ANGORA’DAKİ AUGUSTUS ANITINDAN İZOLE EDİLMİŞ SÜTUN (JULİEN SÜTUNU) (Colonne isolee dans le monument d’Auguste a Angora)...

ANGORA’DAKİ AUGUSTUS ANITINDAN İZOLE EDİLMİŞ SÜTUN (JULİEN SÜTUNU)

(Colonne isolee dans le monument d’Auguste a Angora) (Kaynak : Pub. in volume of L’Univers Pittoresque, Paris, 1838)

Bu yazıda “Kardeş Şehir (Città Gemella) Olma Yolunda Eski Roma-Eski Ankara (Ancyra)” nitelikleri, neden “Kardeş Şehir” olması gerektiği özetle açıklanacak, kadim bir Roma şehri olan Ankyra (Ancyra-Angora-Ankara)’nın Roma Dönemi’nden günümüze ulaşan bazı önemli anıtsal yapıları özetlenecektir.

Roma-Ankara bağlamında; Ankara’da ele alınan başlıca Roma Dönemi kalıntıları, başta Ankara Kalesi ve Kaleiçi dokusu ile Hisar Caddesi üzerinde Bendderesi’nde 1990’larda ortaya çıkarılan ve uzun yıllar bakımsız bırakılan Roma Tiyatrosu (Odeonu), karşısında yükselen Ankara’nın Frig Dönemi Akropolü üzerinde “Men ve Kyble” ye adanmış Frig tapınağının bulunduğu, Galat ve Roma Döneminde üzerine Agustus Tapınağı ve yanına onu koruyacak şekilde Hacı Bayram Camisi’ nin inşa edildiği bilinmektedir

“BİR VATANIN SAHİBİ OLMANIN YOLU, O TOPRAKLARDA YAŞANMIŞ TARİHİ OLAYLARI BİLMEK, DOĞMUŞ UYGARLIKLARI TANIMAK VE SAHİP OLMAKTAN GEÇER.”

Mustafa Kemal Atatürk

Aslında çok önemli bir arkeolojik kazı alanı olması gereken, ancak son 15-20 yılda büyük oranda tahrip edilen bu bölge ele alınmıştır. Ankara’nın Roma Dönemi’nden kalan en önemli yapı grubu olan ve dünyadaki ikinci büyük Roma Dönemi Hamamı olan, büyük emeklerle açığa çıkarılıp restore edilen, ancak 1980’lerde yakın çevresindeki yapılaşmalarla bir kısmı tahrip edilen Çankırıkapı üzerindeki Roma Hamamı ve çevresindeki arkeolojik kalıntılar değerlendirilmiştir.

Ankara’nın tarih içinde, özellikle 15-16 yüzyıldan itibaren en çok ilgi çeken ve “Monumentum Ancyranum” (Ankara Anıtı) olarak literature geçen ve üzerindeki Roma İmparatoru Augustus ‘un vasiyetinin yazılı olduğu “Yazıtlar Kraliçesi” olarak da bilinen “Res Gestae Divi Augusti” için bilinen bazı önemli belgeler, gezginlerin anlattıkları ve bu yazıtın son yıllardaki tahribatına ilişkin bilgi ve belgeler bu özet yazıda yer alacaktır.

KARDEŞ ŞEHİR NEDİR?

Kardeş Şehir, şehirler, ilçeler veya eyaletler arasında kurulan derin ve uzun vadeli bir ortaklık biçimidir. Bu ortaklık kültürel, ticari, ekonomik, çatışma çözümü gibi pek çok farklı sebebe dayanabilir. Kardeş şehir ilişkileri, toplumlara, karşılıklı yarar için ortak konuların ele alınması açısından esneklik ve kolaylık sağlamaktadır[1]. Ankara Roma Döneminde 100 000 kişiye ulaşan nüfusu ile çok önemli bir Roma-Bizans şehridir ve Kardeş Şehir olması en uygun şehirlerden biridir.

AUGUSTUS MABEDİ GRAVÜRÜ

Fransız gezgin Félix Marie Charles Texier’in (1802-1871)1833 yılında Paris’te yayınladığı L’Asie Mineure (Küçük Asya) adlı eserinde yer alan ve Fransız sanatçı Gustave Achille Guillaumet’e (1840-1887) ait gravür.

(Kaynak:https://lcivelekoglu.blogspot.com/2020/01/eski-bir-ankara-fotografnn-izinde-az.html Erişim: 28.09.2021)

AUGUSTUS TAPINAĞI

Dünya Anıtlar Vakfı 2002 yılında aldığı bir kararda; “Dünya’da korunması gereken 100 anıttan birisi Ankara Anıtı (Augustus Tapınağı)’dır.” demiştir. Bunun ne kadar önemli olduğunu dikkate almamız gereklidir. Binlerce, on binlerce eser var dünya üzerinde ve bunların en önemlilerinden birinin Ankara’mızda olması büyük önem taşımaktadır. Augustus – Hacıbayram birlikteliği 2016 Yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmiş ve yakın gelecekte UNESCO Dünya Mirası Adayıdır. UNESCO, bütün insanlığın ortak mirası kabul ettiği kültürel ve doğal sitleri tanıtmak ve toplumda bu mirasa sahip çıkacak bir bilinç oluşturmak amacıyla, dünyadaki kültürel ve doğal miras alanlarını, bir prosedür çerçevesinde belirlemekte ve buraları ‘Dünya Mirası’ ilan ederek gelecek nesillere aktarılmak üzere sorumluluğu ev sahibi ülkelere vermektedir.

Ankara’daki Hacı Bayram Camisi’ne bitişik olan Augustus Tapınağı adıyla tanıdığımız tapınağın duvarlarına kazınmış olan “Monumentum Ancyranum”, şimdiye dek bulunan Latince yazıtların en uzunu, en önemlisi ve en ilgi çekenidir.

[1] http://www.kardessehirler.org.tr/tdbb-hakkinda

ARA PACİS SUNAĞI İÇİN MÜZE YAPILDI AUGUSTUS TAPINAĞI İÇİN NİYE OLMASIN

“Augustus Tapınağı ile yazıt açıkta durursa doğrudan yağmur, kar, çamur, nem, rüzgâr, don gibi dış etkenlerden etkilenecek, kısa zamanda dökülecek ve kaybolacak. Yani bir şeffaf müze içine alınsın ve artık yağmurdan, kardan, çamurdan, isten, pisten korunsun..”

2010 yılında İtalyan Büyükelçisi Carlo Marsili diyor ki; “Eğer Ankara ile kardeşi şehir olması düşünülürse, bence bu şehir Roma olmalıdır. Augustus Tapınağı üstündeki Latince yazıtlar imparatorun vasiyetini yazar. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve Roma Belediye Başkanı bu konuda anlaşırsa olması mümkün, umarım gerçekleşir.” Bu konuda uzun süredir sonuçlanmaya yakın çabalar sürmektedir ve yakında “Roma-Ankara İle Kardeş Şehir” olacaktır. Bu günlerde maalesef pandemi olmasaydı, Roma-Ankara Kardeş Şehir Anlaşması imzalanmış olacaktı. Zaman içinde resmi görüşmeler yapılmış ve üzerinde anlaşılmıştır. İmza töreninin Antik Roma Tiyatrosu’nun açılışında yapılabileceği Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı sayın Bekir Ödemiş tarafından belirtilmektedir.

Ankara antik dönemde nüfusu neredeyse 100 000 kişiye ulaşan önemli bir Roma Şehri (ANKYRA)’dir. Ne yazık ki özellikle Bizans Dönemi’nde 7-8. Yüzyıllarda Ankara Kalesi’nin Arap akınlarına karşı güçlendirilmesi esnasında ve öncesinde Augustus Tapınağı çevresinden Roma Hamamı’na ve ovaya yayılan Antik Şehir hemen tamamen tahrip olmuş ve zaman içinde üzerinde Osmanlı Şehri dokusu yükselmiştir.

ROMA DÖNEMİNDE ANKYRA ŞEHİR PLANI (Kaynak: Kadıoğlu, M., 2011)

Birkaç kere Augustus mabedi harabelerine uğradım; mabedin yüksek duvarları, dakik bir tarzda yoğrulmuş ve çimentosuz olarak dizilmiş tek bir kuadr sırasından oluşmaktadır; duvarın bazı bölümleri, sanki yeni yapılmış gibi, ta tavana kadar ayaktadır; tek bir bitişme noktası aralanmamış, tek bir taş yerinden oynamamıştır. İçeride bodrum katın üzerinde, fevkelade mükemmel, özgürce ve duygusallıkla icra edilmiş zengin bir friz var; ama bize küçük ve çapsız gözükebilir. Ve gerçekten de 17. Yüzyıl Barok tarzı, eskiyle bizim yeni sanat arasına, dekoratifliğin daha canlı ve taze olması ve algılamada derinlik ve imgeselliğin ağır basması bakımından bir sınır çizmiştir (Lansere, Y.Y., 2004, S. 27-28 ).

ANCYRA, Augustus Cella Duvarındaki Friz[1], (Kaynak: Charles Texier, 1839, TEXIER, Charles. Byzantine Architecture illustrated by a series of the earliest Christian edifices in the East, London, Day and Son, 1864.)[1] Friz, mimarlıkta taban kirişi ile çatı arasında kalan, kabartmalarla bezeli ya da düz şerit. Antik Roma ve Yunan mimarîlerinde sıklıkla kullanılmışlardır.

“Roma başkenti olan Ankyra, varlığının en parlak dönemini yaşamaya başlıyordu ve hiç şüphe yok ki, ovada, içinde “Roma ve Augustus” Tapınağı, pazar yeri, hipodrom, gymnasium ve hamamlar bulunan yeni Roma mahallelerini korumak için yapılan surlar, bu dönemde inşa edilmiştir.”

(Mamboury, 1935, S.66)

Augustus Tapınağı içinde ve çevresinde toplanan antik dönem eserlerinin bir araya toplanması ve Eti Müzesi kurulması daha Kurtuluş Savaşı sürerken kararlaştırılmıştır. 1921 yılında Kültür (Hars) Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından, Ankara Kalesi’nin Akkale veya Alitaşı olarak adlandırılan burcunda, Asar-ı Atika Müzesi adıyla kurulmuştur. Bu dönemde daha çok depo görünümünde olan müzeye, mevcut olanların yanı sıra Augustus Tapınağı ve Roma Hamamı’ndan da eser toplanmıştır.

Bugün müzeyi oluşturan bu iki yapı, 1881 yılındaki son yangından sonra terkedilmiştir. Müzenin Tarihi Ankara’da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen kısmında kurulmuştur. Bu müzenin yanı sıra Augustus Mabedi ile Roma Hamamı’ndan da eser toplanmıştır.

[1] Friz, mimarlıkta taban kirişi ile çatı arasında kalan, kabartmalarla bezeli ya da düz şerit. Antik Roma ve Yunan mimarîlerinde sıklıkla kullanılmışlardır.

ANKARA KALESİ ÇEVRESİNDE CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA PEKÇOK ANTİK DÖNEM ESERİ TOPLANMIŞTI

ROMA DÖNEMİ CARACALLA HAMAMI Ankara’da Roma Dönemi’nden bu yana korunmuş “Caracalla Hamamı” ve “Antik Su Sistemi” dünya miras alanı olarak aday gösterilebilir ve tarih/kültür turizmi açısından çok önemlidir. Caracalla Hamamı ve Palaestra Ankara’nın halen en iyi korunan arkeolojik sit alanıdır.

1943 YILI ROMA HAMAMI HAFRİYATI (Kaynak: ÜLGEN, A., S.)

Uzun yıllar batı yönünde hiçbir koruma önlemi olmayan alan, kentlilerin ilgisini çekmeyen, hatta kamusal yapıların inşası ile bir bölümü tahrip edilen ve Ankara’da yaşayanların neredeyse her gün önünden geçtiği, etrafı sarılmış ve koruma altında olan bir sit alanıdır. Ancak, hiçbir zaman bir “Arkeopark” niteliği kazanamamıştır. Roma Hamamı, Çankırıkapı Caddesi üzerinde yer almaktadır. MS. 3. yüzyılda Septimius Severus’un oğlu Roma İmparatoru Caracalla tarafından Sağlık Tanrısı Asklepios adına yapılmıştır. Parasal desteği kentin zenginlerinden Tiberius Iulius Iustinianus sağlamıştır. Caracalla aynı tarihlerde Kalenin Sur duvarlarını da yaptırmıştır.

Bugün Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (Kısmen Bizans ve Selçuk katları), onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tespit edilmiştir. M.S. 4. yüzyılda Hristiyanlığın yayılmasıyla Ankara, önemli dini merkez olmuştur. Çankırıkapı Caddesi üzerinde, her gün yanından geçenlerin farkında bile olmadığı, Ankara’lılar tarafından pek bilinmeyen, ziyaret edilmeyen Roma Dönemi yapısıdır Roma Hamamı… UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ’ne girebilecek değerde bu yapı kompleksi, M.S. 211-217 yıllarında, 80 x 130 m. boyunda taş ve tuğla kullanılarak yapılmış ve yapımından sonra çeşitli onarımlar görerek 10. yüzyıla kadar kullanılmıştır.

Atatürk, kurduğu ülkenin sağlam temellere oturması için gerekli olan şeyin tarih ve kültür bilinci olduğunu biliyordu ve bu nedenle yaşamının son anına kadar tarih ve arkeoloji ile olan ilgisini ve bağını hiç koparmadı. Cumhuriyeti kurduktan sonra da “Toprağın üstündekilere ne kadar sahip çıkıyorsak, toprağın altındakilere de o kadar sahip çıkmalıyız.”

ROMA DÖNEMİ TİYATROSU

Antik Roma Tiyatrosu, Ankara Kalesi’ne çıkan Hisarparkı Caddesi ile Bentderesi’ne inen Kevgirli Sokak arasındaki alanda, Tabakhane Camisini arkasındaki yamaçta yer alır. Georges Perrot ve Edmond Guillaume, 19 uncu yüzyılın ikinci yarısında, buradaki kalıntıların bir tiyatroya ait olabileceğini söylemişlerdir[1].

ROMA DÖNEMİ TİYATROSU

Antik Roma Tiyatrosu, Ankara Kalesi’ne çıkan Hisarparkı Caddesi ile Bentderesi’ne inen Kevgirli Sokak arasındaki alanda, Tabakhane Camisini arkasındaki yamaçta yer alır. Georges Perrot ve Edmond Guillaume, 19 uncu yüzyılın ikinci yarısında, buradaki kalıntıların bir tiyatroya ait olabileceğini söylemişlerdir[1].

[1] Kadıoğlu, M., Kutalmış, G., Mitchell, S., 2011, Roma Dönemi’nde Ankyra, S.117.,”Tiyatro Bölümü, Kadıoğlu, M.”, Perrot – Guillaume 1872, 156’da şunları söylemektedir “….Her ne kadar W. J. Hamilton, 19.yüzyılın ilk yarısında çevrede gördüğü blokların bir tiyatroya ait olduğunu bildirmiş olsa da, söz konusu antik kent Galatia Bölgesi’ndeki Ankyra (Ankara) değil Firigya’da Abaeitis Bölgesi’ndeki Ankyra’dır: Hamilton 1842, 126; Firigya’da Abaeitis Bölgesi’ndeki Ankyra (Kiliseköy) için bkz. Strabon, 12.7,11 (C 576); Magie 1950, 782, dn. 2.”

Arkeolojik inceleme çalışmalarının yapılabilmesi için tiyatronun bulunduğu parseller kamulaştırılmış ve Hisarkapı Caddesi’ne kadar olan diğerlerinin de kamulaştırılması işlemlerine başlanmıştı.

ROMA TİYATROSU 2020 ONARIM ÖNCESİ (Kaynak : Ankara BŞB)

Tiyatronun kazısı, 1992-1986 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim üyelerinin bilimsel danışmanlığı ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi uzmanlarının katılımı ile gerçekleştirilmiş ve yapı kısmen ortaya çıkarılabilmiştir[1]. Tiyatro’nun kuzeybatı analemma duvarı ilesahne binasının batısı hala toprak altındadır (Kadıoğlu, vd., 2011). Birçok tiyatroda olduğu gibi yerli kayanın oyulması ve doldurulması ile elde edilen oturma sıraları moloz taş – harç dolgusuyla oluşturulmuştur. Orkestraya girişi sağlayan doğu ve batıda iki tane parados (yan giriş) yer almaktadır. Skene (sahne) binası orkestraya beş kapı ile açılmaktadır.

. Bizans Dönemi’nde muhtemelen iki evreli değişikliğe uğramış; birinci değişiklikte orkestra su oyunlarının düzenlendiği bir havuza dönüştürülmüş, ikinci değişiklikte ise skene binasının içinin ve doğu paradosa bitişik tonozlu bölümlerin başka bir amaçla kullanıldığı sanılmaktadır. Geç Bizans Döneminde ise oturma sıralarının kaldırıldığı muhtemeldir. Buna rağmen tiyatronun tipik Roma tiyatrolarında olduğu gibi yarım daire biçiminde bir orkestrası ve iki diozomasının olduğu anlaşılmaktadır. M.S.2. yüzyıla tarihlendirilmektedir. “… Ankyra Tiyatrosu, F. Sear’ın sınırlandırmasına göre Roma Dönemi’nde genel olarak Anadolu’da görülen 3a grubuna dâhildir. Cavea’ya, at hiç bir oturma basamağı in situ olarak ele geçmemiştir. Sadece alt cavea’nın temel kısmı her iki cavea’yı birbirinden ayıran kuzeydoğu

[1] Kadıoğlu, M., Görkay, K., Mitchell, S., 2011, “Roma Dönemi’nde Ankyra”, Yapı Kredi Yayınları 3371, Anadolu Kültür Akademisi Derneği, Mas Mat., İstanbul.

“…..Olasılıkla alt cavea’da 11 ve üst cavea’da 19 olmak üzere toplam 30 oturma sırası ile cavea restitüte edilmiştir. Üst cavea’nın bitiminde yer alan olası ikinci diazoma ve tiyatroyu çevreleyen analemma duvarına ait hiçbir kalıntı günümüze ulaşmamıştır. Ancak hem arazinin topografyası hem de olası iki katlı scaenae frons’un yüksekliği cavea’nın yaklaşık 17 m yüksekliğinde olabileceğine işaret etmektedir…” (Kadıoğlu, vd., 2011, S.123)

Roma Tiyatrosu, Anadolu tiyatroları ile karşılaştırıldığında yaklaşık 59 m cavea [1] çapıyla Rhodiapolis tiyatrosu gibi (41,50 m), küçük tiyatrolar grubuna girer. Anadolu’da 95 – 105 m cavea çaplı tiyatrolar, yaklaşık 7.000 – 10.000 kişi kapasitelidir. Dolayısıyla Ankyra tiyatrosu için daha önce önerilen 10.000 – 15.000 kişilik oturma kapasitesi doğru sayıyı yansıtmaz (Kadıoğlu, Vd., 2011, S. 126).

2021 EYLÜL AYINDA RESTORASYON ÇALIŞMALARI ESNASINDA (Fotoğraflar: Ankara BŞB, Çalışkan, İ., 2021)

[1]Cavea, antik dönem tiyatrolarında oturulan bölümlere verilen addır.

ROMA TİYATROSU RESTORASYON ÇALIŞMALARI (Fotoğraf: Tunçer, M., Eylül 2021)

SONUÇLAR

Günümüzde Ankara, artık ne bir Roma şehri, ne de bir Osmanlı şehridir. Ankara, Cumhuriyet Başkenti, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu ve yeni bir çağdaş bir başkenttir. Güzel bir şehir, çağdaş bir başkent olması için 1920’lerden beri birçok planlama, projelendirme ve uygulamalar yapılmıştır.

Kültürel miras, geçmiş nesillerin bir emaneti olarak algılanıp, gelecek nesillere bozulmadan iletilebilir ise korunarak yaşatılabilir. UNESCO, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesinde (1972) kültürel mirasların, baskı altında olduğuna ve yok olmalarının tüm dünya milletlerini ilgilendirdiğine vurgu yapılmıştır. Böylece, dünya mirası kavramı evrensel boyut kazanmakta ve dünya mirasları, siyasi sınırlar dikkate alınmadan, insanlığa ait evrensel değerler olarak ele alınmaktadır. Evrensel niteliklere sahip kültürel miras, insanlığın farklı dönemlerdeki deneyimlerini ortaya koymaktadır. Bu yaratıcılık eserleri, sadece bir ülkeye veya millete ait kabul edilemeyeceği için evrensel bir dünya mirası olarak kabul edilmektedir.

Arkeolojide birden fazla kültürel katmanın birlikteliği, “çok katmanlılık” (multilayered) kavramı ile veya “palimpsest”, yani “üzerine yazıla çizile eskimiş parşömen ya da tablet” olarak tanımlanmaktadır. 1975 yılındaki uluslararası “Avrupa Mimari Miras Yılı” etkinliklerinden biri olarak yayınlanan Amsterdam bildirgesinde, tarihi çevrelerin ekonomik, sosyal, yönetsel ve yasal yönlerinin tümünü içerecek şekilde korunması amacıyla “bütünleşik koruma” modeli önerilmiştir.

Ankara’nın Galat, Frig ve Roma dönemlerinden hatta göreceli olarak daha yeni Selçuk ve Osmanlı Dönemlerinden günümüze kadar ulaşabilmiş tarihsel, kültürel ve kentsel miras bir taraftan doğal nedenlerle tahrip olurken, diğer taraftan da değişen sosyal ve ekonomik şartlar ve rant arayışları ve çok katlı yapılaşmalar nedeniyle çok tehlikeli ve süratli bir biçimde yok olma tehlikesi altındadır. Son 20-25 yıldaki tahribat ise neredeyse Vandalizm boyutlarına erişmiştir ve çağdaş bir başkent olma iddiasındaki Ankara için çok olumsuz imajlar oluşturmaktadır.

İnsanlık tarihini gelecek kuşaklara aktarabilmek, kent yaşamını zenginleştirmek ve toplumsal kimliği güçlendirmek için arkeolojik alanların kent içinde edilgen alanlar olmaktan çıkarılarak dinamik verilere çevrilmesi gerekmektedir. Ekonomik yetersizlikler, teknik yetersizlikler, eğitim yetersizliği, bazen de bilimsel kaynakların yetersizliği yanı sıra kamunun merkezi ve yerel yönetimlerin bilimsel olmayan, eksik, yanlış ve kişi yararına aldıkları kararlar bu yok oluşu hızlandırmaktadır.

Ankara’nın arkeolojik değerlerinin, Osmanlı Döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş Tarihi Kent Dokusunu (Eski Ankara), Cumhuriyet Dönemi sosyal ve kültürel mirasının, kültürel peyzajının, Cumhuriyet Dönemi mimari eserlerinin korunabilmesi için; her kurum ve kuruluş, Kanunlarla verilen yetkilerini, görevlerini yapmalı, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girebilecek değerleri saptayarak Dünya Mirası olarak korunması için çaba göstermelidir.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, KTV Dairesi Başkanlığı 2020 yılı başlarından itibaren, geçmiş 25 yılın hasarını, yapılmayan önemli koruma konularını ele alarak çok değerli ve önemli projeler başlatmıştır. Kaleiçi’ nde 220 civarında yapının yıkılmadan koruma İlkeleri doğrultusunda onarılması, Antik tiyatro nun çöplük ve ayyaş yuvası olmasından kurtarılarak onarılması, Ankara için arkeolojik park haline getirilmesi, Augustus Tapınağı ve Hacı Bayram Camisi ni tehdit eden fıskiyeli havuzun kaldırılması, çok değişik koruma amaçlı plan ve projeler ile yarışmalarla şehre önemli yapı ve yapıtlar kazandırılması bu önemli hizmetlerden sadece bir kaçıdır. Umarız en kısa zamanda Antik Tiyatro onarımı tamamlanarak “Kardeş Şehir Roma” imzası bu önemli mekânda gerçekleşecektir.