19 Mayıs’tı, hakkıyla anılmalıydı.
Mekân Almanya’ydı.
Almanya… Vatan, memleket ve ailelerini arkalarında bırakmış, dilini, kültürünü bilmedikleri bir memlekete gelmişlerdi. Ağır çalışma koşulları altında çalışıp, bin bir zorlukla baş ederek yaşayan, evlatlarını bugün üniversitede okutan-mezun eden, öğretmen, mühendis, milletvekili veya işveren pozisyonunda iş insanı olan Türklerin yaşadığı, bir zamanlar ‘Acı Vatan’dı.
Buluşmayı ayrıca anlamlı kılan bir başka özelliği de sanki 40 yıllık öğretmen arkadaşlarımla buluşma gibi olmasıydı…
Yücel Tuna ve Celal Aydemir, Almanya’da kendi örgütlerini kuran Türkler
Etkinliklere, bugüne dek sadece internet bağlantısıyla yaptığımız anma toplantılarıyla yaptığımız toplantılarda buluştuğumuz Yücel Tuna (Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu ‘ATÖF’ Eş Başkanı) ve Celal Aydemir (Ruhr Öğretmenler Derneği Başkanı) önderlik etti.
“Ruhr Öğretmenler Derneği, Duisburg/Essen Üniversitesi Türk Öğrenci Derneği, Türk-Alman Yardımlaşma Derneği, Avrupa Balkan ve Rumeli Türkleri Derneği, Sigarasız Yaşam Derneği ve Gelsenkirchen Türk Öğretmenler Derneği’nin ortak organizasyonu ve davetiyle Almanya’daydık.” Kendilerine ilk başta teşekkür etmek istiyorum, her açıdan çok keyifli etkinliklerdi.
Almanya’da Türk öğretmen dernekleri var. Birbirinden değerli öğretmenlerimizin başkan ve üye olduğu bu derneklerin bir de çatı federasyonu var. İşte açılışta andıklarım arasında onlar da var.
Son derece duyarlı olduklarının altını çizmem gerek. Kalpleri Türkiye ile atar. Bilmenizi isterim, vatan ve Atatürk sevgileri göz kamaştırıcıdır. Milli bayramlar, 100. yıllar, ‘1 Mayıs’ veya ‘Köy Enstitüleri’nin Kuruluş Yıldönümü’ gibi özel günlerde, mutlaka kutlamalar, anma günleri düzenliyorlar. Bazılarına biz de internet üzerinden katılıyoruz. Her seferinde Ankara’dan ve dışından sanatçı, bilim insanı veya uzman, değerli dostları da katıyoruz. Planlanan konuşmaların ardından da kolay kolay bitmeyen bu katılımların her birinden, her birimizin ayrı keyif aldığımızı belirtmeliyim.
Aşağıdaki görsel, sözünü ettiğim buluşmaların afişlerinden bir kesyap ve sanırım bugüne dek yaptıklarımız hakkında bir fikir verecektir.
Bu kez yüz yüze oldu. Pek de güzel oldu. Bu yazı dizisi buluşmanın kalemim yettiğince anlatımı olacak…
Zaferin Yolu belgeselinin yönetmeni Sinan Çevik ile Frankfurt’a gittik. Grubumuzdaki Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Ayvazoğlu ile Gelsenkirchen etkinliğinde buluştuk.
Dericizâde Faruk Küçük ve Seyfettin Aslan
Giderken, belgeselimiz ve kitaplarımızın yanında, iki Ankara değerinden de sembolik de olsa hatıralar götürmüştüm. Faruk Küçük ve Seyfettin Aslan’dan…
Dericizâde Faruk Küçük yılların emeği Ankara kartpostalları…

Ankaralılar Tanıtım Derneği Başkanı Seyfettin Aslan’ın değerli araştırmalarının ürünü Ankara’nın 5 Beyazı kitabı…
İstemiştim, kırmadılar, hemen takdim ettiler. Kendilerine minnettarım. Herkese yetmedi elbette ama Almanya’da bir Ankara havası estirdiler. Sevgili Küçük’ün Ankara’nın tarihi kartpostallarını, yanında 100. yıl pullarıyla, birlikte olduğumuz tüm gençlere vermeye gayret ettim.
Almanya’daki Türkiye
Almanca çalışmıştım. Hiç işe yaramadı!
Akşamüzeri vardığımız Frankfurt’ta Sevgili Tuna bizi karşıladı, kenti tanıttı ve otelimize yerleştirdi. Hotel Franken (https://hotelfranken.de/) kent merkezine çok yakın ve Türklerin yoğun yaşadığı bir bölgedeydi, Sevgili Çevik ile yürüyüşe çıktık. Türk işletmelerin bolluğu, yeme-içme veya alışveriş için Türkçeyi yeterli kılıyordu. Hatta bir işletmede kredi kartını pos cihazına soktuğumda çıkan ‘Lütfen pin kodunu girin’ yazısı, başka hoş bir sürpriz oldu.
Bağlantısı altta, ‘Şaşırma yok, burası Almanya!’ başlıklı kısa videoda, karşılaştığımız Türkçe bolluğunu biraz paylaşmak istedim:
https://www.youtube.com/shorts/uMiE_GZ6SNs
Hüseyin Adalı ile Almanya’daki Türklerin nereden nereye geldiğinin kısa öyküsü
Kaldığımız otelin sahibi Hüseyin Adalı ile tanıştık. Tanışır tanışmaz Adalı’nın renkli bir kişilik olduğunu anlamak zor değildi.
“Sabah 6’da işe başlarım, işim çok.” dedi. Sabah 07’de kısa bir söyleşi için sözleştik.
Sanırım saat sabahın beşiydi. Odam girişteydi, otelin demir kapısının açıldığını duydum.
“Erken gelirim” demişti ama çok erkendi!
“O mu geldi acaba?” diye düşünmeden edemedim. Uyur, uyanık, saati 7 yaptım ve tam sözleştiğimiz saatte yanında oldum. Evet, gelen ondan başkası değilmiş çünkü etrafta başka kimsecikler yoktu! Adalı, bankonun arkasında, harıl harıl evraklarla uğraşıyordu,
“Çalışanlar 9.30 gibi gelir, kahvaltıda buluşalım” dedi.
Söylediği saatte, hatta çalışanlar daha gelmeden çayları bile koyduğundan kahvaltıya başlamıştık bile. Gelirken börekler almış, çeşit çeşit peynir ve reçelli, domates-salatalı, Almanya’daki otelin küçük ve özel bir odasında zengin bir Türk kahvaltısı hazırlamıştı.
Anlatmaya başladı. Anlattıkları Türklerin ilk kez Almanya’ya gelişlerinin ve o günlerdeki Almanya ve Türkiye’nin kısa bir özetiydi adeta.
Türkiye’de Mülkiye’yi kazanmış ama sağ-sol çatışmalarından okumak mümkün mü? Çareyi Almanya’ya gelmekte bulmuş. Kalması, okuması zor memleketinden gitmesi de kolay olmamış elbet.
“Biz muhaciriz” dedi. Eşimden, ailesi Balkanlar’dan, Kafkasya’dan, Kırım’dan veya Irak’tan bin bir güçlükle gelen Türklerden bilirim, bir de Almanya’daki ilk sabahımızda, kahvaltıda bir kez daha duydum.
“Vatan sevgisinin ne olduğunu en iyi muhacirler bilir.”
Büyükleri zorlukla gelmiş, kendi de zorluklara bir anlamda ‘merhaba’ demiş…
Almanya’ya gelmiş ama dili yok! Dil için yatırdığı parayı da uyanık Türklerin akıl vermesiyle geri alınca nerdeyse zengin bir başlangıç yapmış.

Hotel Franken önünde Sinan Çevik, Hüseyin Adalı ve Yücel Tuna ile
Çalışmış, hem de çok çalışmış
Bugün, 70’li yaşlarını varlık içinde yaşarken işe, işe aldıklarından 4-5 saat önce, 05’te gelen, o gün, 20’li yaşlarındayken, cebinde biraz para var diye yatar mı?
Yatmamış elbet, çalışmış, hem de çok çalışmış. Muhacirlerin vatan sevgisinin yanına bir de çalışkanlıklarını ekleyelim… Bilet satmakla başlamış. Hazır olun, ilk gelen Türklerin yaşam koşullarının ipuçları geliyor şimdi…
Bileti kime, nasıl satacak? Türklere elbet. Dil yok demiştik, acente yok, cep telefonu falan zaten yok! Nasıl olacak?
İşçilerin yanlarına gitmiş. Türk işçileri o günlerde tek kelime dillerini bilmediği insanların ülkesinde, en ağır ve en zorlu işlerde çalışıyorlar. Sağlık kontrollerinden geçip, yani güçlülerse gelmişler ama çalışma koşulları gibi yaşam koşulları da zorlu. Topluca geldikleri gibi topluca barakalarda yaşıyorlar.
Adalı, soluksuz çalışıp, tatillerinde mutlaka memleketlerine gidecek işçilerimizin girmiş arasına. Memleketine arabasını, hatta tüm birikimiyle, Almanya’nın en lüks arabası olan Mercedes’i henüz almamış olanlara bilet satmaya başlamış. Sözün özü, ileride uçak firmalarına ortak olacak bir kişinin turizm sektörüne girişi bu barakalarda, ayaküstü bilet satarak olmuş. O günlerde sadece dört kapısı olan, bugünlerde dünyanın en büyük havaalanları arasında yer alan Frankfurt Havaalanı’nda koşarak çalışan, valiz taşıyan Adalı’nın Almanya hikâyesi böyle başlamış…
“Türkiye zor zamanlar yaşıyordu. İhracat geliri ikiydi, biz, Almanya’daki Türkler, gönderdiklerimizle Türkiye’nin kazancını dörde çıkardık.” diyor. Kendisiyle birlikte dil ve ağır çalışma koşullarında Almanya’da para kazananların, paralarını ‘anavatan’ diyerek nasıl Türkiye’ye aktardıklarını anlattı. Diğer yandan, o zorlukları yaşayanların derdini kimseye anlatamadığını, kimsenin de zaten sormadığının da altını kalın bir çizgiyle çizdi.
Bugünlere…
Almanya’da kalmasını kolaylaştırmak için Almanya’da da bir üniversiteye girmiş. Tükenmeyen tutkusu futbolu, Almanya’da ilk Türk kulüplerinden birini kurarak taçlandırmış. Türk Gücü… Oynamış, başkanlığını yapmış. Biraz uzak kalmış. Bakmış durum iyi değil son yıllarda yeniden başkanlığı almış, kurduğu kulübü kendi liginde şampiyon yapmış. (https://www.hurriyet.com.tr/avrupa/turkgucu-almanyayi-fefhetti-42461472)
Memleketi Trakya’da benzin istasyonu, en büyüğünden mandırası, Almanya’da otelleri… Bugün, hepsine sahip, yani deyim yerindeyse, hali vakti yerinde. Gel gör ki yan gelip yatamıyor!
“Sabah erken kalkmazsam, olmaz. Mutlaka yapacak işim olur.” diyor, kızarken bile gülümsüyor. Sözün özü, Almanya seyahatimiz, Tuna’nın candan karşılayışının ardından, renkli ve enerjik, 70’lik bir delikanlıyla başlamıştı…
Frankfurt; Zaferin Yolu Belgeseli, 19 Mayıs ve Keyifli
19 Mayıs’tı,
Ayrıca… Vatan, memleket ve ailesini arkasında bırakarak, ağır çalışma koşulları altında çalışıp, dil-kültür gibi bin bir zorlukla baş ederek yaşayan, evlatlarını bugün üniversite okutan-mezunu yapan, öğretmen, mühendis, milletvekili veya işveren pozisyonunda iş insanı olan Türklerin yaşadığı Almanya’da, bu buluşma ayrıca anlamlıydı…
Almanya’daki dört dernek bir olmuştu bu kutlama için. Farklı kentlerden de katılım oldu. Gurur duymamak elde mi? Frankfurt’ta ve aynı oturum Frankfurt’ta, Zaferin Yolu belgeselini izledik, 19 Mayıs ve Keyifli Öğretmenlik üzerine söyleşiler yaptık.

Zaferin Yolu Belgeseli, 19 Mayıs ve Keyifli Öğretmenlik
Önemliydi.
Memleket ve ailesini arkasında bırakarak, ağır çalışma koşulları altında çalışıp, dil-kültür gibi bin bir zorlukla baş ederek yaşayan, evlatlarını bugün üniversite okutan-mezunu yapan, öğretmen, mühendis, milletvekili veya işveren pozisyonunda iş insanı olan Türklerin yaşadığı Almanya’da, bu buluşma ayrıca anlamlıydı…
Almanya’daki dört dernek bir olmuştu bu kutlama için. Farklı kentlerden de katılım oldu. Gurur duymamak elde mi? Frankfurt’ta ve Gelsenkirchen’de iki ayrı oturum gerçekleşti.

Dr. İsmail Özkan, okulunda (Kaynak: www.fnp.de/frankfurt/lernen-richtig-spass-macht-10474333.html)
Dr. İsmail Özkan
Mekân, bir ‘Kültürlerarası Okul’un (Interkulturelle Schule Rhein-Main https://www.iks-schule.de) dersliğiydi. Derslik, Mali Müşavir, European School of Economics’den doktoralı İsmail Özkan’ın okulundaydı. Gurur duyduk, onurlandık. Samimi ev sahipliğiyle çok mutlu olduk.
Böylesi bir okul sahipliğine uzanan Almanya serüvenini kendisinden dinlemek isterdim. Program yoğundu, yardım için bizzat büyük çaba sarf etti. Kendisini fazla tanıma fırsatı bulamadım ama Sevgili Özkan’ın yaşam öyküsünün, çalışkanlığıyla aklıma kazınan Sevgili Adalı’dan çok farklı olduğunu düşünmüyorum.

www.facebook.com/groups/fotograflarlatarihieskiAnkara adresindeki sayfa ve kurucusu Eryaman, Tuna ile
Semih Eryaman ve ‘Fotoğraflarla Tarihi Eski Ankara’
19 Mayıs ve Keyifli Öğretmenlik söyleşileri yaptık, peş peşe. Söyleşi boyunca yakından, uzaktan gelenler oldu. Sosyal medyada takip ettiğim Ankara sayfalarından birini (https://www.facebook.com/groups/fotograflarlatarihieskiAnkara) başarıyla yöneten Sevgili Semih Eryaman, sayfaya yüklediği tarihi fotoğraflarla dünyamızı zenginleştiriyor. Berlin’de yaşadığını bilmesem, Ankara’daki Faruk Küçük Ağabey ile sık sık buluşup ondan sürekli fotoğraf istediğini düşüneceğim!
Berlin-Frankfurt arası 550 kilometre. Bu, 6,5 saatlik yol dememiş, kalkıp gelmişti.
“Yol yorgunuyum” dedi, ayağının tozuyla salonda yerini aldı ama ayrılana dek, baştan sona neşesi ve enerjisiyle buluşmamıza renk kattı.
Sosyal medya… Gereksiz mesajlara bazen belki kızıyoruz ama Eryaman gibi güzel insanları da bu mecrada tanıyoruz. Sonra da karşılaşınca 40 yıllık dost gibi hissediyor, buluşmaktan büyük keyif alıyoruz.

Zaferin Yolu belgeselinin gösteriminde yönetmen Çevik’le birlikteyken, yapımcısı Armutlu ile internet üzerinden görüntülü bağlantı kurduk.
Zaferin Yolu Belgeseli, Alp Armutlu ve Sinan Çevik
Almanya ile yaptığımız Zoom buluşmalarına Ankara içi ve dışından değerli konuklar alıyoruz. Bu nedenle ‘köprü kurduk, yol açtık’ diye de şakalaşıyoruz. Bu buluşmaların birinde Zaferin Yolu belgeselinin yapımcısı Alp Armutlu konuğumuz oldu. Tuna ve Aydemir,
“Belgeseli Almanya’ya bekliyoruz” dediler ve 19 Mayıs buluşması için adım atılmış oldu…
Armutlu, değerli bir iş insanımız. Atatürk ve memleket sevdası ona bir de kitap yazdırdı. Kitabını Çevik ve arkadaşlarıyla, yani kendi gibi kocama yüreklilerle bir araya gelip belgesele dönüştürdü. Umudun Yolu. Kesmedi! Bir de Zaferin Yolu’nu çektiler. Ne yazık ki bu başarılı iş insanı vize engeline takıldı, bizimle gelemedi…
Frankfurt buluşmasında katılımcılar, belgeselin yapımcısı Armutlu ve belgesele birlikte danışmanlık yaptığımız İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Ayvazoğlu görüntülü aramayla, yönetmeni Sinan Çevik ile yüz yüze buluşma şansı yakaladılar.
Belgesel iki bölümden oluşuyor. Sakarya Meydan Muharebesi’yle, Mangal Dağı’ndan başlıyor ve İzmir’e dek adım adım sürüyor. İzleme sırasında gururlandık, duygulandık.
Umudun Yolu ve Zaferin Yolu… İki belgeselin de en kısa sürede televizyonlarda yayınlanmasını ve daha geniş kitlelere ulaşmasını diliyorum.
Katılımcılar arasında Frankfurt dışından gelen dostlarımız da vardı. Hatta Sevgili Aydemir, program sonrası bizi Essen’e götürmek üzere gelmişti.

Frankfurt’ta buluştuklarımız
Dr. İsmail Özkan ev sahibimiz, Yücel Tuna ile birlikte ATÖF Eş Başkanı olan Yadel Coşkun ile Gonca Uğurlu, Seray Ülger, Sevgi Aslan, Fatma Bayar, Y. Güler, Veli Turhan, Mehmet Ören, Abdurrahman Aydın, Mehmet Şaşmaz, İbrahim Aydın ve Semih Eryaman gibi güzel dostlarla buluşma şansımız oldu.
Ayrıca ‘Aynı söyleşi için ertesi gün buluşacağız nasıl olsa’ demeyip, saatlerce direksiyon başında olmayı da göze alarak gelen Ruhr Öğretmenler Derneği Başkanı Celal Aydemir’i anmam gerekiyor. Bizi de alıp döneceklerdi ve yanında ATÖF Başkan Yardımccısı Ferhan Tan ve Gelsenkirchen Öğretmenler Derneği Başkanı Turgut Şimşek ile gelmişti…
İlk Bölümün sonu!
İlk Bölümün sonu!
Altta söyleşide kullandığım bazı görselleri bulacaksınız.
Almanya’dan şimdilik bu kadar!
Devamı, ikinci bölümle, ‘Almanya'da 19 Mayıs, Gelsenkirchen Etkinliği’ başlığıyla devam edecek…
İlk Bölümün sonu!
Altta söyleşide kullandığım bazı görselleri bulacaksınız.
Almanya’dan şimdilik bu kadar!
Devamı, ikinci bölümle, ‘Almanya'da 19 Mayıs, Gelsenkirchen Etkinliği’ başlığıyla devam edecek…

Buradaki 100. yıl logoları benden! Dikkatli bakanlar fark edeceklerdir, logolarda Değerli Sanatçılarımız Aslan Başpınar, Metin Yurdanur ve Yaşar Çallı’nın eserlerinden yararlandım.


