Ali Bülbül’ün ilk kitabı olan “Yürek Hattı”ı Teşup Yayınevi tarafından yayınlanmış. Önsözünü yazan şair, öğretmen Bayram Atakul, “Ay Işığında Demlenmiş, Yosun Tutmamış Şiirler” yazısında Bülbül’ün yıllar önceden şiir yazdığını belirtiyor. Bülbül’e gizli şair olarak takıldığını belirten Atakul, Bülbül’ün şiirlerini bugüne değin gün yüzüne çıkartmadığını dile getiriyor.
Atakul’un da belirttiği gibi, 1983 yılında ilk şiirini yazan Bülbül, 41 yıl sonra yeni şiirler de ekleyerek Eylül 2024 de ilk şiir kitabı olan “Yürek Hattı”nı okurla buluşturdu. (Kitabı adıma imzalarken, “Ali Bülbül’den Davut Köksoy’a ‘Kıyıda Köşede Kalmasın’ demişti. Örnek aldım sizi” diyerek imzalamış.)

Bülbül, kitabını Diyarbakır’da öldürülen ve gündemi uzun süre meşgul eden Narin’e adamış. Kitabın ilk şiiri “Narin”. Sanatçının güncele eğilmesine güzel bir örnek oluşturuyor bu şiir. “Hoyratlık düzeni/Narin’i yok etti/Üzerine ağır bir taş koydular/Feodal zorbalık kalsın,/Suyun dibinde nilüfer bitmesin diye/Hani cahiliye dönemindeydi ya/Kız çocukların gömülmesi/Bu ne dönemi” diye soruyor. Ve devam ediyor, “Narin bu ülkeye Şahmaran oldu/Kanını içenler zehirlendiler/Gelecekse bu ülkeye yeniden adalet/Teraziyi Narin tutmalı”

Duyarsız bir şair değil Bülbül. Toplumsal konulara da ağırlık veriyor şiirinde. Kitaba adını veren “Yürek Hattı” şiiri Ağustos 1999 da yaşanan ve ülkemizi çok etkileyen depreme vurgu yapıyor. “Yüreğim deprem hattı/Paramparça Sakarya Kocaeli hattı/Halen kanıyor bu fay hattı/Acılar lav gibi püskürüyor/Kabuk bağladı yaralar” dizeleriyle o günlere dikkatimizi çekiyor.
Temmuz 1999 da yazdığı “Parti” şiirinde partiyi bir anaya benzeten Bülbül, örgütlü olmanın önemini vurguluyor. “Bir anadır parti yüreği/Deniz gibidir/Kucaklar dereleri ırmakları/Emzirir işçi sınıfını/Bir anadır parti yüreği/Besler beslenir/Aç kalır ölür de dilenmez”
Mevsimlik işçilerin durumu yürekler acısıdır ve duyarlı bir şairi de elbette etkileyecektir. “Mevsimlik İşçiler” şiiriyle bunu dile getirir. “Yoktur yurdum yoktur benim/Üstüm başım toz çamur içinde/Tarlaların hepsi benimdir/Pamuk, tütün, çay, fındık/Akşam olunca gökyüzü yorganım olur/Aydan yıldızdan başka akranım yoktur/…”Bir ağıttır mevsimlik işçisi/Bir teker gibi döner yazgısı”
“Hayata Dönemediler” şiiriyle 2000 yılının başında hapishanelerde meydana gelen ve “Hayata Dönüş” adıyla başlatılan operasyona tepkisini dile getiriyor. “Aralık,/ Sisliydi, zehirliydi, yanık kokuyordu/Böyle kötü, böyle karanlık mevsimler/Gitsin gitsin bir daha gelmesin/Oyuk oyuk oldu yürekler/Bir sünger gibi/Alnım çatladı cam gibi/Çığlık yandı dağda, çığ koptu”

Atakul, her ne kadar yosun tutmamış şiirler (!) dese de, şair, “Gri Ankara” şiirinde dudağındaki kanın yosun tuttuğunu belirtiyor. “Azgın seller sürükledi seni şehirlere/Barikat kütüğü oldu gövden/Şimdi iki bilek çapraz duruşta mavzer gibi/Biz ıslığımızı çalarken sokak aralarında/Mavi kırmızı ışıklar yüzümüzü yalarken/Kısa devre yaptı alnıma inen coplar/ Haykırıp da söyleyemediklerim/Dudağımda kan oldu, yosun tuttu”

1993 de yaşanan Sivas olaylarına da duyarsız kalmaz Bülbül. Bunu “Sivas” şiirinde bizimle paylaşır. “Ne zaman bir yangın çıksa/Dumanların arasında sizi görüyorum/Ne zaman elimi kütüphaneye uzatsam/Asım Bezirci ile tokalaşıyorum”
Filistin’de yaşananlara sessiz kalamazdı duyarlı bir insan. Bir de şairse bunu en güzel şiirle dile getirir. Ali Bülbül’de böyle yapıyor “Filistin Gülleri” şiirinde. “Akdeniz’in esmer ve öksüz çocuğu/Ortadoğu’nun kanatsız kuşu/Sapanlarıyla şahinlere taş atan serçeleri/Akrep mi soktu sizi/Yoksa/Deniz aşırı ülkeden gelen köpek balığı mı ısırdı/…”Öptüm sizi doyasıya/Kana kana içtim direncinizi/Bozkır düşüncelerime/Bahar iklim düşürdünüz”
Neşet Ertaş’ı da unutmaz, .”Neşet Ertaş Anısına” şiiriyle. “Senin aşkınla/Bozkırlar çayır çimen olur/Serviler uzar göklere/Söğüt ağacı zülüflerini döker suya”

Önsözde Atakul’un belirttiği gibi, “Anlaşılan Çit köyü Enver Gökçe Müzesi’ne 18 arkadaşımızla yaptığımız yolculuk hepimizin yaşadığı bir duygu seli gibi, Ali’nin de yüreğini kabartmış olmalı.” Kitabın en uzun şiiri olan “Çit Köyü Yolcuları” şiiriyle Enver Gökçe’nin köyüne yapılan yolculuğu ne güzel anlatıyor. (Katılmayı çok istediğim ama hastalığım nedeniyle gidemediğim bu yolculuk, şiirle de olsa bana oradaymışım duygusunu yaşattı.) “Biz kenetlendik Ankara’dan/Kemaliye Çit köyüne/Bizimkisi gecikmiş bir yolculuktu/Düştük yollara”/….”Altı taş, üstü ahşap Eğin evleri/Konakları restore edilmiş/Pırıl pırıl insanın içini ısıtıyor/Oyy/Bir senin evin yıkık dökük/Hangi mimar yapar kültürel varlıkları/Ermeni taş ustaları da kalmadı/Cengiz Bektaş’ı da yolcu ettik/Kaldık bir başımıza.”
“Yürek Hattı” ilk kitap olmasına karşın dolu dolu bir şiir yolculuğuna çıkarıyor bizi. Devamının geleceğini dilerken bu şiirleri mutlaka okuyun diyorum.