“Merhaba” adıyla hazırlanan film, yalnızca usta sanatçının hayatına değil, aynı zamanda sinema tarihine de iz bırakmaya hazırlanıyor. Çünkü bu yapım, Türkiye ile Ermenistan arasında çekilen ilk ortak uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyor.
İki ülke arasındaki kültürel bağları sinema aracılığıyla güçlendirmeyi amaçlayan proje, bu yıl 78'incisi düzenlenen Cannes Film Festivali’nin “Marche du Film” bölümünde uluslararası tanıtımını gerçekleştirecek.
Yapımcılığını Türkiye’den Kara Kedi Film, Ermenistan’dan ise Luys Media’nın üstlendiği filmde, Ermenistan’dan Anso Film, yapımcılar Ani Galstyan ve Hovhannes Galstyan da ortak olarak yer alıyor.
Filmin senaryosunu ve yönetmenliğini Ela Alyamaç ile Aren Perdeci birlikte üstleniyor. İkili, senaryo sürecine Ara Güler’in hayattayken verdiği onay ve yönlendirmelerle başladı. Film, Güler’in kendi arşivinin titizlikle tarandığı Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi desteğiyle şekillendi.
Proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından desteklenirken, TRT 12 Punto kapsamında da değerlendirmeye alınarak, Oscar ödüllü yönetmen Pawel Pawlikowski başkanlığındaki jüri tarafından ön alım ödülüne layık görüldü.
Ara Güler’in hayatını merkezine alan bu film, yalnızca bir biyografi değil; aynı zamanda sanat, tarih ve iki toplum arasında köprü kurmayı amaçlayan bir kültürel proje olarak öne çıkıyor.
Ara Güler Kimdir?
Ara Güler, Türk fotoğrafçılığının efsane ismi ve "İstanbul’un Gözü" olarak biliniyor. 1928 yılında İstanbul’da doğan Güler, fotoğrafçılıkla tanışmasını babasının hediye ettiği makineyle gerçekleştirdi. 1950 yılında meslek hayatına adım attı ve kısa sürede ulusal ve uluslararası alanda önemli bir isim haline geldi.
Güler, “Hayat Dergisi” gibi ünlü dergilerle çalıştıktan sonra, 1961 yılında Magnum Fotoğraf Ajansı’na katıldı. Çektiği fotoğraflar, sadece İstanbul’un sokaklarını, Anadolu’nun yaşamını ve Türkiye’nin insanını değil, aynı zamanda dünya çapında pek çok ünlü ismi de içeriyordu. Salvador Dalí, Pablo Picasso, Winston Churchill ve Indira Gandhi gibi isimlerle yaptığı röportajlar ve çektiği portrelerle tanındı.
Güler, fotoğrafı sanat değil, belge olarak görmüş ve kendisini her zaman bir foto muhabiri olarak tanımlamıştır. Onun için fotoğraf, bir anı yakalamak ve tarihe kaydetmekten öteye gitmiyordu. Afrodisias Antik Kenti’ni keşfetmesi ve UNESCO ile pek çok kurumun dikkatini bu bölgeye çekmesi, onun sanat dünyasında ne denli etkili olduğunu gösteren bir örnektir.