İşin garip tarafı, tarih boyunca hep örnekleri yaşanmıştır. Yerin ve göğün, canlı ve cansız tüm varlıkların kusursuz ve dengeli bir şekilde yaratıldığı inancının savunucusu olarak görünen egemen güçler, bilerek ya da bilmeyerek, zaman zaman acımasızca doğal dengeyi hançerlemişlerdir. Ortaçağ döneminde 1200’lü yıllarda Hristiyan dünyasının dini lideri 9. Papa Gregori, “Kediler şeytandır, gördüğünüz yerde öldürün” şeklinde bir fetva vermiş, ülkede büyük bir kedi katliamı yaşanmış. Tarihi kayıtlarda, Papa’ya ve Tanrı’ya hoş görünmek, yakınlaşmak isteyen acımasız barbar kesimlerin, topladıkları kedileri çuvallara doldurup diri diri yaktıkları anlatılıyor. Bu kedi katliamı üzerine, ülke farelerin istilasına uğramış, arkasından büyük bir Veba salgını patlamış ve çok sayıda insanın ölümün yol açmış.
Osmaniye’nin sırtını dayadığı ünlü Amanos Dağları’nın batıya bakan yamaçlarında, bağ ve bahçeler içerisindeki küçük Akyar köyünde daha altı-yedi yaşlarımda iken köpek saldırısına uğramıştım. Sabah, evimizin tek ineğini nahara katmak için köy meydanına götürmüştüm, dönerken bir bahçe ağılının çalıları arasından fırlayan bir köpek beni altına aldı parçalamaya başladı, yaşlı bir kadın yetişmeseydi herhalde o köpeğin dişleri arasından kurtulamazdım. Bacaklarım, her tarafım kan revan içerisinde, yaşlı kadın beni az ilerideki evimize götürmüş, günlerce anacığım, hatırladığım kadarıyla bakla kavurmuş, ilkel koşullarda öğütmüş, hamur yaparak yaralarıma sürmüş ve bezlerle sarmalamıştı. O zamanlar köyde kuduz aşısı yaptırma imkanımız bile yoktu.
O günden beri köpeklerden korkar ve sevmezdim. Hatta 1980’li yıllarda Paris caddelerinde kaldırımda bir arkadaşımla yürürken, bir kadının ipinden tuttuğu yere yakın uzun gövdeli, çirkin, küçük bir köpek görmüş, arkadaşıma işaretle, “Ne kadar çirkin bir köpek” demiştim. Sanki köpek kendisi ile ilgili sözlerimi anlamış gibi bir anda sahibinin elindeki ipten kurtulmuş, havlayarak bana saldırmaya kalkışmıştı. Yıllar sonra geldiğim ve yaşamakta olduğum Ankara’da, sabahları yürüyüş yaptığım Etlik Kasalar civarındaki yürüyüş yolunda köpeklerle adeta arkadaş olduk, yol üzerindeyken yaklaştığımızda saygıyla kenara çekiliyorlar, hatta sık karşılaştığımız ve iyiden iyiye tanışık olduğumuz bazıları ile neredeyse selamlaşmaya başladık. Kendilerine dostça baktığımı görünce, göz ucuyla bakıp, göz kırpıyorlar...
Yaşamım boyunca her insan gibi ben de çok sayıda tehlike atlattım, trafik kazaları, hastalıklar, kavgalar yaşadım, yaralandığım da oldu, ölümden döndüğüm de... Ülkemizde ve dünyamızda sayısız can alan, yaralayıp sakat bırakan seller, yangınlar, depremler gördük... Ülkemiz şu an derin bir ekonomik krizle boğuşurken, içeride ve dışarıda sosyal, siyasal, politik çalkantılarla savrulurken nereden çıktı bu Sokak Hayvanları Düzenleme Yasası?..
“Ötenazi” diyorlar, zararlı görülen başıboş köpekler, Ötenazi ile öldürülecekmiş. Ötenazi, bir hastalık veya bir başka nedenle yaşamından umudunu kesen insanın, kendi arzu ve isteğiyle öldürülmesi talebidir. Oysa hayvanların öldürülmesine kendileri değil, başkaları, biz insanlar karar vereceğiz. Toplum, bu yasa tartışmaları sırasında iki ana kampa bölündü, büyük kesim karşı çıkarken, diğer küçük bir kesim destekledi. Bu satırları karaladığım günün sabahı, dünya yeni bir haberle çalkalandı; Hamas Lideri Haniye, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştü. Dileriz ülkemiz, bölgemiz ve dünyamız, yeni felaketlere sürüklenmez.