Bu söz ya da başlık bana ait değil, dünyanın en önemli ve saygın yayın organlarından Financial Times’dan Katie Martin’e ait. Kate Martin; “Erdoğan, yüksek enflasyonun suçunu gizemli lobilere yüklüyor ve yüksek faiz oranlarının aslında daha yüksek enflasyona yol açtığını düşünüyor. Elbette bu düşünce modern dünyanın geri kalanına ayak uyduramıyor. Erdoğan yüksek faiz oranlarını tüm kötülüklerin anası ve babası olarak nitelendiriyor. Son birkaç yılda birkaç merkez bankası yöneticisini kovdu ve daha geçen gün merkez bankası oran belirleme komitesinin üç üyesini daha kovdu. Yani biliyorsunuz, Türkiye’nin merkez bankası yerine Erdoğan’ın Merkez Bankası denildi.” Diyor…
Bu söz ya da başlık bana ait değil, dünyanın en önemli ve saygın yayın organlarından Financial Times’dan Katie Martin’e ait.
Kate Martin; “Erdoğan, yüksek enflasyonun suçunu gizemli lobilere yüklüyor ve yüksek faiz oranlarının aslında daha yüksek enflasyona yol açtığını düşünüyor. Elbette bu düşünce modern dünyanın geri kalanına ayak uyduramıyor. Erdoğan yüksek faiz oranlarını tüm kötülüklerin anası ve babası olarak nitelendiriyor. Son birkaç yılda birkaç merkez bankası yöneticisini kovdu ve daha geçen gün merkez bankası oran belirleme komitesinin üç üyesini daha kovdu. Yani biliyorsunuz, Türkiye’nin merkez bankası yerine Erdoğan’ın Merkez Bankası denildi.” Diyor…
Bir Merkez Bankasının bağımsızlığı ve itibarı bu kadar zedelenirse o merkez bankasının bastığı paraya ve uyguladığı para politikalarına kim güvenir, kim itibar eder?
Erdoğan Merkez Başkanı’nın eski başkanı Murat Çetinkaya hakkında “Görevden aldık, çünkü laf dinlemiyordu adam” ifadesini kullanmadı mı?
2019’dan bu yana geçen sürede durmadan Merkez Bankası başkanı değiştirilmedi mi? Merkez Bankasına bankanın kapısından içeri hiç girmemiş, merkez bankacılığı deneyimi olmayan, partili isimler başkan olarak atanmadı mı?
Elin ağzı torba değil ki büzesin, sen ağzına laf verirsen o konuşur. Burada önemli olan elin ağzına laf vermemek değil midir?
Bakın Merkez Bankası’nın kendi web sitesinde belirtildiğine göre Bankanın Merkez Bankası Kanunu ile düzenlenen görev ve sorumlulukları, 5 temel alana ayrılmaktadır:
1. Fiyat İstikrarı
Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir. Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir.
2. Finansal İstikrar
Finansal istikrar, Merkez Bankası için destekleyici amaç özelliğine sahiptir. Bu kapsamda Banka, Türkiye’deki finansal sistemin istikrarı için para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici önlemleri almakla sorumludur.
3. Döviz Kuru Rejimi
Ülkemizdeki döviz kuru rejimini Hükûmet ile birlikte belirlemek, biçimlendirmek ve uygulamak; Bankanın bir diğer görevidir.
Bunun yanında, Türkiye’deki altın ve döviz rezervlerini saklamak ve ülke menfaatleri doğrultusunda yönetmekten sorumlu kurum, yine Merkez Bankasıdır.
4. Banknot Basma ve İhraç İmtiyazı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 87. maddesine göre para basma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) aittir. Ancak TBMM banknot basma ve ihraç yetkisini süresiz olarak Merkez Bankasına devretmiştir.
5. Ödeme Sistemleri
Merkez Bankası; fonların ve menkul kıymetlerin güvenli ve hızlı bir şekilde aktarılması ve mutabakatının gerçekleştirilmesi için yeni sistemler kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini sağlamak, gözetimini gerçekleştirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür.
Peki, Merkez Bankası bu kanuna uygun olarak, bağımsız bir şekilde çalışarak bu görevlerini hakkıyla yerine getirebiliyor mu, yoksa talimat ile iktidarın popülist ekonomi politikalarını mı uyguluyor?
Bakın tekrar söylüyor ve uyarıyorum: Erdoğan’ın şahsında tekilleşen iktidar tüm kurumları ve kurumsal yapıları çökertiyor, ortak aklı ve bilimsel yöntemi ortadan kaldırıyor.
Bu tek adam sistemi değişmeden ne enflasyon ve nede herhangi bir başka sorun çözülemez. Çözülemeyen sorunlar ise daha da ağırlaşır ve kronikleşir.
Demedi demeyin; korkarım Türkiye bir hiperenflasyon sürecine girmiş bulunuyor ve bu topraklarda geçmişte yaşanan 2 iflastan sonra, sırada bir üçüncüsü bekliyor…