Güner DİNÇASLAN Bir hanım kızla göz göze gelince selamlaştık, ayaküstü sohbet ettik. İşi bir kafede çay...
Bir hanım kızla göz göze gelince selamlaştık, ayaküstü sohbet ettik. İşi bir kafede çay dağıtmak, temizlik yapmak. Onunla yolum metroda kesişti, dedim ya bu metro benim için çok verimli bir yer diye. Büyük bir AVM de diğer çalışanlara göre daha kolay bir işi var, hatta biraz da keyifli diyebilirim. Çocuk oyun parkına da o bakıyor.
Yüz hatlarını inceliyorum farkında olmadan, mutsuz, depresif bir hali var, biriyle kavga etmek için fırsat kollar gibi. Hangi okul mezunu olduğunu sorduğunda yutkunduktan sonra ‘açık lise’ diyor, ben anlamıyorum çünkü benim yaş grubunda olanlar için bu eğitim sistemi çok yabancı. Vasıfsız bir elemen olarak işe başlamış. Vücut ağırlığı yüz kilo kadar, eğilip kalkmada zorlanıyor ve üstelik yeni evli. Durmadan şikâyet ediyor, diyor ki; ‘işten çıkacağım, çok yoruldum biraz evde dinleneyim, sonra yeniden çalışırım.’ Oysa henüz yirmili yaşların ortasında, o yaşlarda kendimi ve tanıdığım birçok insanı düşünüyorum, zaman neden bu kadar kısa, gün neden otuz saat değil diye hayıflanırdık. Şu an bile orta yaşın çok üstünde olmama rağmen gün bana yetmiyor, ‘yoruldum dinleneyim’ cümlesini birkaç kez kurdum ama bu birkaç gün sürdü, muhtemelen sizlerde öylesiniz.
Sonra diyorum ki, ne oluyor bu zamane gençlerine, neden bu kadar şikâyet veya yorgunluk hissi. Yetiştirme tarzı mı, sorumluluk vermemekten mi kaynaklı, oraya kafa yoracakken ‘ Eşin ne iş yapıyor’ diye soruyorum, belli mi olur hali vakti yerindedir de eşinin çalışmasını kıyamadığı için istemiyordur. Eşinin de mağazada tezgâhtar olduğunu öğrendiğimde hayat standartları gözümün önüne geliyor. Hayat pahalı, geçim zor ama bizim kız işten çıkıp dinlenmeyi düşünüyor.
Siz nasıl düşünürsünüz bilemem ama ben bu yaşta yoruldum sıkıldım diyene gıcık oluyorum. Kendi iç muhasebeme dönüyorum. Bir avukat, doktor, mühendis, öğretmen işinden sıkılıyorlar mı? Biraz dinleneyim sonra işe başlarım deme lüksleri var mı? İnsanlar çalışıp dinlenmeyi hak ettiklerine inandıklarında yorgunluk atmak için tatile giderler. Bir esnaf çok sıkıldım dükkânı kapatıp biraz dinleneyim diyor mu? Çiftçi tarlasını bu yıl ekmemeyim, hayvanlara yem vermeyeyim çok yoruldum diyor mu?
Kocası aklıma geliyor, bir gün akşam o da ben çok yoruldum hanım biraz dinleneyim sonra tekrar işe başlarım diye gelse ne olur acaba? Yenimle kıyamet kopar, kendi ailesi başta olmak üzere sülalesi devreye girer nasihat üstüne nasihat verilir. Evi geçindirme vazifesi hemen erkeğe verilir bu hak elinden alınır. Karısının işten keyfi ayrılıp dinleme hakkı, nedense erkeğe verilmez ve biz söz de bu anlayışla çok medeni bir ülkeyiz. Hatta çok eşitiz. Kıza bakıyorum ve ‘yemek yemekten hiç yorulduğunuz oluyor mu?’ diye çalışmadığı yerden çok kazık bir soru soruyorum, afallıyor ben keyifleniyorum. İnsanın yorulmaması gereken asli vazifelerinin olduğunu anlamasını umuyorum.
Sonra aklıma siyasette kadın figürleri geliyor. Kadınlar örgütlenip partileri basıyorlar ellerinde pankartlarla, ‘ Kadın haklarını’ korumak adına ve diyorlar ki siyasilere Milletvekilliği ve diğer seçilecek yerlere kadın kotası uygulansın. Bu ne demek ya, bir kadın için ne aşağılayıcı bir istek(!) Bunun farkında bile değiller.
Erkek hegemonyasını böyle yıkacaklarını hem de kolay yolla yıkacaklarını sanıyorlar. Erkek hegemonyası yok ki siyasette, lider hegemonyası var, onun da kadın erkek olması fark etmiyor.
Parti teşkilatlarında yıllarca emek veren kadının hiç böyle bir isteği yok, geleceği yeri hedefliyor ve geliyor. İşin arsızı olmuş hemcinsleri ise emek vermeden birilerinin ‘ buyurun efendim’ diyerek yer göstermesini bekliyor ve bununla yükseleceğini sanıyor. Kadının bunu böyle istemesinin adına bir şey deniliyor da ben şimdi unuttum, siz hatırladınız sanırım.
Bizler insanız ve insan gibi yaşamayı hak ediyoruz. Birbirini ezmeden, birbirinin hakkını gasp etmeden, çalışarak üreterek alın terinin kutsallığına inanarak yaşamalıyız. Cinsiyet ayrımını kendi tarafına yontan insanlardan çok çektik, emek veren kazansın. Bu hanım kızımız gibi düşünen ve davrananların sayıları azımsanmayacak kadar çoktur. Ben bunları sosyal asalak olarak kabul ediyorum. Kızanlar kızsın efendim, bu gibiler bildiğiniz asalak hem de hiç memnun olmayan cinsten. Hırsları istekleri hiç bitmez, şikâyetleri insanı bezdirir, yaşama hakkı bir tek kendisininmiş gibi davranırlar.
Kadınlar çok eziliyor diyenlerin haklı oldukları çok yerler var. Öldürülen kadınlar, işkence altında olan kadınlar, tecavüze uğrayan kadınlar, savaşlar en çok kadını mağdur eder, benim sözüm onlara değil, işini beğenmeyen, iş bulmanın zor olduğu şu zamanlarda işten ayrılıp dinlenmeyi düşünenler için söylüyorum. Kocasının sömürücüsü, başının püsküllüsü diyeceğim gönül rahatlığıyla. Şuna kati olarak inanın, hiçbir kadını ezemezsin, bir yolunu bulur, hakkını savunur.
Muhalif olmak benim genlerim de var, itiraz etmesini seviyorum, bir de kimsenin bakmadığı, şeytanın gör dediği şeyleri görmeyi seviyorum, bu hafta bu kadar efendim esen kalın…