Türkiye’ye Türk ekonomisi ve siyasetine güvenip de doğrudan yatırım yapacak yerli ve yabancı yatırımcı zaten ortada görünmüyor, geriye tek umut Türkiye’ye borç vererek, finansal yatırım yapacak yabancılarda.

Türkiye’ye Türk ekonomisi ve siyasetine güvenip de doğrudan yatırım yapacak yerli ve yabancı yatırımcı zaten ortada görünmüyor, geriye tek umut Türkiye’ye borç vererek, finansal yatırım yapacak yabancılarda.

Yabancılar elbette yüksek kurdan girip, yüksek faiz alıp düşük kurdan çıkmak ister, bu doğal olarak en karlı durumdur. Bunun tersine bir durum ortaya çıkarsa yatırımcı çok ciddi zarar eder. Yatırımcı düşük kurdan girip, düşük faiz alır ve de kur ciddi miktarda yükselirse yatırımcı bırak faizi ana parasının bile etlice bir kısmını kaybederek büyük zarar yazar.

Türkiye gibi ekonomilere yerel paralar ile borç vermek yerli ya da yabancı bir yatırımcı için adeta Rus ruleti oynamaya benzer, üstelik bu tip bir Rus ruletinde tabancaya mermiyi yerleştiren de para basan otoritedir; 6 gözlü tabanca topuna kaç mermi yerleştirdiğini ve mermiye denk gelme şansınızı da eğer içeriden çok ciddi bir bilgi kaynağınız yoksa asla bilemezsiniz.

Kur ve faiz zararı yazma riski bu yüzden ciddi yatırımcıyı kaçırır, sadece ve sadece adrenalin bağımlısı maceraperest yatırımcılar ile içeriden bilgi alma şansı olanlar ya da olduğunu düşünenler ortada dolanır, sadece bunlar yerel para birimi ile borç verir.

Doğal olarak bu şartlarda verilen borcun maliyeti de son derecede yüksek olur.

Türkiye gibi ülkelere rezerv para birimleri üzerinden borç verecekler ise elbette bir kur riski taşımazlar, lakin onlarda temerrüt yani Türkiye’nin borcunu geri ödeyememesi riskini üstlenirler. Bunun yani borçların geri ödenememesi riskinin en önemli göstergesi de CDS primleridir. Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 461,99 ve 10 yıllık CDS primi ise 482,11 seviyesindedir. Kıyaslamak için birkaç örnek vereyim; Almanya’nın CDS primi 10,38, Japonya’nın CDS primi 16,48, İspanya’nın CDS primi 33,50. CDS pirimi en yüksek olan ülke ise fiilen batık durumda olan Arjantin’in CDS primi ise 1.886,69 seviyesindedir.

Türkiye’nin iflas ederek borçlarını ödeyemeyeceğini hesaplayanlar Türkiye’nin borçlarını işte bu kadar yüksek bir prim karşılığında sigortalamaktadırlar. Yani yabancılardan yabancı para cinsinden borç almaya kalktığınızda da borç bulmak kolay değil ve bulduğunuz borcun maliyeti de son derecede yüksek oluyor.

Peki Türk ekonomisini yabancılar olmadan çevirmek mümkün mü?

Ne yazık ki mümkün değil, hem ithalat yapabilmek, hem eski borçları ve hem de bu borçların faizlerini ödeyebilmek için bıyıklı, bıyıksız yabancıların borç vermesine muhtaç bir durumdayız. Üstelik herkes bu durumun asla sürdürülebilir olmadığını da çok iyi biliyor.

Bu yatırımcılar teklif ettiğiniz cazip faizi de fare kapanına konulan lezzetli bir peynir olarak değerlendiriyorlar.

Ekonomi yönetiminin uyguladığı akıl dışı ve rasyonaliteden uzak hayalci politikalar Türkiye’yi bu duruma düşürmüş bulunuyor.

Bundan sonra ne olur? Yabancılardan umudunu kesen iktidar malum yurt içi yerli yatırımcıların altın ve döviz rezervlerine göz dikmiş bulunuyor. Bu rezervlerin bankalarda yatan kısmı zaten ekonomik sisteme dahil ve kullanılıyor. Şimdi bankalarda olmayan yastık altı dediğimiz altın ve dövize göz dikmiş durumdalar. Yatırımcı iktidara güvenip de bu altın ve dövizleri sisteme sokar mı? İktidar öncelikle bu güven sorununu aşmak için ciddi bir şeyler yapıp güveni tesis etmediği müddetçe elbette asla mümkün değil.

Geriye Amerika’nın bir zamanlar yaptığı gibi bir yasa çıkarıp getirin altınlarınızı demek benzeri parasal operasyonlar kalır ki bunu yapmaya güçleri yeter mi onu da elbette bilemeyiz…

Diğer yandan bu tip durumlarda bir çok ülke sermaye kontrolleri uygulayarak durumu kontrol altına almaya çalışmıştır, lakin böyle bir işe kalkışmanın ekonomik ve siyasi bedelleri de daima çok ağır olmuştur.

Kısacası görünen iktidar bir çıkmaz sokağa girmiş ve bu sokakta dolu dizgin ilerlemektedir. Eninde sonunda duvara toslayacağı; kafayı, gözü kıracağı muhakkaktır.

Yatırımcılar başta olmak üzere tüm ekonomik aktörlerin bu konuda uyanık ve dikkatli olması ise çıkarlarını koruyabilmek açısından mutlak bir gerekliliktir.

Sonuç olarak bu kafa ile gidilirse demedi demeyin gözlerimiz ufukta yabancıları beklerken daha çok günler geçer lakin yabancılar bir türlü gelmez…