Murat ÖZBÜLBÜL Her toplumun cevaplaması gereken iki temel soru, çözmesi gereken iki temel sorun vardır: Bu...
Her toplumun cevaplaması gereken iki temel soru, çözmesi gereken iki temel sorun vardır:
- Kim neyi, ne kadar üretecek.
- Kim neyi, ne kadar tüketecek
Bu sorulara siyaset cevabını uyguladığı üretim ve bölüşüm politikaları ile verir.
Daha adil ve akılcı politikalar tercih edip uygulayan ülkeler kalkınır, büyür, gelişir başarılı olur. Böyle politikalar bulup uygulamayı beceremeyen ülkeler ise yerinde sayar, toplumsal sorunlar ve çatışmalar içinde debelenir, boğulur gider.
Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’de Erdoğan hem üretim ve hem de bölüşüm tercihlerinde çuvallamış, bu yüzden de diğer ülkeler gelişip büyürken Türkiye nal toplamış, yerinde sayıp durmuştur.
Bu durumun tek sebebi Erdoğan’ın akıl dışı, adaletsiz üretim ve bölüşüm politikası tercihleridir.
Üretimde nal topladığımızın en önemli göstergesi dış ticaret açığımızdır. Malum ithalat patlamış gidiyor, iç Pazar yabancı üreticilerin eline geçiyor ihracat ise yerlerde sürünüyor.
Diğer bir gösterge ise tek bir küresel marka bile yaratamamış olmamızdır. Bunca zaman içinde Türkiye gibi olanakları çok zengin bir ülke tek bir küresel marka bile yaratamadıysa işte bu üretim politikalarının yanlışlığı yüzündendir.
Bölüşüm politikalarındaki yanlışlığı ise ülkede açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan ücretler göstermektedir.
Ülkede asgari ücret bırakın yoksulluk sınırını açlık sınırının bile altında bulunmaktadır. Yoksulluk sınırının geçecek seviyede bir ücret elde edebilen kişi sayısı ise ancak bir elin parmakları kadardır. Emeklilerin halini ise söylemeye dilim, yazmaya elim varmıyor.
Bu gün 1 Mayıs Emek Bayramı ve lakin Türkiye’de emekçiler aç, biilaç, çaresiz sürünüyor.
Nerden biliyorsun derseniz bakın Türk İş her ay sonunda olduğu gibi nisan ayı sonunda da açlık ve yoksulluk sınırı hesaplamalarını açıkladı, bu hesaplamalara göre:
• Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 10.135,50 TL’ye,
• Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 33.014,66 TL’ye,
• Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 13.167,15 TL’ye yükseldi.
Memlekette açlık sınırı 10 bin, yoksulluk sınırı 33 bin, yaşama maliyeti 13 bin liranın üzerinde ama asgari ücret 8 bin 500, en düşük memur maaşı 11 bin 800 ve en düşük emekli maaşı 7 bin 500 seviyesinde…
Yuh ki ne yuh; az biraz insaf, az biraz izan, az biraz vicdan yahu…
Bu hesaplama bize ülkede ücretlilerin bölüşümde kazanın dibini sıyırırken rantiye ve sermayenin deveyi havuduyla götürdüğünü göstermektedir.
Böyle bir düzenin sürdürülemeyeceği son derecede aşikardır, iktidar ısrarla bunu görmek istememekte, ücretli kesimin aleyhine rantiye ve sermayenin lehine politikalar uygulamaktadır.
Özelliklede iktidara yakın ve yandaş olan büyük sermaye korunup kollanmakta, yaratılan kent rantı rantiye sınıfına oluk oluk akıtılmaktadır.
Bu kesim zenginleşip, güçlenirken olası bir iktidar değişikliğinde haksız yere elde ettikleri servetlerini riske atmamak için sermayelerini yurt dışına kaçırmaktadırlar. Bu sermaye kaçışı ülkedeki hem üretim ve hem bölüşüm dengelerini daha da kötüye götürmektedir.
Sonuç olarak bu sürdürülebilir bir düzen değildir ya bu düzen değişecek ya da sistem toptan çökecektir, patron sizsiniz tercih sizin…