Türkiye dünya tarihine altın harfler ile yazılıp, örnek olacak bir demokrasi mücadelesi veriyor ve bu mücadele de üç isim öne çıkıp yıldızlaşıyor, bunlar:
1- Büyük bir hukuksuzluk ile esir alınıp Silivri’ye kapatıldığı halde 15 milyondan fazla imza ile belirlenen CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı EKREM İMAMOĞLU.
2- Sağduyu ve ilkeli duruşu ile tam bir devlet adamı portresi çizen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı MANSUR YAVAŞ.
3- Bu kadar kritik bir dönemde CHP’ye büyük bir başarı ile liderlik eden, kitlelerin umudu ve heyecanını yükselten genç ve dinamik Genel Başkan ÖZGÜR ÖZEL.
Tüm dünyada Trump, Putin, Le Pen ya da Orban gibi otoriter politikacılar yükselirken Türkiye’mizde bedel ödemek pahasına da olsa demokrasiyi savunan bu üç yıldızın yükselmesi elbetteki gurur ve umut vericidir.
Pekala, Türkiye’yi de otoriter bir rejime sürüklemeye uğraşan eski nesil politikacılar yok mu?
Elbette var...
Amma ve lakin yeri geldiğinde sandığa koşup, yeri geldiğinde meydanlara inip sokağa çıkarak Türkiye’mizin siyasi ve hatta biyolojik ömrünün sonuna gelmiş ihtiyar siyasilerin elinde demokrasiden kopup otokrasiye savrulmasını engelleyebilmek için uğraşan pırıl pırıl bir gençliği de var.
Dahası bu gençliğe liderlik eden, örnek olan zulme ve baskıya teslim olmayan demokrasi savunucusu aydınları, sanatçıları ve politikacıları da var.
Gelelim sokaklarda olup bitene; son dört beş gündür bir aydın ve basın mensubu olarak sokaklarda olayları ve kitleleri gözlemliyorum, bu sırada sokakta nelerin olduğunu nelerin olmadığını epey bir gözlemledim sizlerle de paylaşayım:
Gençlerin eylem yapıp Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu protesto ettiği sokaklarda eylemcilerin elinde SİLAH yoktu!
Gençlerin eylem yapıp Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu protesto ettiği sokaklarda YASA DIŞI SLOGAN yoktu!
Gençlerin eylem yapıp Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu protesto ettiği sokaklarda YASA DIŞI PANKARTLAR yoktu!
Sokaklara parti flamaları bile değil TÜRK BAYRAKLARI VE ATATÜRK POSTERLERİ egemendi.
Meydanlarda, sokaklarda gençler arasında son zamanlarda ülkemizde pek görülmeyen neşe, umut ve özgüven vardı, özellikle gençler NEŞE İÇİNDE ZIPLAYARAK tepkilerini gösteriyorlardı.
Gençler büyük oranda “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ve “hükumet istifa” sloganlarını atıyorlar ve sık sık Recep Bey’in diplomasını soruyorlardı.
İzlediğim tüm eylemler silahsız ve barışcı sivil itaatsizlik eylemleriydi.
Bu eylemlerde özellikle polis müdahalesi başlayana kadar kimse şiddete başvurmadı, polise taş atmaya heveslenen üç beş radikali de eylemciler engelledi.
Açıkça söylemek gerekirse meydanlar tıklım tıklım dolu olduğu halde polis gelip müdahale edinceye kadar kimse kimsenin ayağına bile basmıyordu.
Polis müdahale edince direniş başladı ama bu noktada direniş yöntemi genellikle gaz yemek ve ıslanmak pahasına direnmek, bulunduğu yeri terk etmemek, geri adım atmamaktı. Buna dair fotoğrafları videoları sosyal medyada rahatça bulabilirsiniz.
Polise taş ve havai fişek atanlar olsa da bu elbetteki TOMA’lar ile desteklenmiş, kalkanlar ile korunan tam teçhizatlı polisleri etkileyip durdurabilecek seviyede falan değildi.
Polis ise basınçlı su ve göz yaşartıcı gazı bol bulamaç kullanıyor, yer yer plastik mermi yağdırıyordu ve elbette yakın mesafeden insanların gözüne gözüne biber gazı sıkmaktan da kaçınmıyordu.
Bugüne kadar Ankara’daki gözlemlerim bunlar, buradan göstericileri şiddete başvurmamaya, polisi ise orantısız güç kullanmaktan kaçınmaya, görevlerini yasal çerçeve içinde yapmaya davet ediyorum.
Özellikle polis memuru arkadaşlara kendileri için ilerde kişisel sorumluluk doğurabilecek yasa dışı güç kullanımından kaçınmalarının önemini de hatırlatmak isterim.