Eğitim dediğimiz şey, sadece okul kapısından girip çıkmakla tamamlanan bir süreç değildir. O, insanın bütün hayatına yayılan; evde başlayan, okulda şekillenen, sokakta ve hayatta olgunlaşan uzun bir yolculuktur. Bir ilim adamının yetişmesi ise bu yolculuğun en meşakkatli ama en kıymetli menzilidir.
Eskiler bu hakikati birkaç kelimeyle özetlemiş: Bir ilim adamının yetişmesi için
Talebenin hevesi,
Muallimin nefesi,
Anasının ketesi,
Babasının kesesi gerekir.
Bu dört mısra, eğitimin yalnızca sınıfta olmadığını, hayatın tamamına yayıldığını anlatır.
Her şey talebenin hevesiyle başlar. Merak etmeyen, soru sormayan, öğrenmeye gönül koymayan bir öğrenciyi ne kadar zorlasanız da ilim yolunda yürütemezsiniz. Heves, ilmin yakıtıdır. O yoksa bilgi ilerlemez, sadece taşınır.
Sonra muallimin nefesi gelir. Bilgili olmak yetmez; bildiğini aktarabilmek, öğrencinin yüreğine dokunabilmek gerekir. Muallim, sadece ders anlatan değil; ufuk açan, yol gösteren, gerektiğinde susarak bile öğreten kişidir. Bir öğrencinin hayatında bir öğretmenin bıraktığı iz, bazen yıllar sonra bile yön tayin eder.
Ama bu iş sadece okulda olmaz. Anasının ketesi, yani evin sıcaklığı, duası, emeği… Annenin çocuğuna hazırladığı bir lokma, aslında onun geleceğine konulan en samimi yatırımdır. Sevgiyle büyüyen çocuk, öğrenmeye de daha açık olur.
Ve elbette babasının kesesi… Eğitim, idealist olduğu kadar gerçekçidir de. Kitap ister, zaman ister, imkân ister. Ailenin çocuğunun eğitimi için gösterdiği fedakârlık, onun yolunu açan sessiz bir destektir.
Bugün eğitim dediğimizde dört temel unsur hâlâ geçerlidir: Talebe olmalı; öğrenmeye istekli ve sorumluluk sahibi.
Muallim bilgili olmalı; kendini yenileyen, çağını okuyan.
Metot olmalı; hangi yolun izleneceği, nasıl öğretileceği bilinmeli.
Mekân olmalı; okul sadece bir bina değil, bir iklim olmalı.
Eğitim; niyet, emek ve sabır işidir. Bir çocuğun elinden tutup onu ilim yoluna yönlendirmek, aslında bir memleketin geleceğini inşa etmektir. Biz eğitimciler, bu büyük sorumluluğun farkında olarak her derse, her öğrenciye, her güne yeniden niyetle başlamalıyız.
Çünkü bir çocuğun hayatına dokunmak, bazen bir köşe yazısından çok daha büyük bir iz bırakır.