Sevgi en büyük anahtardır, insanın enerjisini yükseltir, dilini çözer, yaşama sevinci aşılar.
İnsanlar da hayvanlar da bitkiler de sevildiğini anlar ve tepki verir. Sevgi ile dolu olan yürek insanın yüzüne de yansıtır bunu.
Karşınızdakine gösterdiğiniz sevgi size bir şekilde mutlaka geri döner. Bu davranış biçimini özellikle; kedi, köpek gibi pek çok hayvanda da gözlemlememiz mümkündür.
Bir zamanlar sosyal medyada bir videoda; aslanın, yıllarca görmediği bakıcısını/arkadaşını gördüğünde üzerine atlayışını, kucaklaşmalarını, içten sarılma anlarını, güreşmelerini izlediğimde, tüylerim diken, diken olmuştu. Yakın çevremden biliyorum, insanlara; kedilerin, köpeklerin hatta doğada yaşayan pek çok hayvanın nasıl da dost olduğunu vefa gösterdiğini.
Geçenlerde bir olay beni olağanüstü etkiledi. Sekiz yaşındaki torunumla aramızda sevgi bağı tarif edilemez büyüklükte. Telefonumun ekranına hep torunumun fotoğrafını koyarım. Bahçedeydik, telefonumu eline aldı, uzun uzun baktı, elinde tableti vardı. “Dede bir fotoğrafını çekebilir miyim,” dedi. Durdum çekti ve tabletinin ekranına koydu. Müthiş duygulandım. Normal koşullarda, izinsiz fotoğraf çektirmeyi, annesinden babasından başkasına öptürmeyi sevmez. Ben de buna özen gösterir onun istediği gibi davranırım. Ben istesem belki de yapmazdı ama kendisinin öyle teklifte bulunmasının adı sevgiydi, vefaydı, güzel bir yürek taşımasıydı.
Peki koca koca insanlara ne oldu da bu kadar vefasız oldular! Aşkla sevmelere, dostluk sözcüklerinin dillere pelesenk olduğu arkadaşlıklara, kardeşliklere…
Her şeyin içini boşaltma konusundaki ustalığımızın üzerinde başka meziyetimiz yok maalesef…
Her şeyin, alınır satılır olduğu bir dünyaya ayak uydurma konusunda bizden üstünü yoktur sanırım. Bu konuda, dilinde itirazı olanların çoğu kez yüreğinde ve yaşamında bu hâlde olduklarını görüyoruz.
Paraya, karşı cinse karşı cıvıklık, yalakalık, yağcılık vıcık vıcık.
İnsanoğlu bunu yaparken ne kadar basitleştiğini, ciddiyet konusunda ahkâm kesip mangalda kül bırakmazken; kadına, paraya gelince nasıl da gerçek yüzünü ortaya koyduğunu görünce, şaşırıp kalıyor insan.
Hukukçu, şair, yazar arkadaşım, Yalçın Duman’ın 2024 yılında yayımlanacak olan deneme türündeki kitabında yayımlayacağını söylediği bir öyküsünde şöyle diyor:
“Dedim ya masum aşklarımız vardı. Çok güzel bir kızla arkadaş olduğumuzda, “Şunu bir an önce nasıl yatağa atabilirim” gibi bir libido kontrolsüzlüğünü, büyük ölçüde düşünmezdik. İşte, belki de bundandı bizim kuşağın aşklarındaki kalıcılık. Belki de bundandı, kırk yılı aşkın zamanlara taşan sevdalarımız.”
Peki ne oldu o masum arkadaşlıklara? Dönen dünya ve düzeni gibi bizler de mi döndük, dönüyoruz? Dostluk, sadakat, duygularımız ne oldu da bu kadar köreldi? Bu tür davranışları gördüğümüzde güven duygularımız erozyona uğruyor, bir daha düzelmemecesine.
Her türlü cafcaflı yaşama, çevresindeki baştan çıkarıcı “ögelere” rağmen gerçek sevdiğine bağlı kalanlar, eski dostlarına (kadın/erkek) yoldaşlarına olması gerektiği gibi hâlâ kardeş gözüyle bakanlar pek çok olmasa da çoğalacağına, kadını cinsel obje değil, insan görmeye devam edeceğine hâlâ umudum var.
Sevgiyi alırken de verirken de çarçur etmemeniz dileğimle…
Not : Resim için, Ressam Binnur Doğan’a teşekkürler…