Suriye’deki iç savaşın yeniden alevlenmesi, muhalif gurupların, Halep ve bazı yerleşimleri ele geçirmesi, başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada yeniden önemli tartışmalara yol açtı.
Bir yandan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin, yeniden hız kazandığı öne sürülürken, diğer yandan, Osmanlı hayalleri taşıyan kesimlerde de heyecan yarattı.
Başından beri Beşar Esad rejiminin önemli destekçilerinden olan Rusya’nın, Ukrayna ile savaş halinde bulunması nedeniyle beklenen desteği verememesinin; öte yandan İsrail ve arkasındaki ABD’nin bölgedeki yayılmacı politika ve savaşları karşısında İran, Irak ve diğer Arap devletlerinin ağzını açamaz hale gelmesinin, Suriye’deki iç savaşın yeniden alevlenmesine ve muhaliflerin hızla ilerlemesine yol açtığı öne sürülüyor.
2011 yılında Arap Baharı denen süreçte patlak veren ve bugüne kadar devam eden Suriye’deki iç savaşın ilk günlerinde ‘Stratejik derinlik’ planları yapanlar, “Üç ayda Şam’a gider, Emeviye Camii’nde namaz kılarız” diye Osmanlı hayallerine kapılanlar yüzünden, nasıl sıkıntılar çektiğimiz unutmamalıdır..
Suriye iç savaşındaki son gelişmeler karşısında yakın geçmişimizdeki bu tecrübelerimizi yeniden gözden geçirirken, 1915 yılında Osmanlı’nın yaşadığı Sarıkamış felaketinin de hatırlanmasında yarar vardır diye düşünüyorm.
Yıllar önce “Darende’den Sibirya’ya” adlı bir kitabın yazım ve basım görevini üstlenmiştim. Malatya’nın Darende İlçesi Günpınar köyünden öğretmen Tahir Baykal’ın, Sarıkamış harekatına katılması, Ruslara esir düşmesi ve Sibirya’ya kadar uzanan ve yedi yıl süren esaret anılarını anlatan bir kitaptı. Tahir Baykal, Sarıkamış Harekatı’nın başlamasını şöyle özetliyordu:
“Osmanlı Ordusu’nun yönetiminde bulunan Alman general, Enver Paşa’ya, ‘Rus Ordusu, şu an kuzeyde Almanya ile savaş halindedir, Osmanlı Ordusu’nun, Ortaasya’ya, Turan’a yürümesi için Kafkaslar son derece müsait, tam zamanıdır’ diyor ve harekat başlatılıyor...”
Dağılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden toparlanması için bunu bir fırsat sanan Enver Paşa, 1914 yılının Aralık ayında harekatı başlatıyor; bilindiği gibi Kafkaslar’a ulaşamadan Sarıkamış'ta Ruslarla girişilen savaşta on binlerce askerimizin çoğu donarak şehit oluyor, bir kısmı da Ruslar’a esir düşüyor...
Sosyal medyada ve bazı televizyon kanallarında bazı sözcüler, “Suriye parçalanıyor, sınırımızda İsrail, ABD destekli bir terör devleti kurulacak, buna izin verilmemelidir; hem de bu paylaşımda Osmanlı’dan kalan hakkımız olarak payımıza düşeni alabiliriz...” türünden görüşler belirtiyorlar.
Son haberlere göre Suriye’de alevlenen iç savaş nedeniyle Irak, bu ülkeye sınırlarını kapatmış. Güneyde İsrail, Lübnan’da sürdürdüğü savaşta ateş kes ilan etti, harabeye çevirdiği Filistin’de, Gazze’de saldırılarını rölantiye aldı, Suriye’nin güneyinde askeri yığınak yapıyor...
Suriye’de Halep ve civarındaki yerleşimleri ele geçiren güçlerin El Kaide, El Nusra ve IŞİD terör örgütlerinin uzantısı oduğunu öne sürenler var; Türkiye’de bir kısım sözcüler ise bunlara, “Suriye Milli Ordusu” diyorlar...
Her ne olursa olsun, benim geçmiş tecrübelerden çıkardığım derslere göre Türkiye, bu savaşa hiç bir şekilde müdahil olmamalı, tarafsızlığını ilan etmeli ve savaşın bir an önce sonuçlanması için diplomatik çabaların dışına çıkmamalıdır.
BOP sürecinde ve bölgemizin sürüklenmek istendiği çatışma ve savaşlarda aklı selim davranmak, sınırlarımızı en sıkı şekilde koruma altına almak ve mevcut vatan topraklarımıza sahip çıkmaktan daha başka bir seçeneğimizin olmadığı düşüncesindeyim.