20 Aralık 2021 tarihli yazımda sizlere unutulan bir değer olarak mektubu yazmıştım. Bugünkü yazımda edebiyatı zenginleştiren...
20 Aralık 2021 tarihli yazımda sizlere unutulan bir değer olarak mektubu yazmıştım. Bugünkü yazımda edebiyatı zenginleştiren bir tür olarak mektubu anlatmaya çalışacağım.
Kısaca mektup nedir? diye soracak olursak, yine her zamanki gibi öğretmenim Emin Özdemir’e sözü bırakacağım. “Bir kimseye, bir kurum ya da kuruluşa, bir topluluğa bir şey iletmek, bir şey bildirmek ereğiyle yazılan yazı. Başlangıçta bir haberleşme aracı olan mektup giderek, birbirinden ayrı düşmüş kişiler arasında gidip gelmeye, kişilerin duygu ve düşüncelerini birbirine taşımaya başlamıştır. Geniş bağlamda dilsel ürünlerin tümü edebiyat bağlamı içinde düşünülürse mektuplar da kendine özgü dilsel ve biçimsel yönüyle roman, öykü, oyun, anlatı vb. gibi bir tür kimliği kazanmıştır.” (edebiyat Sözlüğü,sayfa 246)
Ben mektupları iki gruba ayırarak okudum bugüne kadar. Yayınlanma endişesi taşıyan mektuplar ve bu endişeyi taşımayan samimi mektuplar. Yayınlanma endişesi taşıyan mektuplarda yazan kişinin gerginliği gözlenmektedir. Bu yüzden özenilerek yazılmıştır. Bu türün örnekleri oldukça yaygındır.
1 Temmuz 1974 tarihli TDK (Türk Dil Kurumu),”Mektup Özel” sayısında, Bedrettin Tuncel “Mektup Türüne Giriş” yazısında: “…Güzel mektup yazmak için birtakım ilkeleri belirtmenin zaten pek işe yaramadığı da anlaşılmıştır. Bununla birlikte, denilebilir ki, genel olarak mektup türünün, daha doğrusu, mektupların değerinin, onları yazanların kişiliklerine, yetişmelerine, dünyayı anlam gücüne, görgülerine, kültürlerine bağlı bulunduğu bir gerçek. Bugün de tatlı tatlı okunabilen, hoşa giden mektuplar, elbette daha çok onları yazanların sadelik, doğallık gibi değerler içinde kendi kendileri kalabilmiş olanlarınkiler.” diyerek samimi ve içten yazılan mektupların önemini vurguluyor.
Türk ve dünya edebiyatında birçok önemli yazarın yazışmaları edebiyatı zenginleştirmeye devam ediyor. Dünya edebiyatında ilk akla gelenler Friedrich Nietzche’nin seçilmiş mektuplarıdır. Schiller Goethe arasında yazılan mektuplar da unutulmazlar arasındadır. Franz Kafka’nın “Milena’ya Mektuplar”, Oscar Wilde’ın “Mektuplarla Bir Yaşam” kitapları da bu türü zenginleştiren mektuplarda oluşmaktadır. Ayrıca Ingeborg Bachman-Paul Celan arasında yazışmalar da oldukça değerlidir.
Türk edebiyatına gelince; İsmet Özel-Ataol Behramoğlu’nun “Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire” (1995), Nâzım Hikmet’in Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar’ı (1992), yine Nâzım Hikmet’in Cezaevinden Mehmet Fuat’a Mektuplar’ı (1990), Sait Faik’in arkadaşlarına ve değişik yazarlara yazdığı “Karganı Bağışla” (2004), Orhan Veli’nin “Yalnız Seni Anıyorum” Nahit hanıma yazdığı mektuplar (2014), Vecihi Timuroğlu’nun “Sevgiliye Mektuplar-Merhaba Cano” (2018) , Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı “Leylim Leylim” Kemal Özer ile Fahri Erdinç’in “Bulgaristan Mektupları”, Aziz Nesin Tahsin Saraç mektuplaşmaları samimi duygularla ve yayınlanma endişesi taşımayan mektuplardır.
Bugünlerde okuduğum bir kitap, bu yazıyı yazmama neden oldu. “Mehmet Seyda & Demir Özlü Mektuplaşmaları (1977-1985)” Yayına hazırlayan Nihal Tekkanat. Bu kitaptaki mektuplarda oldukça samimi bir biçimde yazılmıştı. Çeşitli konularda iki yazarın birbirine görüşlerini samimi bir biçimde aktarmaları, okurken sizi sarıveriyor. Örneğin Orhan Pamuk konusundaki yazışmaları bile bir belge niteliğinde. (Merak edenler kitabı edinerek okuyabilirler. Kitap Kalan Yayınları tarafından12 Haziran 2019 da yayımlanmıştır.) Kitabın önsözünde Munise Aksöz, “Yazarın ve şairlerin birbirleriyle mektuplaşmaları, okurun ilgisini her devirde çekmiş ve çekmeye devam etmektedir. Okur, bir yazarın yapıtını okuduğunda, yapıtının konusunu neden böyle ele aldığını, ne düşündüğünü, buraya nasıl vardığını, hangi yaşanmışlıkların onu bu noktaya getirdiğini merak eder. İşte bu ve benzeri soruların cevabını kısmen de olsa mektuplar aracı ile alabilmektedir.” diyor.
Ben mektup yazmayı ve okumayı çok severim. İlkokul öğretmenim Behzat Ay ve GEE (Gazi Eğitim Enstitüsü) İngilizce Bölümü’nde Türkçe öğretmenim Adnan Binyazar’la uzun süre yazıştım. Adnan Binyazar’la olan yazışmalarım benim mektup yazma anlayışımı değiştirdi ve halen birkaç arkadaşımla yazışmaya devam ediyorum.
Çeşitli taşınmalar nedeniyle elimde kalan dört mektubu,-üçü Adnan Binyazar’a, biri ise Behzat Ay’a ait- geçen ay Vecihi Timuroğlu arşivine bağışladım. Diğer mektupları da bulursam yine adı geçen arşive bağışlayacağım.
Bol mektuplu ve bol okumalı günler diliyorum.