17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 83.yılı. Ülkemize çok sayıda yazar kazandıran, köy çocuklarının gözünü açan bu...
17 Nisan, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 83.yılı. Ülkemize çok sayıda yazar kazandıran, köy çocuklarının gözünü açan bu kurumlar ne yazık ki karanlık eller tarafından kapatıldı. 83. Kuruluş yılı kutlu olsun.
“Büyük Oğul Efsanesi” adlı kitabında Öner Yağcı, Köy Enstitüleri’nin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç’u anlatmıştı. Savaş yıllarının yoksulluğu altında, kendi okulunu kendi yapan, devlete hiçbir biçimde yük olmayan bu okullar, o yoksulluk yıllarında mucizeler yaratarak 17000 (On yedi bin) köy çocuğunu öğretmen ve sağlık memuru olarak ülkemize kazandırmıştır. (Bu sağlık memurlarından biri de eşimin babasıdır. İvriz Köy Enstitüsü’nde başlayan öğrenciliğini sağlık koluna ayrılması nedeniyle Kızılçullu Köy Enstisü’nde tamamlamıştır.) Dünya eğitimcilerinin hayran kaldığı bu okullar en verimli döneminde önce uygulama değişikliği yapılarak, sonra tamamen kapatılarak yok edilmiştir.
Vedat Günyol’un Köy Enstitülerine hayranlığını sık sık duyuyordum. Bu kurumlarda öğretmenlik yaptığını da biliyordum. Ama ne yazık ki aradığım kitaplarını bulamamıştım. Öner Yağcı’nın “Vedat Günyol” kitabını okumaya başladığımda aradığım belgelere ulaştım. Öner öğretmenimle telefonda görüşerek ve iznini alarak biraz sonra yazacağım bölümü sizlerle paylaşacağım. Adı geçen yazı kitabın 22-24 sayfaları arasındadır.
“Köy Enstitülerinde Çok Gün” yazısında Vedat Günyol, o günleri şöyle anlatıyor: “Köy Enstitüsü tutkusu bende 1943’te başlar. Can dostum Prof. Orhan Burian, bir gün Arifiye Köy Enstitüsüne çağrıldı, yakından görüp değerlendirsin diye. O günlerde, Enstitülere karşı, sağda solda bir güvensizlik havası estiriliyordu. Çağrının amacı, aydınların, namuslu aydınların, Enstitüleri yakından görüp gerçeği yansıtmalarıydı. O tarih, CHP adlı tek parti yönetiminin halkın, özellikle sol aydınların gözünden düşmeye başladığı tarihti…. Orhan Burian beni de beraberinde götürdü Arifiye Köy Enstitüsü’ne. Biz Enstitü’de dört-beş gün konuk olduk… Birkaç gün, ortak yemeklerde, söyleşilerde, dünyaya açılmaya can atan, bilgiye susamış cin gibi köy çocuklarıyla haşır neşir olduk. Ama birkaç gün sonra, anısı, tadı damağımızda, Enstitüden ayrıldık, üzüle hayıflana.”
Köy Enstitüsü’nde öğretmenliğe başlamasını da aynı yazısında dile getirir: “Bir gün, Ankara’da Neşriyat Müdürlüğü’nde, Yaşar Nabi ile paylaştığımız bir odaya Sabahattin Eyüboğlu gelerek, beni üst kattaki Talim Terbiye Bürosu’na çağırdı….Orada, o güne dek yüzünü görmediğim adını imrenerek duyduğum bir güzel adamla karşılaştım. Hakkı Tonguç’tu bu adam. …Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Fransızca öğretmenliği öneriliyordu bana; Enstitülere gönül bağlamış bir insan olduğumu vurgulayarak, öneriyi hemen kabul ettim.”
Yazının devamında ilk dersini de güzel bir anlatımla okurlarına iletiyor. “…Bir güzel kahvaltıdan sonra, bir müdür yardımcısı, ders vereceğim bir sınıfa götürdü beni. Yirmi, yirmi beş kişilik bir sınıftaydım, öğretmen bekleyen öğrenme özlemleri içinde gencecik, kızlı erkekli insanlar arasına. Öğrenciler, o kaba saba giysileri içinde, rahatın rahatı bir durumda karşıladılar beni. Önce çarpıldım. Liseden kalma bir alışkanlıkla, het hüt deyip, derlenip toparlanın demek geldi içimden. Ama bir dakika sonra, derse başlayıp da, tahtada yazılar yazıp açıklamalar yapınca, sınıf birden bir tapınak havasına girmişçesine, dikkat kesildi. O an, bir öğretmen olmanın bilincine vardım. Bu bilinç beni, yirmi yedi yıllık öğretmenliğimde de bırakmadı…. Köy Enstitülerinde bir gün değil, birçok gün dolduruyor benim anılarımı.”
Öner Yağcı ile yaptığı söyleşide de öğretmenliği neden ve nasıl sevdiğini şöyle dile getiriyor. “Öğretmenliği sevdim. Ne zaman sevdim, biliyor musunuz? Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde. Öğretmenliğin tadını Hasanoğlan’da aldım ben. Asıl öğretmenliği orada ve yalnızca üç yıl yaşadım. O tadı bir daha bulamadım, ne yazık!”
“Vedat Günyol” kitabından bir bölümü daha sizinle paylaşarak yazımı sonlandıracağım.
Bu köşede 6 Şubat 2023 günü paylaştığım, “Şiirin İzinde ve Abbas Şiiri” adlı yazımda Cahit Sıtkı Tarancı’nın Beşiktaş’taki sevgilisinin hayal ürünü değil gerçek olduğunu ve bu kişinin Vedat Günyol’un kız kardeşi olduğunu belirtmiştim. Öner Yağcı’nın kitabının 14.sayfasında yazımı teyit eden söyleşiyle de karşılaştım. Günyol, “Kız kardeşim Mihrimah, Cahit Sıtkı’nın âşık olduğu ve ‘Abbas’ şiirini patlattığı kadındır. Ama kız kardeşim bunun farkında değildi. Biz Cahit Sıtkı ile Diyarbakır Lisesinin ilk kısmında beraber okuduk. Birbirimizi çok seviyorduk. Daha sonra İstanbul’daki evimize de sık sık gelirdi, ben de ‘beni ne kadar seviyor’ diye düşünüyordum meğerse kız kardeşime âşık olmuş. Ama kız kardeşim de abi diyordu ona. Ancak Cahit Sıtkı ölmeden önce Şahap Sıtkı diye biri var. Ona açılmış. Benim sevdiğim oydu ama utandım, açılamadım demiş.” diye anlatıyor Cahit Sıtkı’nın bu gizli aşkını.
Bu çalışmayı gerçekleştirdiği ve biz okurlarına güzel bir kitap kazandırdığı için sevgili öğretmenim Öner Yağcı’ya teşekkür ediyorum.