“Artık bomboş karlı vadilerde rüzgârın ıslık çaldığı ovalarda bir şişik lastikli ve iki dolma tekerlekli üstü açık otomobil, soğuğun şiddetine meydan okuyarak üç esmer nokta gibi batıya doğru ilerliyordu.”
Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan isimli, 5 ciltlik eserinde yolculuğu böyle tarif eder.
Zorluklarla dolu bir yolculuk
18 aralıkta Ankara’ya doğru 9 gün sürecek yolculuk başladı.
Sivas’tan çıkış…
Kongre başarılıdır. Eşyalar araçlara yüklenir ama para bitmiştir. Mazhar Müfit, müdür arkadaşından önceden söz aldığı parayı çekmek için bankaya gider.
Dönmez!
Banka müdürü hastalanmıştır, 3 gün hasta yatar, para 3 gün çekilemez!
Kar, yağmur…
Lastikler patlar, araçlar yolda kalır.
Bugün lastik patladığında nasıl zor bir durumda kaldığınızı düşünün! Benzin bulmak ayrı sorun – bugünle hiç karşılaştırmıyorum!
Para! Başka bir sorun…
Atatürk’ün anlatımıyla otomobiller;
“Bunca mühim meseleler, isyanlar, şunlar bunlarla uğraştık, kararlar verdik, emin olunuz ki bu kadar sıkılmadım. Ankara’ya gideceğiz; köhne, körükleri parça, parça, bu kışta, karda binilmeyecek otomobillere razı oluyoruz, fakat benzin, lastik, para bulamıyoruz. Fakat elbette bunlara da çare bulacağız.”
Disiplin!
Mustafa Kemal yol için Hüsrev Bey’i yetkili kılmıştır, o da kılı kırk yararcasına hesaplamalar yaparak yolculuğu idare eder.
Her şey bir yana, disiplin bir yanadır!
Molalarda Hüsrev Bey’in iki düdüğü duyulur. İlk düdükte arabalara binilmesi gerekir. İkinci düdükle hareket edilir. Hüsrev Bey saatine bakar,
“Bir dakika geç kaldık!” diye ikaz eder.
Uygunsuz bir bağırma!
Kayseri’de;
Dahiliye Nazırı Şerif Paşa telgrafla ‘Kahrolsun işgal’ şeklinde bağırmanın uygunsuz olduğunu bildirir.
Mustafa Kemal,
“O halde ‘Yaşasın işgal!’ diyelim, nazır paşa hazretleri memnun kalsın. Öyle mi?”
Gündüze sığmayan yolculuklar
Gecikmelerin önüne geçmek için gecenin kör karanlığında da ilerlemek zorunda kalınır. Aksiliklere yolu kaybetme de eklenecektir…
Yolda tekerlek patlaması, sık rastlanan sorunlardandır. Yedek lastikler bir yere kadar idare eder. Sonunda yedek kalmaz! Tekerlek paçavralarla doldurulur. Hız düşmüştür. Geceye kalınır bir kez daha. Yağan kar arkadaki araçlara bırakılan izi de örter. Kayseri’ye böyle ulaşılır, geridekiler için kamyon bulunacak, gecenin karanlığında saatler sonra bulunacaklardır. Geride kalanları, yardıma gelenler için yaktıkları karpit lambaları sayesinde bulurlar. Gece iyice çökmüş, bekleyenler lambanın yanında, ellerinde kurtlar için ellerinde silahlıdırlar…
Beynam…
Ankara’nın çok yakınındadırlar artık. Ama…
Yol çamurludur. Sıkça otomobiller çamura saplanıp kalır, hep birlikte el verilir, kurtarılırlar. Yine aynı sorun olur, birini ne yapsalar kurtaramazlar. Gece çökmüştür. Köyden manda ve öküzler getirilir…
Bu sırada Ankara
Ankara halkı, tarihe düşülecek bir isyanın merkezi olma yolunda ilk provayı yaparcasına İstanbul Hükümeti’nin valisini görevden almıştı. Yerine Millî Mücadele düşmanlığı tescilli yeni vali de Ankara’ya yaklaştırılmayacaktı.
Meraklısına not; adı Nemrut’a çıkmış Mustafa Paşa, yerine seçildiği Muhittin Paşa’nın kovulmadan önce birçok yurtseveri gönderdiği İstanbul’daki mahkemenin başkanıydı.
Yahya Bey, resmen olmasa da valiydi artık. Ankaralı, Vali Vekili dense de belki daha yüksek bir makama çıkararak, kendisine Hakan adını verecekti.
Ankara, Sevr gereği işgal altında olmaması gerekirken İngiliz ve Fransız birliklerinin peş peşe gelip yerleştikleri bir yer olmuştur. Biri istasyonu, diğeri Taşhan meydanını, kentin o zamanki en kritik iki yerini tutuyorlardı. İngiliz subay İstanbul’u mesken tutmuş Levanten bir aileden gelme avantajıyla Türkleri tanıyordu. Türkoğlu Ailesi’ni ziyarete gidip, Türk gelenekleri üzerinden sıkıştırmayı bile deniyordu.
“Bir hoş geldin ziyaretimize bile gelmediniz!”
Aldığı yanıtı ve anlamını 27 Aralık gününe dek anlayamayacaktı.
“Ev sahibimiz gelince ‘hoş geldin’ diyecektir!”
Türkoğlu Ali Ağa’nın ‘ev sahibimiz’ dediği kişi, kış vakti, üstü açık 3 otomobilin ilkinde gelen Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal’dir.
Ankara’da bozulmak istenen hava
İşgal birliklerinin kentte bulunmasından cesaret alan gayri müslim Ankaralılar arasında berduşluk meraklıları her geçen gün artıyordu. Çünkü güvenlik güçleri ne zaman huzuru bozanları yakalasa İngiliz ya da Fransız komutan araya giriyor, serbest suçluları affettiriyordu. İş gittikçe çığırından çıkıyordu. Hükümet meydanında Rıfat Hoca’nın kurduğu çadıra Millî Mücadele’yi desteklemek için kaydolan nerdeyse yok gibiydi.
Ali Fuat Paşa her şeye rağmen asayişi sağlamaya çalışıyor, eldeki askeri gücü olduğundan fazla göstererek işgalcileri korkutmaya çalışıyordu. Zaman zaman çatıştığı İngiliz ve Fransız subaylara, rütbeleri hatırlatarak otoritesinden ödün vermiyordu ama kentteki artan huzursuzluğu kökünden çözmek mümkün olmuyordu.
Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal ve üyeleri Ankara’ya geliyorlardı, bu durum çok rahatsız ediciydi. Hakan, Ali Fuat Paşa’yı desteklemenin bir yolunu bulmalıydı ve buldu!
Haymana’yı aramaya karar verdi. Haymana Kaymakamı Cemal Bey’i…
“Cemal Bey, atla gel, sana burada ihtiyaç var!”
Cemal Bey, birkaç da atlı alıp, atladı geldi.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gelmesine günler kala Cemal Bey ve atlıları sokaklarda devriye gezmeye, hızlarını alamayıp işgalcilerin de önlerinden geçip durmaya başladılar. Bir yanda Ali Fuat Paşa’nın askerleriyle bulunması, diğer yanda yeni emniyet müdürünün bu fiyakalı at sürüşleri, Ankaralılar için adeta bir uyanışa neden oldu. Atına atlayan devriye gezen Cemal Paşa ve arkadaşlarının peşine takılıyordu. Atlı devriyelerin sonu görünmez olmuştu…
Mustafa Kemal Paşa daha gelmeden Ankara’da artık asayiş berkemaldi…
Ev sahibin gelişi!
Dikmen’den Valilik Konağı’na giden düz yol ‘ev sahibini’ işgalcilere göstermek için uzatılacaktı. Kafile normal olarak Namazgah Tepe önünden (bugün Radyo Evi’nin olduğu yer) doğrudan Taşhan Meydanı’na (bugünkü Ulus Meydanı) çıkabilirdi. O zaman İngilizler uzakta, Fransızlar yan tarafta kalacak, istenilen etki yaratılamayabilirdi! O halde güzergahta bir zikzak çizilecekti!
Ankaralılar, adeta bir halkla ilişkiler uzmanının organizasyonu düzenlemişçesine organize olmuşlardı. Bunun sonucu dosta güven, düşmana korku veren ve adına Kızılca Gün denen bir yaşanacaktı. Soğuk olmasına soğuktu elbet ama önceki günlere inat, o güne dek ayaza kesen Ankara’da güneşli bir hava da sanki yaratılan ortama katkı sağlıyordu.
Kızılca Gün
Heyet, Dikmen sırtlarında Ankara’yı kuşbakışı gören en yüksek tepede durdu. Burası Ankara Kırşehir yolunun Ankara’nın içine kıvrılan noktasıydı.
Burada o günü ne kadar hissedebiliriz bilmiyorum ama bir düşünelim istiyorum…
Otomobillerin üstü açık. Yol aldıkça keskin, soğuk, hatta dona kesen rüzgâr, otomobil hareket ettikçe estiğinden daha şiddetli ve hız kazanıyor. Hal böyleyken üç otomobilde, yüzleri soğuktan morarmış birçok genç ve kalpaklı adamın olmasını hayal etmek zor olmasa gerek.
Bekleyenler için de durum çok farklı değildi. Hava güneşliydi ama Ankaralı 7’den yetmişe yer yer yol kenarlarını tutmuştu. Öğrenciler sınıf düzeninde, başlarında öğretmenleri, atlılar at üzerinde…
Cep telefonu, telsiz de yok ki, ‘birazdan geliyor’ diye uyaran olsun. Saatlerce bir bekleyiş. 1919’un kışının başladığı Ankara’da…
Sanki tüm olumsuzluklar otomobillerin göründüğü an bitmişti. Otomobilin geçtiği, birikenler varsa durduğu yerde, soğukmuş, bu havada saatlerdir bekleniyormuş, hepsi unutuluyordu. Rüzgâr değil adeta bayram havası esiyordu.
Hükümet Meydanı, heyeti karşılamak için resmi hazırlığın yapıldığı yerdi. Burada konuşmalar uzayınca öğrencilerin ve bekleyenlerin üşümesine gönlü razı olmayan Kongre Paşası (Ankaralıların Mustafa Kemal için kullandıkları isim) daha fazla uzaması üzerine konuşmaların bitmesini isteyecekti…
Bir tur tavsiyesi
Keçiören sınav okullarıyla müfredata uygun Ankara gezileri yapıyoruz. Bu hafta Kızılca Gün turu yaptık. İlkokul 3. Sınıflarla. Metin Yurdanur’un anıtıyla başladık, Ragıp Çiçen’in ardından da Aslan Başpınar’ın anıtlarını gördük. Son olarak, 27 Aralık 1919’un da son durağı olan Eski Ziraat Mektebi oldu. Yanı Devlet Meteoroloji İşler Genel Müdürlüğü’ndeki Atatürk Odası.
Bu tur tün Ankaralılarca, Ankara’ya gelenlerce, hafta boyu yapılmalı. Anıtlara yakın araç park yerlerinde servis araçları dizilmeli, kalabalıklar sıra beklemeli. Ankaralının 105 yıl önce ayaz gününü tarihe Kızılca Gün olarak yazdırması hafta boyunca anılmalı. Öğrencilerin turda doldurdukları Bilgi Kartını da paylaşalım.
Kırmızı oklar kısa yolu, yeşil oklar Ankaralıların tercih ettiği yolu gösteriyor
Kızılca Yokuş boyunca anıtlar ve heykeltıraşları
Kaynaklar
* Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Seymen Alayı.
* Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan 3. Cilt.
* Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt.
* Necati Yalçın, ‘27 Aralık 1919’da Gelen Ev Sahibi’, lavarla.com/27-aralik-1919da-gelen-ev-sahibi,
Ankaralıların tercih ettiği yolu gösteren harita.
* Necati Yalçın, Adım Adım Ankara.
* Necati Yalçın, Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in Açık Hava Müzesi Ankara.
* Necati Yalçın, Yazdığım Ankara.
* Nejat Akgün, Burası Ankara.