlara haksızlık etmiş olurum.

Kitabın arka kapağında şöyle diyor; “Meme kanserinden elektra kompleksine, evlatlık çocuktan Kıbrıs Savaşına, yatılı okuldan dengbej ve hapishane öykülerine kadar birçok konu geniş bir perspektifle ve yoğun duygularla romana işlenmiş.

Ağlama, gülme, üzülme, vefa ve kıskançlık gibi insani duygu ve eylemler insana bahşedilen yaşamın her zerresinin sorgulanmasına yönelik vazgeçilmez vicdani düşünceler yazar tarafından evrensel yasalara uygun bir ölçüde, dengeli bir biçimde ve olağanüstü bir maharetle romana serpiştirilmiş.”

 Sıddık SERT; 1967 Nizip doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Nizip’te tamamlamıştır. Askeri liseden 1984 yılında mezun olmuştur. 2012 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olmuştur. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur. İlk yazma deneyimine askeri lisede kısa öyküler yazarak başlamıştır. Öyküleri çeşitli dergilerde ve dijital platformlarda yayımlanmıştır. “Karşılama” ve “İz” kısa filmlerinin senarist ve yönetmenidir. “Ayın Karanlık Yüzü” romanı 2021, “Kadife Gelinlik” öykü kitabı 2022 yılında okurlarla buluşan Sadık Sert’in öykü, roman ve sinema alanında çalışmaları devam etmektedir.