Eylül ayı yaklaşırken sınıflar yeniden dolacak, çocukların heyecanı koridorlara taşacak. Yeni defterlerin, kalemlerin kokusu okulları saracak. Ama her öğrenci aynı imkânlarla o kapıdan girmiyor. Kiminin çantası yepyeni, kiminin çantası geçen yıldan kalma. Kimi parlak spor ayakkabılarla geliyor, kimi geçen seneki ayakkabısıyla.

Ama hepsinin hayali, hepsinin umudu aynı: Güzel bir yıl geçirmek. Okul sıralarında yan yana oturan çocukların arasında gözle görülmeyen farklar da var. Kimi aile ortamında sevgiyle büyüyor, kimi daha zor şartlarda. Kimi kahvaltısını yapıp geliyor, kimi aç karınla derse oturuyor. Kiminin arkasında destek var, kiminin yok. İşte bu farklılıkların olduğu yerde en çok ihtiyaç duyulan şey anlayış ve incelik oluyor.


Çocukların birbirine nasıl davrandığı, aslında geleceğin nasıl şekilleneceğini de gösteriyor. Çünkü okul sadece derslerin işlendiği bir yer değil; arkadaşlıkların kurulduğu, hayatın öğrenildiği bir alan. Orada söylenen bir söz, edilen bir alay, yapılan bir dışlama bazen küçük bir çocuğun kalbinde büyük yaralar açabiliyor.
Her çocuk farklı. Kimisi sessiz, kimisi çok konuşkan. Kimi içine kapanık, kimi çok sosyal. Ama hiçbirinin değeri giydiği kıyafetten, taşıdığı çantadan, sahip olduğu eşyadan ölçülmez. Asıl olan, hepsinin aynı sıraları paylaşması ve aynı hayallerin peşinden koşmasıdır.


Okullar açılırken belki de en çok hatırlamamız gereken şey bu. Farklılıkların aslında normal olduğunu unutmamak. Çocukların birbirini kırmadan, incitmeden, dışlamadan bir arada olması… Çünkü kimi zaman bir çocuğun duyduğu en güzel söz, en küçük jest, onun bütün okul hayatını değiştirebilir.

Hayatın temeli okulda atılıyor, ama iyiliğin temeli evde başlıyor. Çocuklarımızı geleceğe hazırlarken, onlara bırakacağımız en güzel mirasın sevgi ve anlayış olduğunu unutmadan yeni döneme başlamak hepimizin dileği olmalı.