Malum Nureddin Nebati ve avenesinin zihni sinir procesi olan Kur Korumalı Mevduat başa çok büyük bir...
Malum Nureddin Nebati ve avenesinin zihni sinir procesi olan Kur Korumalı Mevduat başa çok büyük bir dert oldu. Teşbihte hata olmaz ama hani derler ya delinin biri kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış diye tam o misal. Devam etsen edemezsin, bıraksan bırakamazsın herkes ne yapacağını şaşırmış, kimse bir şey bilmiyor ve Kur Korumalı Mevduat Hesaplarının akıbeti meçhul bulunuyor.
İlk çıktığında Finansal istikrara katkı sağlanması, TL cinsinden tasarrufların özendirilmesi ve TL yatırımcılarının korunması amacını taşıyan uygulamada, Kur korumalı Türk lirası mevduat ve katılma hesapları açabilmek için son tarih 31 Aralık 2022 olarak belirlenmişti. Sonra bu süre uzatıldı ve söz konusu hesapların 31 Aralık 2023’e kadar açılabilmesine imkân tanındı.
Eh şunun şurasında 31 Aralık 2023’e altı aydan az kaldı malum sayılı gün çabuk geçer, şimdiden ne yapılacağını düşünmek gerekiyor.
Bu çerçevede konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Kur Korumalı Mevduat Hesaplarının yılsonunda bitmeyebileceğini belirterek, “Aşamalı şekilde hareket edeceğiz. TL cinsi enstrümanları cazip hale getirerek gerekli tedbirleri alarak devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Cevdet Yılmaz ayrıca konuşmasında kurlar cephesinde endişe edilecek bir durum olmadığını savunarak reel kura bakmanın daha anlamlı olacağını belirtti ve “Enflasyonist ortamda kur hareket etmiyorsa TL değer kazanıyor demektir. Reel kurda hareket göreceğimizi düşünmüyorum” diye bir varsayımda bulundu.
Elbette reel kur önemli amma ve lakin reel kurun ne noktada olduğunu anlayabilmemiz için önce gerçek enflasyon oranını bilmemiz gerekir. Enflasyonu olduğundan yüksek veyahut da düşük ölçersen reel kurun hangi noktada olduğunu anlayamazsın. Reel kurun hangi noktada olduğunu anlayamazsan da doğru karar verebilmen mümkün olmaz.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz konuşmasının devamında Merkez Bankası’nın hükümetin ana çerçevesini benimsemek durumunda olduğunu belirterek “Merkez Bankası genel hedeflerle uyumlu şekilde fiyat istikrarını, değerlendirmesini yapacaktır. Gerekli adımları atacaktır bekleyip göreceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Şimşek’e ve ekibine desteğini ifade etti. Kullanılması gereken yol ve araçlar teknik meseleler” dedi.
İşin açığı sorun zaten ortada bir hükümet olmaması ana çerçeve Türkiye’de tek bir kişi tarafından belirleniyor ve onun çerçevesi ise “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiası etrafında çizilmiş bulunuyor.
Göründüğü kadarı ile Erdoğan rasyonel akla ve ekonomi bilimine aykırı bu iddiasından geri adım atmış, iddiasının yanlışlığını kabul etmiş falan da değil, durduğu yerde duruyor, bunu açık ve net olarak söylüyor. En son konuşmasında da “Kimse Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor gibi bir yanılgının içine düşmesin. Ben burada aynıyım. Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla beraber atmasını kabullendik, hayırlı olsun dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik.” dedi zaten.
Şimdi konuyu toparlayayım enflasyonu engelleyemezsen kur artışlarını sürdürülebilir bir şekilde durduramazsın. Kur artışlarını yapay bir şekilde baskılamaya çalıştığın her ay ihracat gücün kırılır, ithalatın patlar, dış ticaret ve cari açığın artar eninde sonunda bir döviz krizine girersin. Sadece döviz krizine de girmez yerli üretimi bitirir ve yerli üreticiyi öldürürsün.
Peki, kur artışına izin verdiğinde ne olur?
Bu seferde Kur Korumalı Mevduat Hesapları üzerinden kamuya gelecek yük bütçe açığını patlatır, para basma gereksinimini olağanüstü artırır ve enflasyonun inanılmaz seviyelere tırmanmasına neden olur.
Kısacası ekonomi yönetiminin önünde “kırk satır mı, kırk katır mı” tercihinden başka bir seçenek yok, bakalım bakalım hangisini seçecekler…