M. Umut Karakülah

Ülkemizdeki sivil toplum kuruluşlarının kutup yıldızı haline gelen Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı’nın (TÜSİAV) Yönetim Kurulu Başkanı Veli Sarıtoprak, her hafta önemli konu ve konuklarını ağırlamayı sürdürüyor.

Veli Başkan’ın bu haftaki misafiri; Türkiye’nin sayılı göz doktorlarından, TÜSİAV Bilim Kurulu Üyesi Dr. Sibel Şalvarlı oldu. Dr. Şalvarlı ile göz hastalıkları ile tedavilerindeki son gelişmeleri ve kendi adını taşıyan Göz Klinikleri hakkında konuştuk.

Murat Ağırel ve Timur Soykan serbest Murat Ağırel ve Timur Soykan serbest

- 10 yıl önce açılış kurdelemizi birlikte kesmiştik. O günden bugüne neler yaptınız?

- Sibel Şalvarlı: Sayın başkanım muayenehamde 10. Meslekte 26. yılımı kutlamanın gururunu yaşıyorum. 1999 yılında Göz Hastalıkları uzmanlık belgemi almıştım.

- Meslekte 26 yıl çeyrek asır eder, bugün olsa yine aynı mesleği seçer miydiniz?

- Sibel Şalvarlı: Cevabım hiç tereddütsüz evet. Bence asıl olan her ne iş yapıyorsan yap, aşk ile yapmak.  Etik değerlere ve mesleğin kurallarına uyarak, hakkını vererek yapmak.

- Mesleğinizin en sevdiğiniz yanı nedir desek?

- Sibel Şalvarlı: En sevdiğim yanı cerrahi bir branş olması ve pek çok hastayı tekrar ışığa kavuşturmak.

Bir diğer güzel yanı ise şu; Vücudumuzda damarlar ve sinirler dışarıdan görülemez. Sadece gözde retina dediğimiz ağ tabakadaki damarlar ve görme siniri retina muayenesinde özel lenslerle göz hastalıkları uzmanı tarafından görülebilir.

Bizler görme sinirindeki veya retinal damarlardaki renk değişiklikleri, solukluk, ödem veya kanamaları gördüğümüzde olası nörolojik hastalıklar, beyin tümörleri, yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi pek çok hastalığı erken tesbit edebilmekteyiz.

- Bu konuya örnek olabilecek bir anınız var mı ?

- Sibel Şalvarlı: Özellikle mesleğe yeni adım attığım yıllarda başıma gelen ve mesleğimin önemini kavramamı ve daha çok sevip bağlanmamı sağlayan hastalardan birkaç örnek verebilirim. Sonraki yıllarda bu tür sayısız vakaya tanı koyup erken teşhis ve tedavilerine aracılık etmiş olmak paha biçilmez bir mutluluk kaynağı diyebilirim.

Bunlardan biri keratokonus denen ve kornea tabakasında yani gözün ön kısmında bulunan saydam tabakada incelme, sivrilme ve şekil bozukluğuna sebep olan, sürekli artan miyop ve astigmata bağlı görme kaybı oluşturan ve tedavi edilmezse kornea nakline kadar ilerleyebilen bir hastalık var ve benim de uzman olduğum bir alan. Keratokonus teşhisi konmuş, birkaç hastanede aynı teşhisle korneaya halka takılması ameliyatı önerilmiş bir hasta tavsiye üzerine ameliyat için bana başvurdu. Yaptığım muayenede hastada keratokonusun erken evrede olup, ameliyat gerektirecek seviyede olmadığını tesbit ettim. Ancak, hastanın görme seviyesi çok düşüktü ve bu durum hastadaki erken evre keratokonus ile uyumlu değildi. Hastayı detaylı muayene ettiğimde görme sinirindeki solukluk dikkatimi çekti. Başağrısı vb şikayetleri sorguladığımda başağrısı ve işitme kaybı da olduğunu öğrendim. Hastaya keratokonusun erken evrede olduğunu ve ameliyat gerektirmediğini, görme kaybının sebebinin keratokonus olmadığını anlattım.  Sinirlerdeki solukluğun buna sebep olabileceğini anlatıp görme alanı testi istedim. Sinirlerde ileri derecede hasar tesbit edildi. Beyin MR istedim ve hastada beyin omurilik sıvısının dolaştığı kanalda darlık ve görme sinirlerinde basınç artışı tesbit edildi. Hastamız beyin cerrahi tarafından ameliyat edildi ve basınç düşürüldü, göze ameliyat gerekmedi.  Beyin ameliyatı sonrası görme seviyesi arttı, baş ağrıları geçti ve işitme kaybı ilerlemedi. Kısaca doğru teşhis ve tedavi ile hasta sağlığına kavuştu. Bu tedavi üzerinden 10 yıldan uzun süre geçti, hastamızın keratokonusu hiç ilerlemedi ve tedavi gerektirmedi. Hastamla yıllardır görüşüyoruz, her seferinde minnettarlığını ifade eder, dualar eder ve o günleri yad ederiz.

Yine yıllar önce yeni uzman olarak kısa bir süre görev yaptığım günde ortalama 100 hasta baktığımız Adana SSK hastanesinde genç bir  bayan hastanın görme sinirindeki soluklaşlamayı poliklinik ortamında fark edip nörolojiye sevk etmem ve çekilen beyin MR ında beyin tümörü saptanması ve erken tedavi ile hastanın hem kör olmaktan hem de ölümden kurtulması ve bunu benim geçen sene hastamızın telefon edip, dua  ve teşekkür etmesi ile öğrenmem.  Hastamız o günden beri hep bana dualar ettiğini, o yoğun poliklinik şartlarında ona vakit ayırıp teşhis koyup hayatını ve görmesini kurtardığım için minnettarlığını ifade etmek için yıllar sonra beni aradı, hatta Ankara ya gelip ziyaret etti.

Yine Ankara da bir özel hastanede çalışırken görmesi tam olan ve gözde ara sıra olan kızarıklık şikayeti ile başvuran genç bir mühendis hastada yine detaylı muayene ile sinirde soluklaşmayı fark edip beyin MR çektirmesini istemem ve görme sinirine bası yapan tümörün erken teşhisi ile hastanın kör olmaktan kurtulması da benzer bir örnektir. Burada hasta tam görüyor ve herkeste olabilecek ekran kullanımına bağlı kuru göz deyip damla yazıp göndermek yerine detaylı muayene yapıp görme sinirini de kontrol etmiş olmam ve sinirdeki solukluğu bu sayede fark edip önemsemem sayesinde hastada erken teşhis ve tedavi mümkün oldu. Yoksa bu genç hasta bir süre sonra görmesini kaybettiğinde teşhis konacak ve maalesef o aşamadan sonra ameliyatla tümör alınsa bile görme kaybı geri gelmeyecek ve hayatının geri kalanını maalesef görme engelli olarak sürdürecekti.

Ani görme kaybı tarifleyen genç bir bayan hastamda yapılan tetkiklerde kardiyoloji birşey yok demişti. Nöroloji ise belden sıvı alınmasını önermişti. Hastam endişeli bir şekilde beni aradı. Beyin MR da yaşına göre yaygın iskemi dediğimiz kanlanmayan alanlar vardı ve belden sıvı alınmasını hasta da istemiyordu. Farklı bir görüş daha alsın istedik. Farklı bir Nöroloji uzmanı bu kez benimle aynı görüşü paylaştı ve farklı bir kardiyoloji uzmanı yemek borusundan yapılan farklı bir EKO yöntemiyle kalpte PFO dediğimiz kapanmamış bir delik tesbit etti. Hastanın şikayetleri ve beyindeki iskemik alanların sebebi buydu ve bu deliğin kapatılması ile olası felç, ani görme kaybının önlenmesi sağlandı.

Yine Adana SSK Hastanesinde çok yoğun bir poliklinik günümde göz kapağı estetiği için başvuran 60 yaşlarında görünen oldukça kilolu bir hastada tüm vücutta çok yoğun ödem fark ettim. Ağızdan dışarı taşmış, hastanın konuşmasını güçleştirecek kadar büyümüş kocaman bir dil ve apatik dediğimiz ifadesiz suratı fark ettiğimde hipotiroidi olabileceğini düşünüp tiroid testleri istedim. Test sonuçlarına göre hastada tiroid bezi neredeyse hiç çalışmıyordu. Hastayı Endokrin uzmanına yönlendirdim, ilaç tedavisi sonrası teşekkür için gelen hastayı tanıyamadım. Kilolar verilmiş, ödemler çözülmüş, hasta canlanmış, kendine gelmiş dil küçülmüş gözler parlak canlı hasta adeta 20 yaş gençleşmişti. Ameliyat da gerekmedi ve hem ben hem hastam çok mutlu olduk.

Bu tür sayısız hastaya dikkatli muayene ile erken teşhis ile dokunmuş olmak,  onların ışığını kaybetmesine engel olabilmek tarifi imkansız bir mutluluk kaynağı ve mesleğin en güzel ve özel yanı diyebilirim.

Bu örnekler, paranın satın alamayacağı ve her kula nasip olmayacak bir zenginlik diye düşünüyorum.

- Gençlere meslek hayatında neleri tavsiye edersiniz? Kurdeleyi keserken de sormuştum yine soracağım. Muayenehane açmak da cesaret ve özgüven gerektiren bir karar. 10 yıl önce size bu kararı verdiren neydi?

- Sibel Şalvarlı: Şöyle ki hayatta en önemli olan şey mutluluktur. Meslek seçerken de ben bu mesleği yaparken mutlu olacak mıyım diye sormak gerekir. Eğer ki bulunduğunuz ortam sizin değer yargılarınızla örtüşmüyorsa, sırf doğru olanı yapıp, etik değerlere bağlı kaldığınız için çeşitli baskılara maruz kalıyorsanız o işte başarılı, mutlu ve verimli olmanız mümkün olmaz. Ya sistemin çarpık çarkları arasında ezilir, sistemin değersiz bir parçası olup, kendinize olan öz saygınızı yitirip, prangasız bir köle olursunuz, ya da cesaretinizi toplar bu ortamdan uzaklaşırsınız. Sonuçta, bitki değiliz ki olduğumuz yere kök salalım, gerektiğinde o ortamdan uzaklaşmak, adım atabilmek, hareket  edebilmek yani cesaret etmek başarmanın ilk kuralıdır.

Benim hayat felsefem bu doğrultuda oldu ve hiç pişman olmadım. Doğru kararı vererek gerçek özgürlüğümün tadına varmayı tercih ettim.

Gençlere çok sevdiğim ve kendime de düstur edindiğim sözlerle seslenmek isterim.

Jan Jack Rousse dan özgürlüğün muhteşem tanımı;   “Gerçek özgürlük insanın  istediği herşeyi yapabilmesi değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasıdır”

Sokrates den ise “Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalıdır.”

Muhabir: Haber Merkezi