EKREM İMAMOĞLU OSMAN KAVALA SELAHATTİN DEMİRTAŞ SEDEF KABAŞ CANAN KAFTANCIOĞLU MONTRÖ DAVASI VE AMİRALLER GEZİ DAVASI...
EKREM İMAMOĞLU
OSMAN KAVALA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ
SEDEF KABAŞ
CANAN KAFTANCIOĞLU
MONTRÖ DAVASI VE AMİRALLER
GEZİ DAVASI VE MÜCELLA YAPICI
GÜLŞEN
VE DİĞERLERİ…
Toplumda adalet duygusunu zedeleyen kararlar listesi elbette çok ama çok daha uzun, fakat eğer birkaç kelam edip Türkiye’de adaletin durumu ile ilgili fikrimi söyleyeceksem kamuoyunda tepki çeken, adil olmadığı siyasi olduğu düşünülen ve büyük ses getiren kararların bu kadarı ile yetinmek zorundayım.
Yolu düşenler bilir, Türk mahkemelerinin duvarında “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” yazar, bu yazının altında hüküm verip de adaletten şaşanlar, siyasetin emrine girenler ya da bir takım çıkar şebekelerine hizmet edenler sadece adaleti berhava etmemekte aynı zamanda mülkün yani devletin dibine de dinamit koymaktadırlar.
Hepimiz biliyoruz ülkemizde geçmişte ve özelikle de darbe dönemlerinde savcılar ve hâkimler adaletten saptı, büyük toplumsal infiale neden olan, adaletsiz kararlara imza attılar.
Son dönemlerde FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin aldıkları adalete aykırı kararlar, yaptıkları ve sonucunda yaşanan feci olaylar da hafızalarımızda daha tap taze duruyor…
Ülkemizde darbelerin ve darbe girişimlerinin en çok zarar verdiği yapı da hiç şüphesizdir ki Türk hukuk sistemi oldu.
Dünya tarihine baktığımız zaman sadece ve sadece adaleti sağlayabilen devletlerin ayakta kalabildiğini, adaleti sağlayamayan devletlerin yok olup gittiğini görürüz.
İşte tam da bu yüzden her akıllı yönetici adaleti sağlamak, toplumdaki adalet duygusunu tatmin etmek için her şeyi yapar, yapmak zorundadır.
Bakın adalet o kadar önemli bir duygudur ki bir ana baba bile adaletten ayrılırsa o ailede kan gövdeyi götürür. Aynı anadan babadan doğmuş iki kardeşten birine köfte ekmek yedirirken diğerini kuru ekmeğe talim ettirin, aynı davranıştan dolayı birini şımartırken diğerini azarlayın ortada ailenin de, aile içinde barış ve kardeşliğinde kalmadığını görürsünüz.
Fakat aynı zamanda adalet bir toplumda karşılanması en zor talep ve tatmin edilmesi en güç duygudur. Çünkü bir kere son derecede soyut ve değişken bir haldir. Öyle ki her daim eşitlik bile adalet anlamına gelmemektedir.
İster bir aileyi, ister bir şirketi, isterseniz de bir devleti yönetiyor olun hiç mi hiç fark etmez, adaletten şaştığınız yahut da yönettiklerinizin adalet duygusunu tatmin edemediğiniz anda tüm meşruiyetinizi bir anda kaybedersiniz.
Akıllı yöneticiler bu yüzden önceliği daima yönettikleri toplumun adalet duygusunu tatmin etmeye vermelidirler. Bu elbette yapılması söylenmesi kadar kolay bir iş değil zaten bu yüzden de herkes iyi bir yönetici olamıyor, es kaza yönetici olsa bile kalıcı ve sürdürülebilir bir başarı elde edemiyor.
Yukarıda adaleti savunmanın bir yönetici için aklın gereği ve başarının anahtarı olduğunu birkaç örnekle de açarak anlattım. Bu söze hiç kimsenin itirazı olacağını da sanmıyorum.
Pekâlâ, o halde adalet dışı davranmak ne olarak tanımlanmalıdır?
Adalet dışı davranmak, adaletsiz iş ve eylemlere imza atmak akıllıca bir iş midir?
Siyasi güç kazanmak ya da rakiplerinden kurtulmak adına adaletten uzaklaşmaya akıl işi denilebilir mi?
Adaletten uzaklaşmış bir iktidar sürdürülebilir mi?
Kim verecek bu soruların yanıtını…