Eskiden, konsoloslukların, emniyet müdürlüklerinin önünde bekleyen, size yanaşan tipler vardı. Hani, “abi pasaport mu, abi plaka mı, abi vize mi?” falan diye sorarlardı. “İş takipçisi” derlerdi adlarına bildiniz mi? İnsana kendisini kötü hissettiren tiplerdi. “Sen içeride işini halledemezsin ver bana parayı halledeyim” derlerdi. Eğer paran varsa, yol yordam da bilmiyorsan verirdin eline parayı, o işini çözer sana getirirdi. Yalan yok bir kere ben de bu tiplerden yardım istemiştim. Peki hiç düşündünüz mü bu tipler işlerini nasıl hallederdi? Senden benden farkları neydi de senin günlerce uğraşacağın işi tek kalemde çözerlerdi?

Elbette burada bürokrasimizin bitmek bilmeyen evrak kürek işlerinin de etkisi vardı ama daha çok aç ve doyumsuz memurlar yüzünden bu tipler iş yapardı. Vatandaşa affedersiniz it muamelesi yapan, yüzüne bakmayan memur arkadaşlar, bu tipler ve patronlarının kendilerini “hoş tutması” sayesinde işleri kolayca hallederdi. Alan memnundu satan memnundu yani, olan yine vatandaşın parasına olurdu. Bu işlerde de elbette hiyerarşi ve kariyer imkanları vardı. Değişen ülke, bunların da değişmesini sağladı. Yukarıda saydığım tipler, küçük işlerin küçük adamlarıydı. Şimdi şirketleştiler, ofis tuttular, mini etekli kadınlar, yakışıklı erkekler çalıştırıp, tabela bile astılar.

Bunların ağababaları da devletten ihale kapmak için, milleti işe yerleştirip komisyonunu almak için, güç elde etmek için yanaşırlar kerli ferli iş adamlarına. Kimse de kendi işi olduğunda bu adamlara başvurmaktan çekinmez çünkü herkes bilir ki, bu tipler aracı olmadan bazı işlerin hallolma ihtimali yoktur. Milyon dolarlık iş için binlerce dolarlık bir komisyon kimsenin gözüne batmaz. Lakin bir sorun olur her zaman, senin bulduğun aracıdan daha güçlü bir aracı bulan başkası, senin elinden işi alıverir, filden daha büyük olan fil avcısını bulabilmektir mesele.

Tıpkı küçük iş takipçileri gibi ağababaları da bu işleri nasıl halleder diye kimse sormaz çünkü hepimiz biliriz nasıl hallolduğunu. Peki yüksek mevkidekiler bilmez mi? Bilmez olur mu elbette bilir, hatta o mevkiye bu tipler sayesinde gelmiş olma ihtimalleri de yüksektir. Okumamış amelesinden devletin üst düzey kademelerine kadar herkesin bildiği tiplerin sayısı her geçen gün nasıl artar peki? İşte can alıcı olan budur zaten. Yetimin henüz bitmemiş tüyünün edebiyatını yapanlar bu soruyu kendine neden sormaz? Sorarsa alacağı cevaptan mı korkar?

Ankara`nın plazalarında, İstanbul`un boğaz manzaralı ofislerinde tek işleri bu olan tiplerin varlığını sorgulamadan, Türk Lirası mı yükselir, asgari ücret mi artar, emekli maaşı mı zamlanır, marketlerde fiyatlar mı ucuzlar, çocuklar okullara tok mu gider, trafikteki ve toplumdaki psikopatlık mı azalır? Peki bu yazdıklarımla yazının başlığının ne alakası mı var? Bence çok alakası var da neyse.

Siz önce az önce okuduğunuz soruların yanıtlarını kendinize verin sonra başlıktaki ibarelerde ne işler döndüğünü merak edin derim ben. Gündelik paçavra siyasetin rüzgarına kapılmayan herkesin ellerinden öperim. Haydi kalın sağlıcakla.