Türkiye ve Dünya adaleti sağlayamadı.
Dünya, silahlı veya silahsız şiddetin çeşitlerini artırmada, kurak, ıslak ve buzlu topraklarda, tatlı veya tuzlu sularda, bulutlu, bulutsuz havalarda adaletsizliği, şiddeti yaygınlaştırmada çok başarılı oldu. Neredeyse adaletsiz, şiddetsiz alan bırakmadı insan soyu, hayvana, doğaya ve insana yaptığı kötülüklerle.
Başarı nitelemesi, daha çok, iyiliklerin ve güzelliklerin sağlanması halinde kullanılabilir. Bazen kötülüklerin, çirkinliklerin anlatımında da kullanmak gereğini duyabiliriz. Bu yazıda yaptığım gibi. Ancak, şiddet yapan ve “iyi”leştirilmeleri zorunlu olan insanlar(!) için durumu“başarı” şeklinde nitelendiriyorum, istemeden, üzülerek, utanarak, ahhh veya ohhh dedirten yargı kararlarına, somut örnekler vermeden değineceğim bu yazımda. “
Dünyayı ağır silah fabrikaları, depoları ve olarak kullanan vahşi insan soyu, ne yazık ki sözde bilim insanlarının öncülüğünde, evreni, uzayı da şiddete bulaştırmaya çalışıyor. Yazımın yazıldığı, okunduğu veya incelendiği dakikalarda, acaba, Dünyanın hangi bölgesinde, karada veya denizde, evreni, uzayı, bazı gezegenleri hedef alan tasarımlar hazırlanıyor, silahların geliştirilmesine çalışılıyor?
Algılarımın, “hazırlanmıyor, çalışılmıyor” diyebilmesi olanaksız. Burada yaptığım yorum, insan soyunun silahlanma çılgınlığı ile ilgili. Çok az sayıdaki insanın (!) yaptığı bu çılgınlığın alev topuna, yerin üstündeki cehenneme dönüşmek üzere olduğunu, sadece Yeryüzünü değil, evreni, uzayı da tehdit etmeye başladığını göremeyen, görse de dillendiremeyen milyarlarca erişkin, kadın, erkek, insan var.
Neden göremiyorlar, neden dillendiremiyorlar?
Çünkü, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan (!) örgütlenme, iletişim, dayanışma, toplanma ve ifade özgürlüğü bakımından Dünya ve Türkiye çok çok yetersiz. Şiddetsiz yöntemlerle iş birliği ve güç birliği yapılmazsa, akıllarda, yüreklerde var olan yerin üstündeki cennette değil, yerin üstündeki cehennemde korku içinde yaşamak zorunda kalacak insan türü, insan soyu. Cehennemleşmeye başladığını görmeliyiz artık Dünya’nın.
Sadece insan soyu mu? Hayvan soyları, türleri de, az sayıdaki vahşi insan türünün ürettiği şiddet çeşitleri nedeniyle yine korkarak yerin üstündeki cehennemde, bir anlamda hapishanelerde yaşıyor. Doğa da vahşet türlerinden hak etmediği büyük payını alıyor zaten.
Hapishane demişken…
Düşünebiliyor musunuz, bazı insanlar, yine bazı insanların kararı ile hapishanelerde, demir parmaklıklar arkasında, hücrelerde.
Neden bu kadar suç işlenir, neden bu suçlara engel olunmaz, olunamaz da, o suçları işleyenler; siyasetçi, hukukçu, savcı, yargıç diye isimlendirilen başka insanların düzenlemeleri, önerileri, kararları ile hapishanelere konur. Bu durumlardan herkes utanç duymalıdır. Çünkü, böylesi süreçlerden, böylesi sonuçlardan sadece cezalandırılanlar değil, aile, okul, üniversite, siyasal parti, meslek örgütü, demeden buralarda yaşayan insan türü de suçlu. Suçun işlenmediği, silahın ve şiddetin olmadığı bir Dünyayı neden başaramadı insanlar?
Neden, duygu ve düşüncelerini açık veya kapalı alanlarda paylaştıkları, yazdıkları, çizdikleri veya belgesel haline getirdikleri için hukukçulara, gazetecilere, siyasetçilere, eğitimcilere, gönüllülere, niyetleri ve eylemleri ile ilgisi olmayan suçlamalar öne sürülerek ağır cezalar veriliyor, hapishanelerde tutuluyor?
Hukuk kuralları ve kanunların hazırlanışında ve uygulanışında, akıl ve vicdanın esas olduğu görüşündeyim. Bir yasanın uygulanmasını neden bir kısım insanlar doğru, daha büyük çoğunluk yanlış diye algılar ve dillendirir. Yargı kararları karşısında, bazı insanlar neden ahhh, bazı insanlar ohhh der. Koca koca hukukçular, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, siyasetçiler, parti sözcüleri, gazeteciler, yazarlar, insanların yüzlerine baka baka, Anayasa veya kanunların çiğnenmesini nasıl doğal karşılar, destekler! Akıl ve vicdan, nasıl bu kadar farklı olabilir, nasıl bu kadar farklı algılayabilir!
Neden, cinayet işlemiş, çoğumuzu aşırı üzmüş insanlar (!), iyi halden birkaç yıl sonra özgür bırakılır, yaşama veda etmiş insanların ailelerinin acılarına acı eklenir, evlerden ahh sesleri yükselir, “iyi”leştirilmesi gereken bazı insanlar da, başkalarının acıları karşısında nasıl “ohh” der, yine bazı insanlar, düşüncelerini şiddetsiz tepkilerle dile getirenlere nasıl “ terörist” iftirası atar.
Cinayet veya katliam planlamış, uygulamış, desteklemiş çok sayıda insan, açık veya kapalı alanlarda, yanımızda, yakınımızda nasıl yaşar, nice masum insan zindanlarda, hapishanelerde nasıl tutulur! İşte akılların ve vicdanların ahh veya ohh demesini sağlayan güçlü (!) insanların yarattığı yerin üstündeki cehennem.
Ey akıl ve vicdan, insanda, insanca yaşamalısın, öldükten sonra da bir karış toprakta huzur içinde yatmalısın. Canlıların kanlarını, annelerin, babaların, kardeşlerin, eşlerin, çocukların gözyaşlarını dökerek, masumları demir parmaklıkların arkasına atarak, milyarlarca insana ahh çektirerek, onların “ahı”nı alarak yerin üstünde de, yerin altında asla huzur bulmazsın, iyi anılmazsın,
Her şey, akıl, bilim ve vicdanla çok yakın ilişkilidir.
İnsan soyu, hiçbir yerde, insanlığın gerçek niteliklerine kavuşamadı, şiddetsiz iletişimi, adaleti, demokrasiyi ve güvenliği sağlayamadı.
Eğitim gerçekten bilimsel eğitim, adalet gerçekten adalet olsaydı, yerin üstü cennet, insanlar birer melek olurdu.
Yargı kararları, yaşanan acı ve tatlı olaylar karşısında, topluca, hepimizin “ahh” veya “ohh” diyeceği, herkesin yine ağlayarak doğacağı, ancak uzun ömrün bitişi sonucu gülümseyerek, geride bıraktıklarına el sallayarak öleceği Dünya dileği ile…