Burjuva demokrasisinin uygulandığı hiçbir ülkede 2001 yılında kurulan bir siyasi parti 2002 yılında tek başına iktidara gelmemiştir. Gelememiştir. AKP hariç…
Emperyalizmin başını çeken ABD’nin ve AB’nin kuruluşundan başlayarak destek verdikleri AKP’nin ne olduğunu araştırmayan “teokratik devlet düzeninden yana olan” yığınlar bu partiyi iktidara taşıdı.
İşin ilginç yanı “kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” diyen Necmettin Erbakan’ın yetiştirdiği üç isim, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç artık Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyetin temel taşlarını sökmek için erke el koymuşlardı.
AKP’nin uzun adında “adalet ve kalkınma” kelimelerinin olması, ambleminin ise “ampul” yapılmasının bir anlamı ve amacı vardı.
Ampul patlayıncaya kadar Türkiye’de “adaleti ve kalkınmayı” yok etmekti.
2002’den itibaren erki kullanan RTE ve ekibi; adaleti ve kalkınmayı iki siyasi yapıya bağladı. Bu siyasi yapının ilki kendisini “hizmet hareketi” diye tanımlayan başını Fethullah Gülen’in çektiği “şeriatçı düzen”; öbürü ise başını Abdullah Öcalan’ın (Adabeyi) çektiği PKK idi. 17-25 Aralık 2013’den önce bu yapı içinde savaş başlamadan önce RTE ve ekibi hem PKK ile hem “hizmet hareketi” ile aralarında su sızmıyordu.
PKK ile AKP ilişkilerinin adı ne olmuştu? Açılım süreci… Çözüm süreci… Gerekçe; analar ağlamasın! RTE; 2013 Nisan ayının ilk haftasında ne diyordu?
“Cibilliyetsizler, edepsizler, ölü seviciler, vatan hainleri, gelin barış dilini hakim kılalım!...” Üstelik sözde “çözüm süreci, açılım süreci” için RTE ve ekibi; Damat Ferit Modelini!” yeni bir çözümmüş gibi halkın gözünü boyamak için uygulamaya koyuyordu.
“Seni akil yaptım!”… Türkiye’yi 7 bölgeye ayırıp toplam 50-60 kişilik “akil insanlar” topluluğu gittikleri yerlerde devlet kesesinden yiyip yatacaklardı.
Görevleri ise halkın gözünü boyamak için “PKK ile çözüm süreci ya da açılım sürecini anlatacaklardı. Akil adamlar… Ya da Damat Ferit modeli ne idi?
İngilizler 1919’da İstanbul’u işgal ettiklerinde halkın işgale karşı çıkmasını engellemek için Osmanlı’nın Damat Ferit Hükümeti “Heyet-i Nasiha” adıyla 7’şer kişiden oluşturulan heyetler kurmuştu. Bu “Heyet-i Nasiha” halka; “barışın ancak koşulsuz teslim ve düşmanı kızdırmamakla sağlanacağını anlatmakla” görevlendirilmişlerdi.
RTE ve ekibi de Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay kanalı ile “Akil adamlar heyetini” kurmuştu. Ülkeyi yönetenlerden biraz akıl olsa, AKP’ye oy verenlerden biraz bilinç olsa şu soruları sormazlar mı? TBMM gibi bir Meclis var mı? Var… Milli Güvenlik Kurulu diye bir kurul var mı? Var… Adaleti ve Kalkınmayı ortadan kaldıran AKP’nin Bakanlar Kurulu var mı? Var… AKP’nin parti örgütleri, MYK’leri, il ve ilçe örgütleri var mı? Var…
Bunlar dururken Padişah Vahtettin’in Sadrazamı Damat Ferit modeli “akil adamlar” devreye sokuluyordu. RTE ekibine “akil adamlar” modelini kim önermişti? 2009’da açılım sürecinde Fethullah Gülen gündeme getirmişti.
Ermeni ve Kürtlerin mutlaka bulunması öngörüldüğü heyetlerin Türkiye’yi gezerek halka ne olduğu belli olmayan “açılım sürecinin, çözüm sürecinin” anlatılması istenmişti.
AKP’nin bu “Heyet-i Nasiha” modeli orduyu ve polisi, vali ve kaymakamları da devre dışı bıraktı. RTE’nin kendisinin atadığı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü yöneticisi olarak daha birçok Atatürkçü subaylar ve öteki meslek sahipleri Silivri Ceza ve Tutukevlerine dolduruldular.
RTE, Balyoz davasının savcısı oldu. Adalet ve kalkınma şöyle dursun… Burjuva-Liberal eğilimi, teokratik devlet düzeni uygulamalarıyla harmanlayan RTE ve yandaşları; 17-25 Aralık 2013’e kadar Fethullah Gülen ve ekibine “ne istemişlerse” veriyordu. İlk kapışma “dershaneler konusunda” olunca RTE; “Ne istediniz de vermedim!” diyordu.
17-25 Aralık 2013’den itibaren “RTE-Gülen” vuruşması başlayınca somut bir gerçek ortaya çıktı. Faiz, rant ve 5’li çeteler… Halen devam ediyor. Değil mi?