Fotoğraf, çoğu zaman olağanüstü anların, çarpıcı ışıkların, sıra dışı yüzlerin peşinden koşan bir sanat olarak tanımlanır. Ama ben bugün tam tersine, görünmeyeni gören, fark edilmeyeni görünür kılan bir yönüne değinmek istiyorum: sıradanın estetiği. Çünkü gerçek sanat, bazen tam da hayatın en sade anlarında gizlidir.

Sabah işe yetişmek için hızlı adımlarla yürürken gölgelerin kaldırım taşlarında oynadığı dans, kahve dükkanında camın buğusuna yaslanan bir çift göz, yaşlı bir kadının torununa sarılışı, çocukların sokakta tebeşirle çizdiği dağınık çizgiler… Bunlar sadece birer sahne değil, aynı zamanda hayatın ta kendisidir. Ve bu anlar, çoğunlukla bizim farkına bile varmadığımız kadar basit ve sessizdir. O yüzden belki de en samimi, en içten kareler bu anlarda gizlidir.

Fotoğraf, sadece bakmakla kalmayıp “görmek” üzerine kuruludur. Görmek, dikkat etmeyi; dikkat etmek ise değer vermeyi içerir. Hayatın kıyısında köşesinde kalmış detaylara değer vermek, onları önemsemek, aslında bir yaşam felsefesidir. Sıradan anları fotoğraflamak, sadece sanatsal bir tercih değil, aynı zamanda dünyaya karşı duyulan bir sorumluluk gibidir: “Bu da önemli, bu da güzel” diyebilmenin yolu.
Estetik dediğimiz şey sadece güzelliğin değil, anlamın da peşinden gider. Bazen en sade bir kare, en karmaşık duyguları barındırabilir içinde. Çünkü fotoğraf, dış dünyanın değil; iç dünyanın bir yansımasıdır. Fotoğrafçının kadrajı aslında onun iç aynasıdır. Ne gördüğü değil, neye baktığında ne hissettiğidir belirleyici olan.

Fotoğraf makinesi bir araçtır; ama onu yönlendiren göz, daha da önemlisi ruhtur. Eğer içinizde bir merak, bir hayranlık, bir saygı yoksa; en iyi lensler bile sıradanı yakalayamaz. Çünkü sıradan olanı anlamlı kılan şey, teknik değil niyettir. Ve her niyet, bir yaşam biçimini temsil eder.
Ben yıllar içinde şunu fark ettim: Fotoğraf çekmeye ne kadar “dışarıdan” bakarsanız, o kadar eksik kalıyor. Ama eğer içinizden gelen bir hissi takip ediyorsanız, bir çocuk gibi saf ve ön yargısız bakabiliyorsanız, sıradanın büyüsünü keşfediyorsunuz. Ve bu keşif, sadece bir fotoğraf değil; kendinizi de yeniden keşfetmeniz oluyor.

Sıradanı görmezden gelmeyelim. Çünkü hayat dediğimiz şey, büyük anların değil; küçük detayların toplamıdır. Ve fotoğraf, bize bu detayların aslında ne kadar büyük olduğunu hatırlatır.

“Sıradanı fark eden göz, hayata şiirle bakandır.”