Okurlarımdan çok sayıda telefon, e-posta ve sosyal medya mesajı alıyorum, bir çok kişi son derecede haklı olarak Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusun aşılamasının tamamlanmasına rağmen neden bu kesimin sokağa çıkma yasağı kısıtlamasına tabi olduklarını soruyor. Büyüklerimiz adeta bir zulme dönüşen bu yasağa isyan ediyorlar ve; “bize mi güvenmiyorlar, yoksa yaptıkları aşıya mı, sahte mi bu aşılar?” diye soruyorlar…
Okurlarımdan çok sayıda telefon, e-posta ve sosyal medya mesajı alıyorum, bir çok kişi son derecede haklı olarak Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusun aşılamasının tamamlanmasına rağmen neden bu kesimin sokağa çıkma yasağı kısıtlamasına tabi olduklarını soruyor. Büyüklerimiz adeta bir zulme dönüşen bu yasağa isyan ediyorlar ve; “bize mi güvenmiyorlar, yoksa yaptıkları aşıya mı, sahte mi bu aşılar?” diye soruyorlar…
Büyüklerimizi koruyacağız söylemi iyi, hoş elbette, lakin aşıyı da zaten büyüklerimizi korumak için, öncelikle 65 yaş üstünde kalan nüfusa yapmadık mı? Aşı Covid-19 virüsüne karşı koruma sağlıyor, özellikle de yoğun bakımlara yatışları ve ölümleri engelliyorsa bu yaş gurubuna özel sokağa çıkma kısıtlaması konulmasına ne gerek var?
Yok faydasız ya da etkisizse bu aşıyı neden yaptık?
Kısmi kapanma önlemleri gereğince İçişleri Bakanlığı’ndan yayınlanan genelgeye göre, 65 yaş ve üzeri vatandaşlar sadece 10.00-14.00 saatleri arasında dışarı çıkabiliyorlar. Ayrıca bu yaş grubundakiler toplu taşıma araçlarını da kullanamıyorlar.
Aşı yapılmadan önce böyle bir karar alınmasının elbette bir anlamı vardı, lakin aşı yapıldıktan sonra 65 yaş üzerindeki büyüklerimize yönelik böyle ayrımcı bir karar artık fazlasıyla saçma kaçmıyor mu?
Bilim kurulunun bu yönde bir öneri getirip getirmediğini bilmiyoruz, duyumlarımıza göre bilim kurulu 4 haftalık tam kapanma istemiş, kısmi kapanmanın böyle bir salgınla mücadele etmekte yetersiz kalacağını söylemişler.
İktidar ise bilim kurulunu dinlemek yerine politik olarak işine geleni tercih etmiş gibi görünmektedir.
Aşının önemli bir yan etkiye yol açmadığı ve ciddi oranda bir koruma sağladığı eğer gerçekse, iktidarın 65 yaş üstüne yönelik aldığı bu karar hiçbir bilimsel temeli olmayan, zulme dönüşmüş, tamamen keyfi bir karar demek değil midir?
Aşı derken de elbette ülkemizde uygulanan Çin aşısını kastediyorum, yoksa hem Alman aşısını uygulayan İsrail ve hem de kendi aşılarını uygulayan İngiltere önlemleri hızla gevşetiyorlar. Vaka ve ölüm sayılarındaki azalmada bu ülkelerin uyguladığı aşıların etkinliğini gösteriyor zaten. Türkiye’nin yetersiz miktarda Çin aşısı yaptığı ve bu aşının etkisine de fazla güvenmediği dedikoduları bu yüzden yayılıyor olabilir.
Ayrıca dünyanın bir çok ülkesi AŞI PASAPORTU uygulamasına geçiyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı HES Kodu uygulamasını zaten yapıyor, bu uygulamada kişinin aşılanılıp aşılanmadığı da rahatlıkla görülebilir. Bu sayede aşı pasaportunun yurt içinde de başlatılması sağlanmış olur. Eğer biz aşılanmış kişileri toplum yaşamına ve ekonomik faaliyetlere serbestçe dahil edebileceksek bunun şimdiden yapılmaması saçma değil midir?
Diğer yandan böyle bir uygulama her yaş gurubu için hem aşılanmayı teşvik eder ve hem de aşı karşıtlığını zayıflatır, hatta engeller, değil mi?
Sadece hastalıklardan korunmak için değil, insanların yeniden sosyalleşebilmesi ve ekonomik faaliyetlere katılabilmesi içinde aşı çok ama çok önemlidir. Bu son pandemide insanlık unutmak üzere olduğu kadim bir düşmanla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu ölümcül düşman eskiden de olduğu gibi hem toplumsal düzene ve hem de ekonomik sisteme ağır bir darbe vurmuş bulunmaktadır. Neyse ki elimizde aşı gibi muhteşem bir silah var, bu silahı doğru bir şekilde kullanarak pandeminin sağlığımıza, toplumsal yapımıza ve ekonomik sistemimize verdiği zararı en aza indirebilmemiz mümkün olacaktır.
Ne yazık ki salgının başladığı günden bu güne kadar AKP iktidarı bilimsel yol ve yöntemlerin ışığında salgını doğru düzgün yönetmek yerine, algıyı yönetmeye odaklanmış bulunmaktadır. Bu algı operasyonları yüzünden gerçek verilerin sağlıklı ve şeffaf bir biçimde açıklanması dahi sağlanamamıştır. Ülkemizde salgının boyutları ve yapmış olduğu tahribat bu yüzden tam manası ile bilinememektedir.
Kısmi kapanma denilen bu uygulamada açıkçası özde değil, sözde bir tedbirdir, ciddi bir etkisi olması da beklenmemektedir. İktidar “saldım çayıra, mevlam kayıra” mantığı ile sürü bağışıklığı sağlanmasını mı arzu ediyor? Soruları bu yüzden gündemdedir.
Zaten derin bir ekonomik kriz yaşanırken aniden baş gösteren bu salgın ekonomiyi çok daha derin bir krize sürüklemiştir. Bu kriz boyunca vatandaşlarına en az destek olabilen ülkelerden biri de Türkiye’dir. Başka ülkelerin açıkladığı milyarlarca dolarlık euroluk hibe şeklindeki yardım paketleri yerine ancak biraz kredi ve biraz da borç erteleme desteği verilebilmiştir. Vatandaş elbette bunu görüyor ve halinden de hiç memnun değil. Bu durumun yarattığı oy kaybetme ve sandığa gömülme korkusu iktidarı aklı selim ile davranmaktan alıkoyuyor gibi görünmektedir.