Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, muhalefetin “5’li çete” diye eleştirdiği kamudan en çok ihale alan firmalara yönelik bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında, “5’li çete o kadar yanlış ki… Dedikodu siyaseti. Projelerimizde çalışan 40’a yakın firma var. Bakanlığımıza iş yapan 1200 müteahhit var. Dünyanın her yerinde tercih edilen firmalar var. 5 değil, 40’a yakındır. Bakanlığımıza iş yapan 1200 müteahhit var. 24 firma dosya alıyor 10’u teklif veriyor. Yandaş müteahhit söylemi de yalan.” Dedi…
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, muhalefetin “5’li çete” diye eleştirdiği kamudan en çok ihale alan firmalara yönelik bir açıklama yaptı. Bu açıklamasında, “5’li çete o kadar yanlış ki… Dedikodu siyaseti. Projelerimizde çalışan 40’a yakın firma var. Bakanlığımıza iş yapan 1200 müteahhit var. Dünyanın her yerinde tercih edilen firmalar var. 5 değil, 40’a yakındır. Bakanlığımıza iş yapan 1200 müteahhit var. 24 firma dosya alıyor 10’u teklif veriyor. Yandaş müteahhit söylemi de yalan.” Dedi…
Siyasi polemik orantısız zeka ve bilgi gerektirir, sen 5’li çete söylemine karşı çıkmaya çalışırken 5 değil 40 firma var dersen muhalefet bu ortayı alır ve biz sadece 5’li çete var zannediyorduk meğer 40 haramiler de varmış der, golü doksana takar…
Neyse benim konum siyasi polemikler değil ekonomi Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na bu uyarıyı yaptıktan sonra asıl konu olan yap işlet devret konusuna geleyim.
Yap İşlet Devret en temelde bir finansman yöntemidir, bu yöntem kamunun sahip olduğu bazı imtiyazları özel şirketlere devrederek finansman yaratması, ihtiyaç olan yatırımların özel sektörün finansman gücüne dayanılarak yapılmasıdır.
Bu yöntemin temeli kamu finansmanının ya da bütçe imkânlarının zorlanmaması ve kamu borcunun artmaması felsefesine dayanır.
Türkiye’de ise bu model son derecede yanlış bir şekilde kamu borcunu artıracak ama bir tür bilanço sabunlanmasıyla bunu gizleyerek, kamu borçluluğunu olduğundan iyi gösterebilmek amacıyla kullanılmaktadır.
Bu Yap İşlet Devret projelerine giren firmalar herhangi bir ticari risk üstlenmeden tamamı ile devlet garantisi altında işlerini yapmakta, ihtiyaç duydukları finansmanı ise ister öz kaynaklarından olsun ve isterse de kredi kullansınlar herhangi bir risk üstlenmeden tamamen hazine garantisi ile temin etmektedirler.
Aslında riski kamu üstleniyorsa normal şartlar altında kamunun yapması gereken bu finansmanı kendisinin bulup işi müteahhitlere yaptırmasıdır. Bu şekilde hem daha ucuza ve hem de daha uygun vadeler ile finansman temin etmek mümkün olur, iş rekabete açık bir ihale ile yapılırsa çok daha ucuza da mal edilebilir. Fakat böyle yapılırsa bu yatırımlar için alınan borç kamu hanesine yazılır, bilançoda görülür ve kamu borçluluğunun aslında yüksek olduğu anlaşılır. Bu yüzden bir tür hülle yapılıyor borç özel sektöre alınıyor ama yüzde yüz kamu garantisi veriliyor, bu sayede borç kamu borcu olarak gözükmüyor.
Türkiye’de yapılan bu Yap İşlet Devret projelerinde gördüğümüz bir diğer büyük yanlış ise bu projelerin ihtiyaçtan değil sıcak döviz kaynağı çekebilmek amacı ile yapılmasıdır. Bu konudaki en iyi örnek herhangi bir ihtiyaç olmamasına ve bir çevre felaketi yaratacağının bilinmesine rağmen Kanal İstanbul projesinin yapılmasında gördüğümüz ısrardır. İktidar bu konuda ısrar ediyor çünkü bu sayede 50 belki 60 milyar dolara varan bir döviz çekebileceğini hayal ediyor. Kısacası döviz gelsin ve borç kaleminde yer almasında ne olursa olsun diyorlar, tam bir benden sonra tufan anlayışı…
Fizibilite alışmaları yapılırken döviz gelsin de nasıl gelirse gelsin ve özel sektörün fahiş kar elde etme arzuları birde politikacıların eser siyaseti hevesi birleşince ortaya Kütahya Zafer havaalanı gibi garabet projeler çıkmaktadır.
Diğer yandan bu projeler kapsamında özel sektörün yurt dışından kullanmış olduğu döviz bazındaki krediler ile bu projelerde görev alan yabancı firma karları eninde sonunda ülkeye getirdiğinden fazla döviz çıkmasına neden olarak döviz dengesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu noktada geçiş ücreti gibi ödemeleri kamunun ya da bireylerin yapması sonucu değiştirmiyor, bu projeler ülkenin zaten çok sıkıntılı olan döviz dengelerini daha da sıkıntıya sokmaktadır. Ayrıca bu projeler inşa edilirken de birçok kalemde ithalata sebep olmakta ve döviz talebi yaratmaktadır bu açıdan da cari açığı artırıcı etkisi bulunmaktadır.
Son olarak bu projelerin maliyetleri doğru hesap ediliyor mu? İhaleler şeffaf ve tam rekabete açık olarak yapılıyor mu? Sorularına verilecek yanıtlar da çok önemlidir, kaç kişi bu sorulara “evet” şeklinde bir yanıt verebilir?
İşler bu noktadayken bu modele yönelik söylem ve eleştirileri engelleyebilmek için yasa çıkarmaya çalışmak beyhudedir, böyle girişimler sadece demokrasi ve basın özgürlüğünü zedeler, gerçek bilgi yerine ortalığı dedikodular kaplar…