Bu bölüme dek Veliaht Vahdettin ve Mustafa Kemal Paşa’nın bir heyetle birlikte 15 Aralık 1917 – 4 Ocak 1918 tarihleri arasında gerçekleşen Almanya seyahatinde değinmiş, seyahatin Türk-Alman ilişkilerine yansımalarına başlamıştık. 

İlk dört yazının bağlantısının ardından son bölümde Mustafa Kemal Paşa’nın seyahatinin Ankara’daki izlerini süreceğiz. İngilizlerle Almanların, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti başkentlerine yaklaşımlarına değineceğiz. Türkiye’ye gelen Alman vatandaşlarını anacağız ve rotalı, hatta tablolu ve heykelli öneriler sunacağız. Belki de neden bu kadar anlattığımı tek cümlede ifade edecek bir özlü sözle ve Türk’ün tarifiyle bu yazı dizisine nokta koyacağız…

https://sonsoz.com.tr/makale/18438612/necati-yalcin/mustafa-kemal-pasanin-veliaht-vahdettin- ile-almanya-seyahati-i

https://sonsoz.com.tr/makale/18508314/necati-yalcin/mustafa-kemal-pasanin-veliaht-vahdettin-ile-almanya-seyahati-ii

https://sonsoz.com.tr/makale/18550386/necati-yalcin/mustafa-kemal-pasanin-veliaht-vahdettin-ile-almanya-seyahati-iii

https://sonsoz.com.tr/makale/18651590/necati-yalcin/mustafa-kemal-pasanin-veliaht-vahdettin-ile-almanya-seyahati-iv

Seyahatin Ankara’daki izleri öncesi İstanbul

Almanya tarihine bakıldığında yurt dışında yaptıkları ilk diplomatik yapının Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul’da olduğu görülecektir. Bu durum İngiltere için de geçerliydi. İngilizler için bu bilgiyi bizzat o günün başkonsolosu olan Roger Short’tan dinlemiştim. Short, tanıdığım kadarıyla Türk dostu, candan bir insandı ve Türkçeye hâkimdi. Gülümseten bir anımızı da paylaşayım!

Meslektaşım Deniz Özbeyli Hoca ile öğrencilerimize İstanbul’un tarihi mekânlarını gezdirmeyi görev edinmiştik! İngilizlerin bu binası da her zaman gezilebilecek bir yer olmadığından, Short’tan rica etmiştik, bizi kırmadı. Çocukların İngilizcelerini geliştirmesine katkısı olması düşüncesiyle Güzel Türkçesini, saklamasını istedim, sakladı. Ayrılma zamanı harika Türkçesiyle vedalaştı! Çocuklar büyük bir şaşkınlık yaşadılar, hep birlikte çok güldük. Çünkü çocuklar yapıyla ilgili sorular sormak için bütün İngilizcelerini seferber etmişlerdi! Bizi gezdirdiği yapının hemen yakınlarında, terör saldırısında hayatını kaybetti. Toprağı bol olsun, anmadan geçmek istemedim.

Uçurum!

İngilizler de Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Osmanlı’yı çok önemsediklerinden yurtdışındaki elçilik konutu yapımında önceliği İstanbul’a vermişlerdi. Şimdi başkent Ankara olunca Almanya ve İngiltere arasında uçurum diye tarif edilebilecek bir fark ortaya çıkacaktı. Başkentin değişimi sonrası, önceki başkente elçilik inşa etme ve taşıma konusunda ilk sıraları paylaşan iki ülke, bu kez birincilik ve sonunculukta yarışa tutuşacaklardı!

Almanya-Türkiye ilişkileri, 1. Dünya Savaşı sonrası yapılan anlaşma gereği zorunlu olarak kesilmişti. İki tarafta da yeni devletler kurulunca anlaşmanın hükmü ortadan kalktı ve ilişkiler yeniden başladı. Yeni Alman devleti yurtdışında yapacağı ilk diplomatik konutu yapmak için yine Türklerin başkentini seçecekti. Ankara’da arsa alındı. O sırada Türkiye, Ankara’nın tüm dünya tarafından hızla tanınması için tüm ülkelere büyükelçilik binalarını yapmaları amacıyla toprak vermeye başladı. Almanya’ya hibe edilen toprakla elçilik yapmayı düşündükleri topraklar büyümüştü.

Ankara’daki izlere ilk elçilikle başlayalım 

Almanya’nın ilk büyükelçisi Rudolf Nadolny, hızlı ve Alman yapımı olsun diye Almanya’dan hazır yapım evlerden sipariş etti. Topraklar büyüyünce daha büyük bir ev yapılması kararlaştırıldı. Bu kez tasarlanan evin ilham kaynağı Hindenburg’un doğduğu ev olan çiftlik evi olacaktı. Osmanlı başkentinde Almanya gibi ilklerden olan İngilizler Türklerin yeni başkentinde tam tersi bir tutum sergileyeceklerdi.

İngilizlerin düşüncelerine göre Ankara başkent olarak kalmayacak, bir iki yıla kalmaz başkent yeniden İstanbul’a taşınacaktı. Bu durum düşünce seviyesinde kalmadı. İngilizler, yanına Fransa ve İtalya’yı da alarak, İstanbul’dan ayrılmama konusunda ittifak bile oluşturdular.  

Almanya’nın elçiliği hazır konutta açılmış, toprak bağışına bir anlamda karşılık verilerek o konut taşınarak yerine daha büyüğü yapılmıştı. İngilizler toprak bağışını kabul etme konusunda tereddüt göstermeden hemen kabul ettiler! Bunun üzerine büyükelçilik binası yapılması kuralını göz ardı etme eğilimdeydiler. Ankara’ya gelmeme cephesinde Fransız ve İtalyanlar vaz geçmiş, Ankara’ya elçiliklerini taşımışlardı. Bu konuyu kısa kesip İngilizlerin Ankara’ya taşınmalarını 1929 yılına dek geciktirdiklerini ve büyük devletler arasında son millet olduklarını yazalım..

Alman elçiliğinde bir Atatürk Anısı

Almanların ilk elçilik konutuna dair bir Atatürk anısı var...

Atatürk Çankaya’dan Meclis’e giderken büyükelçiliğin önünde durur ve yaveriyle konutu uğramak istediğini iletir. Nadony elçilik konutundan sonra Atatürk’ü konutuna da davet eder, Atatürk kendisini kırmaz, orada da biraz zaman geçirir. Nadony anılarında bildiği kadarıyla Atatürk’ün ziyaret ettiği tek elçilik binasının Almanya Büyükelçiliği olmasının kendilerini çok mutlu ettiğini ve onur duyduklarını yazacaktı...

İlk Alman elçiliği olarak hizmet veren konut, bugün Atatürk Orman Çiftliği’nde. Restorasyondan geçti. Bir üniversitenin sosyal etkinlikler için kullanılan bir mekân olarak sapasağlam. 

Bugün Alman-Türk ilişkilerinin izlerini sürmek istesek

Ankara’da diğer dillerle karşılaştırıldığında Almanca konuşan heykeltıraş, akademisyen veya mimarlar gibi bir başlıkla iz sürmek istendiğinde, ilişkilerin ne kadar yoğun olduğu kolayca görülebilir. Ankara’nın başkent oluşunun ardından örnek bir planla gelişiminin başlamasından kamu yapılarının inşasına Almanca konuşan insanların katkıları çok büyüktür.

Mimarlardan hareket edersek Clemens Holzmeister ile başlamak gerekiyor.

Çankaya’dan Ulus’a dek uzanan bulvar onun imzası olan yapılarla süslü…

Çankaya’daki son cumhurbaşkanına dek ikametgâh olarak kullanılan Pembe Köşk, Ulus’taki Merkez Bankası’nı analım. Arada TBMM dâhil pek çok kamu yapısı var, bulmasını size bırakıyorum…

İlgilisinin kolayca bulabilmesi için Goethe Enstitüsü sayfasında Hanak (Güven Anıtı) ve Krippel (Ulus Zafer Anıtı) gibi heykeltıraşların da adının bulunduğu ‘Bir Başkentin Oluşumu – Avusturyalı, Alman ve İsviçreli mimarların Ankara’daki izleri’ başlıklı köşeden isimleri vererek bu bölümü noktalayalım.

Gudrun Baudisch, Rudolf Belling, Paul Bonatz, Ernst Arnold Egli, Martin Elsaesser, Anton Hanak, Franz Hillinger, Werner Issel, Clemens Holzmeister, Hermann Jansen, Theodor Jost, Heinrich Krippel, Carl Christoph Lörcher, Robert Oerley, Bernhard Pfau, Bruno Taut ve Josef Thora.

Ankara’nın planlarını yapanlar, dev anıtlarla süsleyenler, bugün kullanımda olan veya ne yazık ki yıktığımız (Werner’in Havagazı Fabrikası gibi) yapılarıyla birkaç isim yukarıda. Bir de Nazi rejiminden kaçanlarla, Nazi rejiminin gözdesi bilim insanları, uzman ve sanatçılar var ki anmaya satırlar yetmez. Yaptıkları, yazdıkları veya yetiştirdikleri öğrencilerle Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmesinde önemli katkıları söz konusu

Almanya ve Türkiye

Almanya, katıldığımız tek dünya savaşındaki müttefikimiz. Bir yıl içinde geri dönmeleri için Avrupa’ya işçi göndermek için ilk anlaşmanın imzalandığı (1961) ama geri dönüşlerin yaşanmadığı ülke. Bugün AB ülkelerine bakıldığında 10 Türk vatandaşından 7’sinin yaşadığı ülke. AB ülkeleri arasında Türklerin en çok yaşadığı ülke Fransa, oradaki Türk nüfusu Almanya’dakinin onda bir kadar! Şimdilik(!) 3-3,5 milyon Türk’ün yaşadığı ülke… 

İki ülke arasındaki ilişkileri uzun bir liste halinde sıralamak mümkün elbette. Yazının konusuna dönelim… 

Mustafa Kemal Paşa’nın Almanya ziyareti yaşanan tanışıklıkların iki ülkeyi ayrıca yakınlaştırdığını bu yazı dizisinde ele almıştık. İlk cihan harbi sonrası, Almanya’nın nerdeyse tüm lider kadrosunun yakından tanıdığı Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Türkiye’nin bağımsızlık savaşını kazanmıştı. Zafer, sömürgeler üzerinde olduğu kadar Almanya üzerinde de ciddi bir etki bıraktı. Türkiye’ye duyulan sempatinin yükseldiğini ve Türkiye’nin yaptığının Almanya’nın önünde önemli bir örnek olduğunun da altını çizelim.

Öneriler

Essen merkezli Ruhr Öğretmenler Derneği ile yaptığımız anma toplantısında bazı öneriler sıralamıştım, buraya aktarıyorum…

Müze ve Kitaplık – Bir Atatürk müzesi ve zamanla daha da genişleyecek bir Atatürk kitaplığı olacaksa Avrupa’daki en uygun ülke Almanya. Özellikle Berlin’de olabilir ama konumuz Essen! Essen’de bir Atatürk Müzesi neden olmasın?

Anlatım – Almanya’da yetişmiş ve yetişen ciddi bir genç nüfus var. Bu yazı dizisinde anlatılan veya anlatılamayanlar gençlerimize anlatılmalı. İdeali yüz yüze ama internet üzerinden de neden olmasın?

Kitap ve Belgesel – Atatürk’ün Almanya günlerinin eldeki tüm belge, bilgilerin birleştirilerek ziyaretin etkilerinin, izlerinin anlatıldığı, o günkü mekânların bugünkü durumlarıyla birleştirildiği bir kitap ve belgesel yapımı…

Tablo ve Heykel – Sanat her şeyi başarır! Sanatçılar hazır!

Essen’e (ilerde açılacak müzede de sergilenmek üzere) bir Atatürk tablosu (bir Çallı tablosu var-başkonsolosumuzun makamında, o ayrı) ve bir Atatürk heykeli için, Zoom toplantılarımızda her zaman bize katılan 2 sanatçımızın (Nevzat Can ve Aslan Başpınar) Almanya’ya davet edilmeleri…

2 Gezi Rotası – 7’den 70’e (hatta 80-90’a) Türk ve Almanlarla yapılabilir.

Almanya – Atatürk’ün Essen ve Almanya’da izlediği yolda ‘Atatürk’ün Almanya’daki İzleri’ gibi bir isimle rota oluşturulabilir.

Türkiye – ‘Alman izleri’ başlığıyla, İstanbul ve Ankara’da yapılar, Alman mimar, heykeltıraşlar rota veya rotaları…

Neden yazdım?

O kadar yazdım, yazı dizisi çıktı! Görseller de eklense kitap olur! Neden mi yazdım? 

Michael Crichton ne güzel söylemiş!

Geçmişini bilmiyorsan, bir şey bilmiyorsun demektir. Ağacın bir parçası olduğunu bilmeyen yaprak misali…

Of! Bir de yaprağın sonbaharda ağaçtan ayrılıp, rüzgârlarla uzaklara savrulduğunu düşünsenize. Bitiriyorum diye niyetlendiğim ve bildiğiniz düşündüğüm için tavuk yumurtaları arasına karışan kartal yumurtası hikâyesine hiç girmiyorum!

Çabamız, yakında uzakta olsun fark etmez gençlerimiz, nereden geldiklerini bilsinler diye. 

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Sağlıcakla kalın.

Kaynaklar

* Mehmet Önder, Atatürk’ün Almanya ve Avusturya Gezileri.

* Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin, 

* II. Wilhelm’in Osmanlı İmparatorluğu Ziyareti ve Mihmandarı Mehmed Şakir Paşa’nın Günlüğü (1898), iupress.istanbul.edu.tr/tr/journal/iuturkiyat/article/ii-wilhelmin-osmanli-imparatorlugunu-ziyareti-ve-mihmandari-mehmed-sakir-pasanin-gunlugu-1898.

* Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam. 

* Cemal Kutay, Üç Devirde Bir Adam, Fethi Okyar. 

* H. Fahri Çeliker, Falkenhayn-Mustafa Kemal Anlaşmazlığı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1988.

* Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi.

* Bina ve Tarihi, tuerkei.diplo.de/tr-tr/vertretungen/generalkonsulat-istanbul/00-geschichte/1529984

* Bir Başkentin Oluşumu – Avusturyalı, Alman ve İsviçreli mimarların Ankara’daki izleri,  goethe.de/ins/tr/ank/prj/urs/arc/bel/trindex.htm

* Özlü söz (Michael Crichton) için: historyundusted.wordpress.com/2014/12/15/10-quotes-on-history/