Dünyaya haritasını gözlerimizde canlandıralım öncelikle. Sonra, insana, hayvana ve doğaya-çevreye yönelik şiddetin çeşitlerini düşünelim. Dünyanın neresinde...
Dünyaya haritasını gözlerimizde canlandıralım öncelikle. Sonra, insana, hayvana ve doğaya-çevreye yönelik şiddetin çeşitlerini düşünelim. Dünyanın neresinde bu şiddet çeşitleri yok acaba? Kimse, şu ülkede, şu şiddet çeşidi yok diye. İşte, vahşi insan soyunun, içindeki kötülüklerin neden oluğu depremler bunlar, şiddet çeşitleri. Bir de 6 Şubat 2023 Pazartesi sabahı yaşadığımız çok büyük depremin içimizde ürettiği acılar var, içimizdeki depremler.
Bu şiddet türlerinin yakınında olmasanız bile kitle iletişim araçları dediğimiz, televizyonlar, radyolar, gazeteler, sosyal medya, sıkça hepimizi bilgilendiriyor, ateşi düştüğü yerin uzağında olanlara da ulaştırıyor.
Sevgi ve şiddetin, insan soyunun dünyanın her yerinde ortaya çıkışı ile birlikte ve aynı anda oluştuğuna inanıyorum. Vicdanın, sevginin, öfkenin, hiddetin ve nefretin, insanın hangi organında can bulduğunu hep merak ederim. Bilim insanlarının, kanıta ve deneylere dayalı açıklamaları, merakıma tam yanıt olamıyor. Sorun bilim insanlarında değil.
Türkiye, 6 Şubat 2023 Pazartesi sabahı, saat 04.17’de, merkezi Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7.7 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Aradan 24 saat geçmeden, bu kez 7.6 şiddetindeki ikinci bir depremle vurulduk, üstelik aynı illerde. Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Malatya, Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa’da, çok sayıda bina yıkıldı, yollar çok zarar gördü. Deprem, çevre illerde de hissedildi sarsıntı şeklinde. Bu yazıyı Gazetem Sonsöz’e gönderdiğim sıralarda yitirdiğimiz canların, insanların sayısı 12 bini, yıkılan binaların sayısı 65 bini geçmişti. Dileğimiz elbette bu sayının artmaması.
Öyle bir şok yaşadı ki Türkiye, yitirilen diğer canlarla, hayvanlarla ilgili verilere zaman ayıramadı. Dost Dili köşesinin yazarı, elbette Jeofizik veya Jeoloji Mühendisi, Yer Bilimcisi değil. Ancak, gördüğümüz eğitimler, katıldığımız etkinlikler, okuduklarımız, kitle iletişim araçlarında gördüklerimiz, yaşadıklarımız, hepimize birer diploma veriyor. Diploma görünmüyor, okunmuyor, imzalı bir belge değil. Üniversitesi, eğitim kurumu da belirsiz. Hep derim, bizler aslında öğrenciyiz yaşam boyu ve mezuniyetimiz yok. Herkes, her belge öğretmenimiz. Hepimiz aynı zamanda öğretmeniz, eğitimciyiz. Emeklilik yok. Ömür boyu öğrenci, ömür boyu öğretmen.
Deprem; insanların çoğunluğunu yatakta yakaladı. Deprem, bebekler, küçük çocuklar, gençler, öğrenciler, ileri yaşlılar, anneler, babalar, bedensel veya zihinsel farklı olanlar, işçiler, memurlar, siyasetçiler, iş insanları, yöneticiler, askerler, polisler, işsizler, gönüllüler, iş için, gezmek için, spor veya sanat için, aile ziyareti için bu kentlere gelenler arasında ayırım yapmadı.
Can kurtarmada, yardım etmede, olanakları ve güçleri birleştirip öncelikle can kaybını önlemede Türkiye, o iller yetersiz kaldı. Herkesin, siyasetçilerin, kamu görevlilerinin ve gönüllülerin ellerinden geleni yaptıkları kanısındayım. Ailemin, spor dünyası dahil yakın çevremin, gönüllü kuruluşların, meslek örgütlerinin, belediyelerin, özel kesimin, siyasal partilerin yardım kampanyaları açmaları veya açılanları desteklemeleri ise bu acı olayda gurur verici oldu. Türkiye kenetlendi.
Dünyanın birçok ülkesi yardıma, desteğe koştu.
Beklenmedik bu deprem karşısında kimseyi eleştirmek veya suçlamak doğru değil. Ancak, Türkiye’nin, deprem, toprak kayması, yol, bina ve tesislerin yıkılması, yangın, orman yangını, sel ve benzeri kötü olaylarla ilgili politikasının yetersiz olduğunu biliyorum. İnanıyorum demiyorum, biliyorum. Bir de konulara ve sorunlara uygun bir örgütlenme yok güzel ülkemizde. Örgütlenme ve iletişimdeki eksiklikler, dayanışma ve güç birliğini gerektiren deprem ve benzeri konularda, durumlarda, asla hak etmediğimiz çok büyük kayıplar vermemize neden oluyor.
İşte, önceki yıllarda, aylarda ve 6 Şubat 2023 sabaha doğru başlayan depremde, depremin sonrasında yaşadıklarımız. Acaba, sadece yaşadıklarımız denilebilir mi? Böyle acılı olayların yaratıcısı doğa değil, insan soyu. Bu nedenle, bu olaya yaşadıklarımız da denilebilir, ancak esasta “yaşattıklarımız” denmesi acıtıcı olsa bile gerçeği en iyi anlatandır.
Önceki depremlerde, felaket denilen olaylarda ve 6 Şubat 2023 depreminde, yıllarca sorun olarak dillendirdiğim anahtar kelimelerden üçünün ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Örgütlenme, örgütlü iletişim ve eğitim.
İletişim içinde ve örgütlü bir ülke olsaydık depremin neden olduğu can, yapı ve çevre kayıpları çok az kalırdı. Belki de hiç olmazdı. Aslında, öldüren, yıkan deprem değil, dayanıksız yapılar, yollar, köprüler. Özde bunları yapan insanlar. Eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, hepimiz, depremden ve diğer felaketlerden nasıl korunacağımızı, yakınımızdakileri nasıl koruyacağımızı, depreme dayanıklı bina ve yolları nasıl yapacağımızı, Japonya’da olduğu gibi ilkokul sıralarında öğrenirdik.
Eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, tarım arazilerini, ormanlık alanları, deniz, göl ve akarsu kenarlarını çirkin ve yüksek binalarla işgal etmezdik. Bu işgale izin vermeyecek siyasetçiler ve yöneticiler yetiştirirdik. Büyük insan gücü ve bütçe kaynakları, bu dünyanın bilimsel gerçeklerine değil, kafalarında kurdukları farklı dünyalara değer veren ve bu şekilde kaynakları heba eden bazı kamu kuruluşlarına teslim edilmezdi. Bu kaynakları, eğitim, sağlık, adalet, güvenlik, üretim, istihdam, deprem ve benzeri olaylar için harcardık. Hatta, eğitim, gerçek eğitim olsaydı, acılı olayların hiçbirini yaşamazdık, yaşatmazdık.
Eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, imece, dayanışma kültürü konusunda çok iyi bir geçmişi olan bu topraklarda, iletişim, demokrasi, örgütlenme ve adaletin önemi, nasıl sağlanacağı, inanç ve görüş farklılıklarının doğal bir zenginlik olduğu öğretilirdi.
Örgütlenme…Devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, özel kesimin bilimsel gerçeklere ve toplumsal gereksinmelere göre örgütlenmesi, birlik olması, yapılanması. İlgi duyulan veya sorun olarak görülen, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası konularda, iletişim içinde olmak, eşgüdüm sağlamak, iş birliği ve güç birliği yapmak demektir örgütlenme. Halkın, siyasal partilerde, dernek, vakıf, girişim, federasyon, konfederasyon, kooperatif ve şirketlerde örgütlenmesi en somut örneklerdir. Bu örgütlerin, oda ve baro gibi meslek birlikleri, kamu kuruluşları, belediye başkanlıkları ve medya işbirliğinde, Türkiye’yi yerin üstündeki cennet haline getirmesi. Hatta Dünyayı, Evreni bile.
Eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, örgüt kelimesinden öcü gibi korkulmaz, silahlı veya silahsız suç topluluklarına örgüt denmez, onlara farklı isimler bulunur, böylece toplum örgüt kelimesinden başka anlamlar çıkarmaz, korkmazdı. Örgüt veya teşkilat, insanların gönüllü birlikteliğine denir. Bu birlikteliklerde kesinlikle şiddet yoktur, silah hiç yoktur. Yürekleri, akılları, olanakları ve güçleri, herkesin yararına birleştirmek vardır.
6 Şubat 2023 depremi, sadece yerin altındaki, doğal gücün hareketi ile yaşanmadı. O doğal, yaradılıştan gelen gücü bildiği halde, yerin altını ve üstünü delik deşik eden, toprağı, suyu ve havayı, aşırı güç kullanarak yaradılış amacı dışında kullanan, kirleten, tüketen insan soyu suçludur. Daha doğrusu suçlular aramızdadır, bazılarının anlayışlarına göre başımızdadır.
Bu satırların yazarı, hiç kimseyi başının üstünde, lider görmedi. Geçmişe yönelik, tarihsel olarak da görmedi, bugünle ilişkili olarak da. Kimsenin de başının üstünde veya lideri olmadı. Spor, gençlik, şiddete karşı örgütlenmelerde, kurucu genel başkan veya kurucu başkan oldu, o kadar. Lider, başımızda, kavramları bana göre değil. Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı, Başbakan, Genel Başkan, kurucuların önderi, kurucu başkan, Genel Müdür, Bakan, Başkan, Yönetmen gibi makamların isimleridir benim söylemlerimde, yazılarımda kullandıklarım.
6 Şubat 2023 ve önceki depremler şunu gösterdi. Jeoloji, İnşaat ve Mimarlık gibi bilim dallarındaki uzmanlarının bilgileri, birikimleri, öngörüleri, yetkilendirdiğimiz siyasetçiler, kamu kuruluşları, yerel yönetimler ve özel kesim tarafından değerlendirilmedi, değerlendirilmiyor. Süreklilik içeren ve kendisini yenileyen kurullar oluşturulmadı. Kısa aralıklarla kurultaylar, çalıştaylar ve değerlendirme etkinlikleri düzenlenmedi. Giderek bilimden uzaklaşıldı, uzaklaşılıyor. Doğumdan, doğal olmasını istediğimiz ölüme kadar olan süreçte, bireyler ve toplum olarak asıl yapmamız ve mutlu yaşamamız için kullanılmıyor kaynaklar.
Hep söylerim ve yazarım.
Şiddet üreten, doğayı mahveden insan soyu. Yalan, aldatma, tehdit, iftira, hakaret, ayırımcılık, toprağı, suyu ve havayı kirletme, ağır silahların kullanıldığı askeri tatbikatlar, savaşlar, silahlı çatışmalar, kullanılan ağır silahlar, yeşilin ve canlıların nerede ise yok edilmesi, taş, kum, asfalt ve betondan oluşan kentler, kasabalar, mahalle haline getirilen ve çirkin kentlere benzetilen köyler.
Bunlar, acaba içimizdeki depremler mi? Bu depremler mi, yaşadığımız depremleri, felaketleri üretiyor?
Eğer, eğitim, gerçek eğitim olsaydı, içimizdeki bu depremler olmaz ve gerçek depremler oluşmazdı. Masum insanlar, yataklarında, iş yerlerinde, okullarında, hastanelerde, başka insanların içlerindeki depremlerinden, hatalarından dolayı, hak etmedikleri zamanda ve hak etmedikleri şekilde yaralanmazlar, ölmezler veya annesiz, babasız, evlatsız kalmazlardı.
İnsanların içlerindeki ve Dünyadaki depremlerin yaşanmaması umudu ve dileğiyle yitirdiklerimizden ve geride kalanlardan, buna neden olanlar adına af değil, özür diliyor, onları kucaklıyorum. Canlarım benim.
Umarım, eğitim, yakın bir gelecekte, gerçek eğitim olur, insanların içlerindeki şiddeti ve depremi “iyi”leştirir. Yerine, akıl, sevgi, şefkat, merhamet, saygı, hoşgörü ve dostluğu geliştirir, savaş ve barış kelimelerini ortadan kaldırır.
Haydi, kadehleri değil, önce ellerimizi, “iyi”ler ve iyilikler için kalplerimizin üstüne koyalım, sonra kaldıralım havaya.