Bir sanatçının öldükten sonra bile rahat bırakılmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Vefat eden sanatçıların mirasları çocukları veya yakınları tarafından paylaşmak için, ya mahkemeye koşuyor, ya da yaka paça kavga ediyorlar.

Şimdi de Zeki Müren... Türk müziğinin tartışmasız “Sanat Güneşi.”

Çocukluğumuzda ve gençliğimizde hayranlıkla izlediğimiz Zeki Müren Ankara Gençlik Parkı’ndaki Lunapark Gazinosuna geldi zamanlar, gazinonun içindeki kalabalığını daha fazlası dışarıda oluşturur zevkle dinlerdik.

Ünlü sanatçının gazinoya giriş ve çıkışlarında özellikle genç kızların hücumuna uğrar fotoğraflarına imza almak için birbirleri ezerlerdi.

Zaman geçti Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı nedeniyle yaşamının özellikle son 6 yılında sahne hayatından ve medyadan uzaklaştı. Bodrum’daki evinde inzivaya çekildi. Bu dönemi "kendini dinlemek" olarak tarif etti.

24 Eylül 1996 Salı günü, TRT İzmir Televizyonunda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.

Vasiyetinde tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfına bıraktı. 2012 yılına kadar 1800 den fazla öğrenci Zeki Müren in yardımlarıyla eğitim aldı. Ölümünün ardından sanatçının Bodrum da son yıllarını yaşadığı ev müze haline getirildi.

Bir yönetmen Sanat Güneşinin hayatını film yaptı.

Henüz film vizyona bile girmeden, mahkeme kararıyla yasak geldi.

Zeki Müren’in mirasçıları olan Mehmetçik Vakfı ve Türk Eğitim Vakfı, yapımcı Mustafa Uslu’nun filmi izinsiz tanıttığını iddia ediyor.

Mahkeme fragman kaydını “gizli delil” olarak kasaya kilitledi.

Yani Zeki Müren’in hayatı artık sadece sanat tarihinin değil, mahkeme kasalarının da konusu!

Film gizlilikle çekilmiş, fragman ise gizlice gösterilmiş!
Ne kadar gizliyse artık, mahkeme de “gizli” kararla saklamış.
Sanatın büyüsü bir yana, bu işin içinde öyle bir bürokratik sis var ki, Zeki Müren bile mezarından kalksa “Aman efendim, ben bu kadar gizli değildim” derdi!

Oysa bu proje, Türk sinemasında ses getiren “Ayla”, “Müslüm” ve “Naim” filmlerinin yapımcısı Mustafa Uslu’nun iddialı işiydi.

Usta yapımcı Mustafa Uslu, “Lady Gaga ile görüşeceğiz, başrolde Tarkan olacak” diye çıkmıştı yola.

Sonra Tarkan “düşündüm, istemiyorum” dedi; Zeki Müren rolü de tenör Ersin Faikzade’ye kaldı.

Filmin vizyon tarihi bile belirlenmişti: 25 Ekim 2024.

Ama gelin görün ki, perde açılmadan perde kapandı.

Zeki Müren, ölümünden sonra tüm mal varlığını Mehmetçik Vakfı ve Türk Eğitim Vakfı’na bağışladı.

Ne güzel! Sanatçının halkına ve askerine olan vefasıydı bu.
Ama şimdi o miras, bir “dava dosyasına” dönüşmüş durumda.
Vakıflar “bizim iznimiz olmadan olmaz” diyor; yapımcı “aile onay verdi” diyor.
Aile mi, vakıf mı, yapımcı mı haklı bilemem ama bildiğim bir şey var:
Zeki Müren’in mirası, Zeki Müren’in sanatı olmaktan çıkıp bir mülkiyet kavgasına dönüştü!

Sanatçı, yaşamı boyunca ışıl ışıl parladı; sahnede, sinemada, kalplerde.
Ama bugün o ışığın altında gölgeler dolaşıyor.
Bir yanda “sanatın saygıyla anlatılması” gerektiğini savunanlar, diğer yanda “gişe rekoru” hesaplayan yapımcılar...

Ve ortada, sessiz bir şekilde mahkeme kasasında kilitli duran bir flaş bellek
Evet, Zeki Müren’in hayatı artık “kasada gizli belge” statüsünde!

Zeki Müren’in sanatı, Türkiye’nin ortak hafızasıdır.
Ama ne yazık ki, o hafıza şimdi “hukuk metni” haline geldi.
Bir zamanlar sahnede zarafetiyle alkışlanan o büyük insanın adı, bugün “izin alınmadan kullanılan fragman” dosyasında geçiyor.

Kısacası “Sanat Güneşi”nin ışığı, bu kez mahkeme duvarlarında sönüyor.

Ve biz yine aynı soruyu soruyoruz:
Bu ülkede sanatçı yaşarken kıymeti bilinmez, ölünce de rahat bırakılmaz —
Zeki Müren’in gölgesinde bile hâlâ kavga edenlere yazık!